Bir gazeteci için en kötü şey haber olmaktır!

Son zamanlarda gazeteci ve siyasilere yönelik gerçekleştirilen şiddet olaylarına karşı bir kaç tutuklama haricinde herhangi bir organize çalışma görülmedi. Üstüne üstlük bu saldırılara hükümet yetkililerinden bir karşı çıkış da gelmedi.

Yıldıray Oğur Karar'daki köşesinde siyasi ve gazetecilere yönelik gerçekleştirilen saldırılar ve tehditlere karşı siyasilerin yaptırım gücünü ortaya koymamalarını buna karşın İbo Show'a katılım sağlayan sanatçılara karşı muhalefetin eleştiride bulunmasına tepkide bulunabiliyor olma hallerini yorumluyor.  

İbrahim Tatlıses’in yeniden başlayan efsane programı İbo Show’a geçen haftalarda Sabahat Akkiraz, Ender Balkır, Hüseyin Turan ve Haluk Levent katıldı. 

İbrahim Tatlıses, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çok yakın bir sanatçı olduğu için, bu isimlere Alevi ve sol çevrelerden tepkiler geldi.

Tepkiler deyince Allah korusun evlerinin önünde dörder, beşerli gruplar onlara saldırmadı ya da CHP lideri “satılık sanatçılar” diyerek onları hedef göstermedi. 

Ama haklarında partizanca haberler yapıldı, sosyal medyadan haksız eleştiriler aldılar.

Bu, saldırıların ciddi ve organize olduğunu,  “tepkisel” denip geçilemeyeceğini gösteriyor. 

Öyle olmasaydı herhalde Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu konuda konuşmaz, önceki gün AK Parti İl Başkanları toplantısında “Bu zihniyet, işi ülkemizin güzide bir sanatçısının programına katılanları linç etmeye kadar vardırdı” demezdi.

Bu zihniyetin ilk saldırısı da değildi bu.  

Daha önce de sadece AK Parti iktidarına destek veriyorlar diye sanatçılar linç edilmiş, failler ya tespit edilememiş ya da  yakalananlar mahkeme tarafından bırakılmış, azmettiriciler bulunamamış, olaya adi bir suç muamelesi yapılınca yeni linçler teşvik edilmişti. 

Maalesef geçen hafta ülkemizdeki kutuplaşma ve yargı sorunlarının tek mağduru İbo Show’a katılan sanatçılar olmadı.

Önceki gün İçişleri Bakanı’nın hastanede tedavi gören değerli annesiyle sosyal medyada paylaşılan bir fotoğrafının altına adice bir küfür yazan bir kişi çıkarıldığı mahkeme tarafından adli kontrolle serbest bırakıldı.

Yıllardır toplumun farklı kesimlerinden, gelmiş-geçmiş bütün aile efradımıza daha açıkları ve yaratıcıları edilmiş küfür için “kamu görevlisine hakaret” suçlamasıyla yargılanacak olan bu kişinin tutuklanmamasına İçişleri Bakanı, Twitter hesabından sert tepki gösterdi. Ertesi gün Adalet Bakanı, ona cevap verdi, aralarında kısa bir polemik yaşandı. 

İçişleri Bakanı, “Bu tweetim üzerine tutuklarsanız provokasyon sayarım” demişti ama neyse ki küfürbaz adamın Cumhurbaşkanı’na da hakaret ettiği bir tweeti bulunup ondan tutuklandı da hukuk reformu paketine yeni bir madde eklenmek zorunda kalınmadı.  

Zaten dün Gezi Davası’nda bir yıl önce mahkemenin Osman Kavala ve dokuz kişi hakkında verdiği beraat kararının istinafça bozulmasından sonra, yargı reformu paketinden beklentiler de arttı. 

Artık paketten “Her vatandaşa mahkemelerde adil ve eşit yargılanma hakkı” gibi düzenlemeler bekleniyor.

Yine bu yargı reformu paketi fırsat bilinerek muhakkak cari hukuki uygulama, ceza kanuna eklenmeli ve Twitter’dan birine küfür etmek gibi ağır bir fiil, birini evinin önünde sopalarla dövmekle artık bir tutulmamalı. 

