Fransız siyaset bilimci Vincent Geisser, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in Meclis’in tüm yetkilerini dondurup milletvekillerinin dokunulmazlığını askıya aldığı ve mevcut Başbakan Hişam el-Meşişi'yi azlettiği darbe girişimi sürecine ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Anadolu Ajansı’nda yer verilen röportajın konuyla alakalı kısımlarını aşağıda ilginize sunuyoruz:
Tunus'ta yaşananların darbe olduğunu söyleyebilir miyiz?
Darbe mi değil mi? "İslamcılığı", Nahda Partisini çok eleştiren büyük liberal hukukçu, İyad Bin Aşur bunu bir "anayasal darbe" olarak adlandırdı. Bunun bir “anayasal darbe” olduğunu söyleyebilirim. Başa gelen cumhurbaşkanına, iktidarı 30 gün boyunca tek başına kullanma yetkisi dahil hangi yetkilerin tanınacağı Anayasa'nın 80. maddesinde yazıyor. Yani yasalar artık Parlamento tarafından oylanmıyor, Cumhurbaşkanı kanun hükmünde kararname yayınlıyor. Bu istisnai yasa, Cumhurbaşkanının bu istisnai yasayı uygulamadan önce Parlamento Başkanı ve Meclis Başkanı'na danışmasını ve Anayasa Mahkemesinin yasayı sınırlamasını gerektiriyor. Ancak, Cumhurbaşkanı, Parlamento Başkanı'na, Hükümet Başkanı'na danışmadı. Hatta neredeyse onu durdurdu. Ve hepsinden önemlisi, Tunus'ta Anayasa Mahkemesi yok. Dolayısıyla bu yasayı anayasaya aykırı olarak kullanıyor.
Peki bu bir anayasal darbe midir? İki varsayım bulunuyor. Ya bir tür geçici darbe, Cumhurbaşkanı kendisinden korkulmasını sağlayarak, Tunus kurumları üzerindeki hakimiyetini güçlendirmek ve özellikle siyasi partilerin etkisine karşı savaşmaya çalışıyor. Sadece İslamcılar değil, tüm siyasi partiler. Çünkü siyasi partileri sevmeyen bir cumhurbaşkanı, kendisi siyasi partileri sevmediğini her fırsatta söylüyor. Ya da maalesef Tunus'ta gerçek bir otoriter kaymayı, hatta yeni bir rejimi haber veren bir darbe.
İkinci Tunus Cumhuriyeti Anayasası, liberal ve demokratik bir yapıya sahipti. Eğer siz birine sen “kötü bir Müslümansın” diye ithamda bulunursanız, (Anayasa’ya göre) sizin başınız belaya girer. (Tunus’un) Kurucu Ulusal Meclisi’nin neredeyse 4’te 3’ü tarafından oylanan bu anayasaya, gördüğünüz üzere aşırı liberal bir anayasa.
Peki bir Anayasa değişikliğine mi, bir rejim değişikliğine veya sadece bir “geçici darbe” sürecine doğru mu gidiyoruz? Maalesef, şu an (öngörülen) bir rejim değişikliği gibi. Adalet Bakanı görevden alındı, Savunma Bakanı görevden alındı. Milletvekilleri Parlamento’ya katılabilmeli. 30 gün boyuncu yasa oylamayacak olmaları, Parlamento’ya giremeyecekleri anlamına gelmemeli. Tunus milletvekilleri Parlamento’ya giremiyor. Sanki Parlamento feshedilmiş gibi, Parlamento’dan mahrum bırakılıyorlar. Bazı sinyaller bir rejim değişikliğine gittiğimize işaret ediyor, ya da en azından daha otoriter bir yol olan, şahsa bağlı bir Tunus rejimine. Bu şu demek oluyor, güvenlik güçleri, esasen ordu ve polis güçlerinin yardımıyla iktidarda olan ve muhtemelen gelecek günlerde ve haftalarda baskı uygulayacak bir cumhurbaşkanı. Burada yapmış olduğumuz bir hatayı söylemek ve tekrar etmek istiyorum, Cumhurbaşkanının (Kays Said’in) sadece “İslamcılara” saldırdığını düşünüyoruz, şöyle ki “İslamcılar” listenin başındalar, onlardan sonra sıra herkese gelecek.
İşte bu yüzden, “İslamcıları” çok eleştiren ve her şeye rağmen, Fransızcada dediğimiz gibi “alarm zilleri çalan” ve “bu gerçekten bir darbe” diyen belirli sayıda liberal anayasacı hukukçu var. Hatta benden de ileri giderek “anayasal bir darbeden” bahsediyorlar. Ben “geçici bir darbeden” veya “anayasanın, anayasaya aykırı yorumundan” bahsediyorum. İşte bugün Tunus’taki durum bu. Tunus, Arap Dünyasında bir demokrasi örneği olmasına rağmen, ülkenin sosyal ve politik geleceği hakkında çok fazla soru işareti var.
Bir siyaset bilimci olarak, darbenin ardında yabancı ülkeler olduğunu düşünüyor musunuz?
