Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş ve heyetindeki ekip, Malezya İslâm Partisi’nin (PAS) Genel Kongre’sinin özel dâvetlileri olarak geçen hafta sonunu Malezya’da geçirdiler. Kongre’ye katılan heyet, Adâlet Halk Partisi’nin (PKR) de facto lideri Enver İbrahim’le de görüştü.
Daha sonra da Profesör Alparslan Açıkgenç ve siyaset bilimcisi Sami Serdar’la beraber sayın Kurtulmuş ve ekibiyle uzun bir oturum yaptık. Birçok önemli konuyu açık yüreklilikle ele alma fırsatımız oldu. Sohbette önemli gördüğüm bazı konuları sizlerle de paylaşmanın faydalı olacağını düşündüm.
Numan Kurtulmuş tanınmış bir siyasetçi olduğu kadar ekonomi alanında iyi bir akademisyen de. En önemlisi de, siyaset ve akademik birikimini şuur dünyasının hassasiyetleriyle harmanlayarak ümmeti yeniden ayağa kaldırabilmek için seferber olmuş bir entelektüel o.
Sayın Kurtulmuş’a, Ak Parti’ye mesafeli olan Saadet Partisi yetkililerinin aynı çizgideki PKR’a kardeşce yaklaşmasını, özellikle de son seçimlerde parti yetkililerinin çok “sert ithamlarını” hatırlatarak sordum: “Dünya güç dengelerini gözeten Ak Parti’nin yaptıklarını Enver İbrahim de yapıyordu ve bu onu Amerikancı kılmıyordu. Bu tutum bir çelişki değil miydi?”
O da, bu tavrın bir hata olduğunu tâ o günlerde parti içinde dillendirdiğini söyledi. Parti söylemlerini yeniden gözden geçirmenin gerektiğinin altını çizen Kurtulmuş, konjonktüre uygun ama sabit değerlerden sapmadan yenilenmenin zaruretini, özeleştiriden kaçınmadan ifade etti.
İslâmî söylemli partilerin Türkiye’de sık sık kapatıldığını, her kapatmanın arkasından söylemlerin biraz daha torpillendiğini, Ak Parti’nin vardığı çizginin bunun bir sonucu olduğunu söyledim. Hele son kapatma dâvâsından sonra, bu partinin “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olarak mahkemece cezalandırılması, söylemleri torpillenenin sadece parti olmadığını, kanaat önderi ve cemaatlerin de bundan payına düşeni aldığını gösterdi.
Bu meyanda birçok kanaat önderi ve cemaatin, “Ak Parti İslâmî çağırışım yapan söylemleri tamamen bırakmalı. Başörtüsü yasağının kalkması gibi talepleri ortam normalleşene kadar ertelemeli!” tavsiyelerini gâyet mânidar bulduğumu, bu konuda Saadet Partisi'nin tavrını merak ettiğimi belirttim.
Partilerin kapatılmasıyla söylemlerin nasıl değiştiğini en iyi bilecek kişilerden birisi olarak sayın Kurtulmuş çok önemli şeyler söyledi. Ona göre, konjonktür önemliydi, ama “kimlik” mutlaka korunmalıydı. Kimliğini yitiren bir partinin ne kadar popüler olursa olsun uzun ömürlü olamayacağının altını çizdi.
“Muhafazakâr Demokratlık”ın bir kimlik olmadığını, Ak Parti kurmaylarının da bu konsepti tanımlayamadıklarını, parti liderlerinin samimi inançlarından kuşku duymadığını, ancak kimlik bunalımına düştüğünü ve bunun da izlenen politikalara yansıdığını vurguladı. Ortada, hükümetin sergilediği pragmatist taktikler, Derviş döneminden kalma ekonomik politikalar vardı ve bunları mazur kılan, partiyi durdurmak için yapılan büyük haksızlıkların ayyuka çıkmasıydı.
Bir partinin kimliksiz olamayacağını, Saadet Partisi olarak bunu önemsediklerini söyleyen Kurtulmuş, Mevlâna’nın pergel metaforundan yola çıkarak, pergelin sabit ayağının coğrafyamızın sabit değerleri olması gerektiğini, diğer ayağın da farklı kültür ve coğrafyalarda gezebilecek esnekliğe sahip olması gerektiğine inandığını aktardı. Ama Ak Parti pergelin sabit ayağını yitirmişti ona göre ve bu kaçınılmaz olarak değerler sorununu gündeme getirmişti.
Şu hususa ısrarla vurgu yapması dikkatimi çekti: “İktidar ve irade olmadan siyaset olmaz”dı.
“Türkiye kendisine dönmelidir” diyordu. Kendi olmak ancak kimliği oluşturan değerlerle mümkündü. Bu değerlerin en önemli referansı İslâm’dı. İslâm, bizim için olduğu kadar insanlık için de bir şanstı. Bunu Batı’da gittiği her platformda uygun bir dille anlattığını da söyleyen Kurtulmuş, “Batı insanı acı çekiyor. Paradigma iflas etmiş. Dünyadaki kavgaların altında ‘maruf ölçüleri’nin yitirilmesi yatıyor” dedikten sonra, Kur’an’da buyurulan “maruf ölçüleri”ni sıralıyor.
En fazla da öne çıkardığı; adâlet, emânetlerin ehline verilmesi ve özgürlükler oldu. Özgürlüklerin de demokrasinin ikâmesiyle mümkün olduğunu, maruf ölçülerini savunan halklarla, velev ki gayrimüslim olsun, ortak bir platform oluşturulması gerektiğini söyledi.
Bizim geleneğimizde “kâfir” kavramı yerine daha çok “gâvur” kavramının kullanılmasının bir tesadüf olmadığını, gâvurun Arapça “cevr” kökünden türetilmiş zâlim ve merhametsiz kişi anlamına gelen bir kavram olduğunu hatırlattı. Zâlim Müslümana da bu sıfatın takıldığını, dolayısıyla zâlime karşı mazlûmdan yana duruşun şuur dünyamızın kaçınılmaz sonucu olduğunu söyleyerek; "Sosyalist Enternasyonal birliği" gibi bir "Müslüman Enternasyonal birliği"nin kurulabileceğini söyledi.
Uzun oturumumuz bu minvalde sürüp gitti. Oturumun bendeki hâsılası; ileride Saadet Partisi’ni sırtlayacak sayın Kurtulmuş’un değerlere gösterdiği hassasiyet ve sahip olduğu siyasi vizyon bu parti için büyük şans, oldu.
VAKİT