Bu yapılırken Türk Ceza Kanunu’na “tepkisel saldırı” düzenlemesi de eklenirse, bu tarz saldırılar artık kasten adam öldürme ya da yaralamaya teşebbüs gibi suçlarla bir tutulmaz ve örgütlü suçlarla da karıştırılamaz.

Böylece üzerinden bir hafta geçmesine rağmen, Ankara’da öğlen vakti evlerinin önünde eş zamanlı saldırılara uğrayan Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ ve Yeniçağ gazetesi Ankara temsilcisi Orhan Uğuroğlu’na saldıranların bir kısmı neden hala yakalanamadı, bir kısmını mahkeme neden serbest bıraktı gibi sorulara da net bir cevap verilir.

Zaten Ankara’da öğlen vakti, büyük bir tesadüf eseri aynı partiyi eleştiren tweet ve yazıları yüzünden ve aynı partinin genel başkan yardımcısının mesajlarının ardından, bir kaç saat arayla dört-beş kişilik grupların düzenlediği sopalı saldırıların organize değil, tepkisel olduğu gayet açık.

Son bir yılda yine aynı partiye yönelik eleştirileri yüzünden üç Yeniçağ gazetesi yazarına ve yine geçen hafta İstanbul’da KRT televizyonu yorumcusu bir avukata yönelik saldırılarla ilgili de bütün işaretler “tepkiselliği” gösteriyor.

Ankara Emniyeti’nin Özdağ- Uğuroğlu soruşturmasını birbirine benzer bulup birleştirmemesi, saldırılara Ankara Emniyeti’nin organize şubesinin değil cinayet masasının bakması da bunun işareti.

Saldırganların verdiği bazı isimlerin soruşturmaya dahil edilmesi gibi hukuku ayaklar altına alan bir gayretin içine giren Ankara Cumhuriyet Başsavcı vekili, neyse ki ifadelerin verildiği günün akşamında fotoğrafı ve ismiyle milletvekilleri tarafından uyarıldı da soruşturmanın yanlış yerlere doğru çekilmesinin önüne geçildi.

HSK da herkesin kendi yargısını dağıtmasına izin vererek, adli sürece müdahil olmadı, yargının bağımsız çalışmasına fırsat verdi. 

Adaletin böyle hızlıca yerini bulmasında kuşkusuz henüz soruşturmanın başında İçişleri Bakanı’nın “tepkisel saldırı” tespitinin katkısı büyük.

Yoksa eğer Adalet Bakanı’nın, kendisine saldıranların serbest bırakılmasını eleştiren Orhan Uğuroğlu’na telefonda söylediği gibi “avukatlarınız örgütlü suç diyerek itiraz dilekçesi versin” tavsiyesi sonrası yazılan dilekçeyi mahkeme kabul etseydi, zaten bir hafta boyunca ülke gündemini işgal eden konu bu kadar hızlıca kapanmaz, toplumsal kutuplaşmaya hizmet eden bir gerilim kaynağı olmaya devam ederdi.  

Neyse ki ülkemizde herhangi bir konu bir haftadan sonra herkesi sıkıyor ve geriyor da İbo Show’a çıkan sanatçıların linç edilmesi ve Twitter’dan küfür eden adamın serbest kalması gibi ülkenin gerçek gündemi olan siyasi ve hukuki skandallar ve büyük mağduriyetler gündeme gelebiliyor.

Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı’nın bile sessizliklerini bozmasına neden olan bu iki olayda faillerin yakalanması yetmez, mutlaka azmettirenlerin ve talimat verenlerin de bir an önce bulunması gerekir.

Bu arada geçen hafta Ankara’daki saldırıların hemen ardından, saldırıların “tepkisel” olduğundan habersiz olarak bu köşede çıkan yazıdan sonra MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin attığı tweet üzerine binlerce “geçmiş olsun ve lütfen dikkatli ol “mesajı geldi. 

