Bir Fetiş Olarak Hıdrellez -Paganizmin Binbir Yüzü-

Bir fetiş olarak hıdrellezi, üzerinde doğduğu toplumun sosyolojisinden ve genel dinî yönelimlerinden ayrı düşünmek olası değildir. Hıdrellez ile içiçe olan Hıdırnebi (Önay, 1993) de bu bağlamda şekillenen başka fetiş örneklerindendir.

Ramazan Yazçiçek’in Hıdrellez Bayramı(!) üzerine yaptığı araştırma:

Bir Fetiş Olarak Hıdrellez -Paganizmin Binbir Yüzü-

Tevhid Erleri: Salih Kul ve İlyas (as).

Peygamberî hareketler tekrarlanan ifsadî geleneğe yönelik olarak gerçekleşmişlerdir. Yüce Allah’ın Peygamber göndermek suretiyle tarihe olan müdahalesi Muhammed (as) ile son bulmuştur. Sonraki bozulmaların çözümü, kıyamete kadar değişmeyecek olan vahiy İslâmına bağlanmıştır.

Vahye rağmen ümmete dayatılan kirli ve bulanık düşünce, ‘insanların kendilerini üzerinde bulduğu’ yolun düzeltilmesine engel teşkil etmektedir. Sorun, tezahürlerden öte vahiy dışı bilgi kaynaklarında aranmalıdır. Çalışmamızda bahse konu ettiğimiz hıdrellez de Bâtınîlik bilgi kaynağı üzerine kurgulanmıştır. Kuşkusuz efsanevî heyulaların bilgi değeri açısından kıymetleri olmadığı ortadadır. Dahası Kur’an’la da tezat teşkil etmesi; test edilebilir bilgi kaynağı olmaması sebebiyle istidlalde dayanılabilir bir zemin olmadığından İslâmî bilgi değerine sahip değildir. Vahye rağmen oluşturulan bu tür telakkiler; tevhid inancını bozan, imanı zayi eden hurafeler nev’indedir. Bu netice ister folklorik bir enstantane, ister halk kültürü isterse bizatihi inanarak yapılıp yaşanılan bir formda kendini göstersin fark etmez.

Tarihin bir döneminde yaşamış olan Salih kul (Hızır) ve İlyas (as) da hurafeciler elinde şerli yolun çok rollü aktörlerine dönüştürülmüşlerdir. Hızır ve İlyas (as) hakkında oluşturulan efsanelerin en vahimi Hıdrellez fetiş1idir. Hıdrellez gibi olgular bâtınî/irfânî epistemolojinin ürünü olan fetişizmin tüm unsurlarını taşımaktadır. Bu mitsel çerçeve iyice incelendiğinde salih kul ve İlyas (as)’ın reddetmekle emrolundukları şirk dininin unsurlarını içerdiği görülecektir. Nitekim kendilerini mükâşefe sahibi olarak görenlerin Hızır’ın hayatta olduğuna, Hıdırlık denilen yerlerde, sahralarda görüldüğüne ve tasarruf etmeye muktedir olduğuna ilişkin inançları bunun açık tezahürleridir. Biz de Kur’an’a rağmen toplumda her geçen gün yaygınlaştırılmaya çalışılan bu tür hurafelere ‘hıdrellez’ penceresinden bir şerh düşmeye çalıştık.

Kur’an’a göre gaybe ait haberlerin yegâne kaynağı vahiydir. Kur’an’ı Kerim gayb bilgisinin  ulûhiyyet vasıflarından olduğunu bildirir. Allah, peygamberlerinden bazılarını dilediği bilgilere muttali kılmıştır. Bu sınırın dışında birilerinin kendi bilgisinin veya başkalarının bilgilerinin vahye dayandığını iddia etmeleri İslâm inancına aykırıdır. Keza böylesi bir tahayyül Rasûlullah’ın kendisine nâzil olan vahyin tamamını ümmete tebliğ etmediği iddiasını beraberinde getirir. Oysa bu iddia Kur’an âyetleriyle çelişir.2 Nitekim böylesi iddialar, Hz. Aişe, Hz. Ali ve İbn Abbas (ra) gibi sahâbîler tarafından da şiddetle reddedilmiştir. Hz. Aişe (r) şöyle buyurmaktadır: “Her kim ‘Rasûlullah (sav) Allah’ın kitabından bir şey gizledi’ derse Allah’ın Rasûlüne büyük iftira atmış olur. Halbuki Allah: “Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun.” (Maide, 5/67) buyuruyor.”3 Keza Hadis diye rivayet edilen ‘gaybe dair sözler’, mevzuat sahipleri tarafından da Kur’an’a muhalif oldukları gerekçesiyle şiddetle reddedilmişlerdir.4

Bâtınîliği bir disiplin olarak kabul edenler, bilginin kaynağını doğru haber olan vahyin dışında aramışlardır. Bunlar için bilgiyi elde etmenin yolları, keşf, işrak ve ilhamdır. Bunlar, Kur’an’ın açık emir ve yasaklarını zahir hükmünde gördüklerinden kabuk mesabesinde kabul ederler. Çalışma konumuz olan Hızır kıssası etrafında oluşturulan mitsel alan da kaynağı itibariyle vahyin dışında şekillenmiştir. Bu durum, Hızır-İlyas mitolojisi için olduğu gibi kurumsallaşmış dinsel birçok paradigma için de malesef böyledir.

Hızır

Hızır, Hz. Musa (as) döneminde yaşamış, kendisine, Allah tarafından İlâhî bilgi ve hikmet öğretilmiş Salih bir kuldur. Arapça kaynaklarda hadır (hadr, hıdr) şeklinde yer alan ve Arapça menşeli olduğu kabul edilen kelime, Türkçe’de Hızır ve Hıdır biçiminde kullanılmaktadır. Hızır isminin menşei hakkında değişik rivayetler vardır. Hadır “yeşil, yeşilliği çok olan yer” manasındaki ahdar ile eş anlamlıdır (Çelebi, 1998). Hızır kelimesinin lakap, İlyas’ın ise isim olabileceğini düşünenler, Hızır’ın asıl isminin Belyâ olduğunu bunun da İlyas’ın farklı bir telafuzu olabileceğini ve buna dayalı olarak Hızır olarak bilinen ‘salih kul’un İlyâ olduğunu söylemişlerdir (Harman, 2000).

Yazının Devamı… 

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!