Bir günlüğüne ortadan kaybolalım

Hakan Albayrak

"Darbeye Karşı Ses Çıkar"maya çağrılan İstanbullular, geçen hafta Beyoğlu'nda düzenlenen protesto yürüyüşüne maalesef umduğumuz ilgiyi göstermediler. Darbeye muhatap olan iktidar partisine oy vermiş olan milyonlarca İstanbulludan sadece üç-beş bin kişi katıldı yürüyüşe. Aslında o bile şüpheli. Yürüyüşe katılanların önemli bir kısmı, AK Partili filan değil, seçilmiş hükümeti ve meclisi darbecilere karşı savunmayı demokratik tutarlılığın gereği olarak gören farklı sol gruplara mensup kimselerdi.

Her neyse… Asıl meseleye gelelim:

"Cumhuriyet Mitingleri" adı altında düzenlenen ulusalcı gösterilerdeki kalabalıkların üçe-beşe katlanmasını arzu ederdik; fakat "Darbeye Karşı 70 Milyon Adım Yürüyüşü"nin İstanbul ayağı bu kadar zayıf olunca, Türkiye çapında düzenlenmesi planlanan yürüyüşlerden pek bir şey bekleyemiyoruz tabii.

Sandıkta darbecilerden babalar gibi hesap soran vatandaş, aynı şeyi sokaklarda ve meydanlarda yapmaya hiç mütemayil görünmüyor. Ya devletle bire bir çatışmaya girmekten korkuyor, ya provokasyon olur diye endişeleniyor, ya eylem mahalline kadar gidip pankart taşımaya ve slogan atmaya üşeniyor, ya da "Bu benim tarzım değil" deyip geçiyor. (Haydi Malatya, bugünkü mitingde şaşırt bizi!)

Öyleyse ne yapmalı? Tabii ki Nihat Nasır'a kulak vermeli!

* * *

Gerçek Hayat ve 8sutun.com yazarı Nihat Nasır, bunların ikisinde birden yayınlanan (ve birçok internet haber sitesinde iktibas edilen) "Buyurun Memleket Sizin Olsun" başlıklı yazısında diyor ki:

"Memleketi krize sürüklemekten imtina etmeyen ve aldığı kararlarla halkı yok saymaktan perva göstermeyen anlayış, 'Sütçü İmam'ın, Maraş'ı 'Kahraman' yapan soylu direnişinin vesilesi olan başörtüsüne sahip çıkmanın suç olduğuna inanıyor! Bizleri mücrim yerine koyup, kendileri gibi düşünmediğimiz için cezalandırmaktan geri durmuyor! 'Hayatın içinden çıkıp gidin!' diye gürlüyor! Ve adeta, 'evinizden çıkmayın!' dercesine üzerimize abanıyor! Tamam, öyleyse biz de evimizden, bir günlüğüne de olsa çıkmayalım!

Sevgili Yusuf Armağan'la bu kuşatmadan nasıl sıyrılacağımız üzerine konuşuyorduk. Birden aklıma, bundan birkaç yıl önce, 'madem bizi yok sayıyorlar, öyleyse bir günlüğüne de olsa gerçekten yok olalım' şeklinde tasarladığım sivil bir eylem geldi. Toprağı bol olsun, Gandi'den mülhem aklıma gelen bu pasif eylemin, hayata geçirilip geçirilemeyeceğini teati ettik. Bugüne kadar hiç denenmemiş bir eylem türü bu… Çok basit, sade ve yalın bir eylem… Ekmek almak için bile olsa evden çıkmamak… En azından, bir günlüğüne…

Biz biliyoruz ki, 28 Şubatta vuku bulanlar, bir iktidar mücadelesiydi; 35 milyar doların nasıl iç edileceği meselesiydi... Bahanesi irticaaydı, başörtüsüydü, İmam Hatip liseleriydi… Bugün de öyle… 27 Nisan e-muhtırası, 367 kararı, kapatma davası ve nihayetinde, 'başörtüsünün üniversitelerde yasak olmadığını' söyleyen meclisin, alenen devre dışı bırakılmasıyla taçlanan (!) karar, 28 Şubatta kopartılan yaygaradan daha mı anlamlı? (…) Mesele başörtüsü değil, dibine kadar bir iktidar mücadelesidir... Bizlerden de, uygun gördükleri figüranlığa fit olmamızı istiyorlar, hepsi bu!

Gelin, mızıkçılık edip 'biz bu oyunu oynamıyoruz' diyelim. Gelin, 'kim hangi rolü üstleniyorsa üstlensin ama biz figüran değil, esas oğlanız' diyelim. Gelin, bizleri hiçbir şeyden anlamaz sanan statükoyu fena halde yanıltıp onları sobeleyelim… Gelin, 'güzel ve yalnız' ülkemizin huzurunu sabote edenleri çırak çıkaralım… Gelin, 'Damoklesin Kılıcını' bir güzel paketleyip geldiği adrese geri gönderelim… Gelin, bir daha hiç vermemek için bir günlüğüne; 'buyurun memleket sizin olsun' diyelim… Bir günlüğüne…

Şimdiye kadar denenmemiş bir eylem… Bağırmak çağırmak yok! Kırmak dökmek, hiç yok… Üstelik bu özelliğinden ötürü, karanlık odakların tertipleyeceği provokasyonlarla manipüle edilme riski sıfır… Yani dibine kadar 'barışçı' bir eylem!... Buna bir tür, 'sessiz çığlık' da diyebiliriz. Ensesinde inşa edilen boza fabrikasına; 'yetti artık!' diye itiraz eden herkesi, bu eylemin oluşumuna katkı vermeye davet ediyorum.

Yarın, güzel bir gün olabilir…"

* * *

Bütün maddi kayıpları göze alarak Türkiye'yi bir günlüğüne 'durdurmak'; cumhursuz bir cumhuriyetin neye benzediğini göstererek cumhur düşmanı cumhuriyetçilere gözdağı vermek…

Nihat Nasır rüya mı görüyor? Evet, rüya görüyor. Ve millet çoğunluğunun iradesini hiçe sayan güç odaklarıyla mücadele halindeki medya kuruluşları el birliği ile gereğini yapsalar, bu rüyanın gerçek olması işten bile değil.

Yeni Şafak gazetesi