Arama sırasıyla HDP eş genel başkanı Mithat Sancar, “Sadece virüs mutasyona uğramıyor” diyen eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek, “Kulübe hoş geldin” diyerek telefonu açan İYİ Parti lideri Meral Akşener, hafta boyunca zahmet edip gazeteyi ziyaret eden CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, DEVA Partisi lideri Ali Babacan, IBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, IPI, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü gibi meslek örgütlerine, yine  zahmet edip imza kampanyası açan Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi, Demokrasi İçin Birlik (DİB), Diyalog Grubu, Doğu ve Güneydoğu Dernekleri (DGD) Platformu, Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim ve Yurttaş Girişimi’ne ve dayanışma için imza verenlere çok teşekkürler.  

“Zaten doğrudan genel başkan sizin adınızı verdiyse bir şey yapmazlar”, “Eski dava arkadaşlarına yapıyorlar sadece” gibi analizlerle moral vermeye çalışan herkese de. 

Cemal Kaşıkçı’yı elçilikte doğramış Suudi Arabistan devlet kanalı bile arayıp röportaj yapmak istemesine rağmen, bunu medyasında haber olarak görmeyerek, tartışma programlarında Mustafa Sarıgül’ün partisinin şansı kadar konuşmaya gerek bulmayarak, köşelerinde tek satır yazmayarak, uçtan uça şifrelenmiş bir mesajlaşma programından bile bir geçmiş olsun demeyerek konuyu büyütmeyen meslektaşlara da teşekkürler. 

Ama devlet katından şu ana kadar bir bekçinin bile aramaması, AK Parti kanadından tek bir ilçe sandık kurulu başkanının bile geçmiş olsun dememesi ve tabii tweeti atan genel başkanın “Hayır, çarpıtmayın, ben onu kastetmedim, nerden çıkarıyorsunuz” diye bir açıklama yapmaya ihtiyaç duymaması bir yanlış anlama ve fazla evham olduğunu gösteriyor.

Zaten bir gazeteci için en kötü şey haber olmaktır. 

Meseleyi daha fazla uzatıp, bir an önce bu konudan başka konulara atlamak isteyenleri daha fazla rahatsız etmek istemeyiz.

Yine de herkesin söylediği gibi hepimizin dikkatli olmasında fayda var.

Tabii bizim dikkatimiz, devletimizin büyüklüğü karşısında ne işe yarar!

Muhakkak gerekli tedbirler alınmıştır, çok yakın zamanda biz de sağa sola bakmadan sokakta yürüyebilecek, toplu taşımaya binebilecek, sabah koşularına tekrar geri dönebilecek, pazara gidebilecek, her demokratik ülkede olduğu gibi medeni sınırları koruyarak siyasetçileri eleştirmeye devam edebileceğiz.

Ama geçmiş olsun demek için telefon açan bazı arkadaşların da dikkat çektiği gibi, tweeti atan partiden bir zarar gelmese de, iktidar ortağı bir partinin liderinin isimlerimizi yayınlanmasını fırsat bilen ülkemizin bekasına ve Cumhur İttifakı’na zarar vermek isteyen güçler provokasyonlara imza atabilir, bunun suçu da iktidarın üzerine atılabilir.

O yüzden bir hafta boyunca yüzlerce kez duyduğum o sözün yükünü ilgililere emanet ediyorum; Lütfen dikkat edin!

Mesela, basit bir tedbir olarak siyasi parti liderleri ismen gazetecileri hedef almamaya dikkat edebilir, yanlış anlamalara fırsat vermeyebilirler.

Aslında, Ankara’nın ortasında, gündüz vakti 70 yaşında bir parti genel başkan yardımcısına Cuma namazına giderken demir sopalarla saldırılması, bir kaç saat sonra 50 yıldır Ankara’da gazetecilik yapan 70 yaşındaki deneyimli bir gazetecinin bir köşe yazısı yüzünden saldırıya uğrayıp, üzerine araba sürülmesi gibi olaylar karşısında bile iktidarın bekası için korunan sükunet, dikkatli olunduğunu gösteriyor.

İlgilenen herkese tekrar teşekkür ederken Ibo Show’a katıldıkları için linçe uğrayan sanatçılara bir kere daha geçmiş olsun diliyorum.

Umarım bu üzücü olaylar bir daha ülkemizde tekrarlanmaz.

Artık bu yazıdan sonra bile hala konunun üzerine giden ve geçmiş olsun dileyen olursa da provokasyon sayarım...

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...