Eskiden; bir gazeteyi baz alıp, üzerinde değerlendirme yapmak için, en azından bir haftalık nüshalarını önünüze koyup irdelemeniz gerekirdi..
Sağolsun devlet gazetesi ünvanlı Hürriyet, tek nüshası ile, bir yazılık eleştiri imkanını size bahşediyor.. Hatta yeriniz olsa da yazabilseniz, bir sayfalık malzeme önünüzde duruyor!
Buyrun, sadece dünkü Hürriyet gazetesindeki, yalan ve çarpıtmaları özetleyelim.
Manşetten başlayalım. Tüm evrensel basın meslek ilkelerinde, kişilerin özel hayatları ile ilgili bilgilerin, özellikle de sağlık konularındaki bilgilerin haber yapılması doğru görülmemiştir. Hatta ahlaksızlık olarak ilan edilmiştir.
Hürriyet, Başbakan’ın kan tahlillerini yayınlarken, hiçbir çekince göstermemiş. Hem de 10 yıl önceki bilgiler! İşte bu, Hürriyet’in birinci ahlaksızlığı..
Geçelim, devlet gazetesinin birinci sayfasındaki ikinci habere..Rahmi Koç ile yapılan söyleşi... Başlığı şöyle: “Sakallı ve bıyıklıyı katiyen işe almam!”
Kafa yapısını görüyor musunuz? Sakallı ve bıyıklı kişi, işinin ehli olsa bile, beyefendi işe almazmış.
Peki bu, bir ayrımcılık değil mi?
Evet, beyefendinin işe alma yetkisi, devlet dairesi ile ilgili değil. (Ama devlet dairesi de, zaten koyduğu yönetmeliklerle aynı engeli çıkartıyor. O ayrı bir konu.) Özel işyerlerinde de olsa, insanlara kıyafetlerinden dolayı ayrımcılık uygulamak, yeni ceza kanununda da suç. Ama Hürriyet, bu konuda hiçbir eleştiri ifadesi kullanmadan, destekler tarzda bu haberi yapmış. Kafa yapısını, ortaya koymuş!
Şöyle düşünün, mütedeyyin bir patron, “Sakalını kesenleri, katiyen işe almam” deseydi, Hürriyet’in haberi nasıl olurdu? Tam 180 derece farklı değil mi?
Aynen öyle..
Hürriyet’teki ahlak bu kadar işte..
Üçüncü haber, “Ordu köstebeği ele verdi” başlığı ile yapılmış. Genelkurmay, Dağlıca baskını ile ilgili olarak, önceden ilgili birimlere uyarıda bulunulduğuna dair haberleri doğrulamış. Ancak bu uyarının yapıldığının gazetelere sızdırılmasından rahatsızlık duyup, bilgiyi sızdıranlar için, “Tesbit edildiler” bilgisi vermiş..
Dürüst bir gazete, bu açıklamaya nasıl yaklaşmalı?
Tabii ki şöyle: “Bilgiyi sızdıranı sorgulamadan önce, uyarı yapıldığı halde, gerekli tedbirleri almayıp, 12 askerimizin şehid olmasına sebeb olanları sorgulamanız gerekmez miydi?”
Böyle bir derdi yok Hürriyet’in. O, askerî bürokrasiye tam destek vererek, Genelkurmay açıklamasındaki “bilgi sızdıranlara yönelik eleştiri”yi başlığa taşımış. 12 şehidimizin asker içindeki sorumlularının sorgulanmasının değil, “tedbir alınmadı” bilgisini sızdıranın sorgulanmasının daha önemli olduğunu ortaya koymuş!
Hürriyet’in birinci sayfasının son haberi de “Karabük’te o anda Madımak’ı hissettim” başlığını taşıyor. Dün eleştirisini yaptığım Latife Tekin ile ilgili olay, AKParti’li belediye eleştirilerek verilmiş. Belediye başkanının, “Burada hükümete hakaret edemezsiniz” şeklindeki itirazı, “insan öldürülmesi ile eşdeğer” olarak gösterilmiş.. Hürriyet’i hazırlayan vatandaşlar, akıllarından hiç geçirmemişler, “Başörtülü üniversiteli kızlar, okul kapılarından coplanarak geri çevrildiklerinde, o engelleyici davranışı, bugüne kadar hiç ‘insan öldürmekle eşdeğer’ olarak takdim ettik mi?”
Evet, Hürriyet, çifte standardını, net olarak bu haberle de ortaya koyuyordu.
Gelelim iç sayfalara...
Köşemizin yarısı dolduğuna göre, gazetenin tamamının analizini yapamayacağımız şimdiden belli. Biraz atlayarak geçelim.
Göbek sayfasında “Bu liste yanlış” haberi... Şu devlet protokolü olayı... “Yargı mensupları, Diyanet İşleri Başkanı’ndan daha geriye atılmış” iddiası var ya.. O haber, dün de devam ettiriliyor!
Başlıkta; “listenin yanlış olduğu”nu, “yargı mensuplarının listede geri plana itildiği”ni ileri sürüyorlar... Ama haberin içini okuduğunuzda, en altta bir yerlerde “1962’den beri aynı protokolün geçerli olduğu”nu öğreniyor, Yargıtay Başkanı’nın, açık açık “Bugünkü ortamla ilişkilendirmek doğru olmaz” hatırlatmasını görüyorsunuz.
Yargıtay Başkanı istediği kadar, “Bugünkü ortamla irtibatlandırmayın, bu sorun 45 yıllık sorun” desin. Onlar, AKParti ile böyle ilişkilendirirler işte..
Çünkü işlerine öyle geliyor. Patronlarının işine öyle geliyor!
Yalanlar, çarpıtmalar, palavralar bitti mi derken, “dünya” sayfasında bile aynı rezaletin sürdüğünü görüyorsunuz: “Kanada’da türban cinayeti!”
Hay türban kadar başınıza taş düşsün e mi! Önleri arkaları, her tarafları türban olmuş adamların!
“Lafı eveleyip, geveleme.. Türban cinayetini anlat” diyeceksiniz.
Benim anlatmama gerek yok ki. Hürriyet’in başlığı öyle ama, haberin içinde, zaten olayın ne olduğu anlatılıyor: “Arkadaşları, Aksa Pervez’in türban nedeniyle ailesiyle yaşadığı çatışma sonrasında öldüğünü iddia etmişti.”
Demek ki Hürriyet’in başlığa çıkarttığı konu, sadece bazı arkadaşların kafalarından ortaya attıkları bir iddia. Delil melil hiçbir şey yok!
Olsun; Hürriyet için, delinin birisinin işkembeden attığı bir palavra bile başlığa çekilebilir.Yeter ki iddia, dindarların aleyhine olsun.
Haberin devamında yavaş yavaş işin gerçeği anlatılıyor: “Ancak Kanadalı yetkililer, Pervez’e yönelik saldırının, ‘töre cinayeti’ olduğunun kesin olmadığını belirtmişti.”
Haydaaa! Yetkililer, olayın türban cinayeti olmasını bir kenara bırakın, “töre cinayeti” olduğunun bile kuşkulu olduğunu söylüyorlar ama, Hürriyet, başlığına “Türban cinayeti” ifadesini koymakta hiç tereddüt etmiyor..
Ahlak sıfır.. Dürüstlük sıfır.. Düşmanlık o biçim.. Menfaat tam gaz! Hürriyet’in özeti; işte bu!
Vakit gazetesi