Bu gerçekten zor bir soru, kesin olan şu bu otoriter sapmayı destekleyen ülkeler var. En barizi Tunus’ta demokrasiyi istemeyen Suudi Arabistan. Tunus’ta ya da dünyanın herhangi bir yerinde, özellikle nüfusun çoğu Müslüman olan ülkelerde demokrasi istemiyor. Tabii bir de bu otoriter sapmanın en birinci destekçisi olan Birleşik Arap Emirlikleri var. Dün Cumhurbaşkanı'nın aldığı ilk karar Al Jazeera ofislerini kapatmak oldu. Bilinmeli ki Tunus’taki Al Jazeera ile Katar’daki Al Jazeera aynı değil. Tabii ki Katar’daki Al Jazeera’ya bağlı. Tunus’taki Al Jazeera’nin başında ülkenin önde gelen bir insan hakları savunucularından biri var. Nahda’dan uzun süre önce ayrılan ilerici bir figür. Bugün gazetecilik faaliyetlerini yapması engelleniyor.
Bazıları, cereyan eden olayları Mısır’a benzetiyor. Bence biraz farklı, Tunus ordusu Mısır ordusu değil, Cumhurbaşkanı Kais Said, Sisi değil, asker değil. Aynı şey tekrarlanmayacak. Ama Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri bu gelişmeyi ve anayasal darbeyi destekliyor. Bu açık ve kesin.
Türkiye’deki darbe girişiminde Türk halkının sokağa çıkmasıyla olayların seyri değiştiği gibi, Tunus’ta da halk sokağa çıkmış olsaydı netice değişir miydi? Orada da askerler halk ve milletvekillerinin parlamentoya girişini engelliyor.
Maalesef Tunus halkı arasında birliktelik yok. Cumhurbaşkanı yasa dışı eylemde bulunsa da oldukça güçlü bir halk desteği var. İkinci turda halkın yüzde 70’i tarafından doğrudan seçildi. Devrim taraftarı olanlar dahi çok sayıda kişi bugün Cumhurbaşkanını destekledi, bu ilk açıklamada. Belli bir popülaritesi var. İkinci olarak da Nahda Partisi otoriter rejime dönüş olacağı, sokağa çıkma ve baskı korkusu yaşıyor. Çünkü bunun Cumhurbaşkanına Nahda’yı alt etme, tutuklamalar ve partiyi yasaklamak için argüman sunacağını düşünüyorlar. Ayrıca bugün karşımızda eskisi gibi seferber olma kapasitesini yitirmiş bir parti bulunuyor.
Tunuslu demokratlar, İslamcı ya da değil, liberal ya da solcu bu anayasal darbeye karşı olan unsurların sokağa dökülme korkusu, bunun bir argüman olarak kullanılacağı ya da otoriter bir rejime daha hızlı gideceği ve tutuklamalarla sonuçlanacağı düşüncesinden geliyor. Sokağa çıkmak isteyen Tunuslular yok demiyorum, evet var ama polisle, çetelerle ve nüfusun diğer kısmıyla çatışmaktan korkuyorlar.
Fransız-Tunuslu ya da Belçikalı-Tunuslu diaspora dahil sosyal ağlarda cumhurbaşkanını destekleyen çok sayıda insan görüyorum. Tunus’taki demokratik güçlerin, baskı ya da cumhurbaşkanının baskısını meşrulaştırmak, ona argüman sağlamaktan korktukları için sokağa çıkacak güçleri yok.
Avrupa ve uluslararası ülkelerin Tunus’a olanlara karşı pozisyonu nedir?
ABD, bu darbe hakkında iyi düşünmüyor. Bunun birçok nedeni var, Tunus’un bilinmeze gitmesinden korkuyorlar, Sisi kadar olmasa da otoriter bir bilinmezliğe. Sisi’den memnun olmasalar da onu tanıyorlardı ama burayı tanımıyorlar. Fransa ise bekle gör pozisyonunda, her zamanki gibi risk almıyor. Almanya gibi AB ülkelerinin ise cereyan eden olaylardan çok memnun olduğunu zannetmiyorum, çünkü İtalya ve Almanya Tunus’taki demokratik deneyimi çok desteklediler. Fransa, halen Tunus’un ana ortağı olsa da bu iki Avrupa ülkesi bu konuda Fransa’nın yerini aldı. Almanya, Tunusluların kalbini kazandı.
Bu ülkelerin gerçekten kaygılı olduğunu düşünüyorum. Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin diplomasileri demokratik normalleşme, Parlamentonun bir an önce toplanması ve istisnai durumun bir an önce sona ermesi çağrısında bulunuyor. Ayrıca, Cumhurbaşkanının önde gelen siyasi partiler ve güçler, özellikle Nahda ile bir uzlaşma zemini bulmasını istiyor.
Özellikle Avrupa Birliği ve ABD ile diyalog halindeki Tunuslu İslamcılar, Batılı güçlerce tanınıyor. Bu yüzden bazı insanlar gerçekten bir diyaloğun geri dönmesini istiyor. Bazen Batı diplomasisinde ikirciklilik bölünmeler olduğunu söyleyebilirim. Fransa'da baskıdan yana olanlar var, baskıya karşı olanlar var. Ancak genel olarak, Batılı hükümetler demokratik normalliğe dönüş çizgisindeler.