Bir dönemin panoraması

Taha Kılınç, Murat Kutlu imzalı “Soğuk Savaş Döneminde Türkiye’nin İslâm Dünyası Politikaları, 1945-1960” isimli kitabı tanıtıyor.

Taha Kılınç / Yeni Şafak

Bir dönemin panoraması

“İngiliz hükûmetinin davetlisi olarak 15 gün için İngiltere’ye giden 6 kişilik gazeteci heyetimiz Türkiye’ye dönmüş bulunuyor. Bu heyete, Ulus gazetesi adına ben de iştirak etmiştim. Bütün arkadaşlar, yurda, gerçek bir konukseverliğin, en nazikâne bir ev sahipliğinin hatırasıyla döndük. Çok yer gezdik, çok şey gördük, sulh devrinde kahramanlığın ne demek olduğunu dünyaya gösteren İngiltere’den kısa zamanda pek çok şey öğrendik.

Şahsen edindiğim intiba şu ki, bizim Atlantik Paktı’na alınıp alınmamamız davası, İngiltere için her şeyden evvel bir Ortadoğu, Doğu Akdeniz meselesidir. İngiltere bizim güvenliğimizle doğrudan doğruya değil, Avrupa bakımından da değil, ancak Ortadoğu’daki menfaatleri bakımından ilgilidir. Dışişleri bakanlığındaki görüşmemiz sırasında, biz Avrupa’nın müdafaasından bahsettikçe, Mr. Shuckburgh, Doğu Akdeniz’den bahsediyordu. Nihayet dayanamayıp sordum: “Siz bizim savunmamızı Avrupa çerçevesi içinde değil de münhasıran Ortadoğu çerçevesi içinde mi mütalaa ediyorsunuz?” Cevaben: “Münhasıran değil ama evvelemirde öyle mütalaa ediyoruz” dedi. “Münhasıran” (exclusively) ve “evvelemirde” (primarily) kelimeleri arasındaki nüans farkının da hakikatte varit olup olmadığını düşünmeye yer vardır, sanırım.

Bütün emarelerden, bütün izahattan, bütün kaçamaklı cevaplardan öyle anlaşılıyor ki, İngiltere için şu sıralar en mühim davalardan biri, dizginleri elinden kaçırmaksızın, Ortadoğu’da İngiliz menfaatlerini yakından ilgilendiren memleketler üstüne Amerikan himaye ve garantisini çekebilmektir. Türkiye, Atlantik Paktı’na alınırsa, buna imkân kalmayacaktır. Çünkü Amerika’nın Ortadoğu’da en güvendiği, hatta tek güvendiği memleket Türkiye’dir. Atlantik Paktı üzerinden Türkiye’nin savunması garanti altına alındıktan sonra, Amerika, diğer Ortadoğu memleketlerini bizim gerimizde nisbî bir emniyete kavuşmuş addedecek ve o memleketlere ayrıca garanti vermeye, yardımda bulunmaya ihtiyaç görmeyecektir.

Onun için, ne yapıp edip, evvelâ bizim arkamızda bütün Ortadoğu memleketlerini bağlamak ve ancak ondan sonra Atlantik Paktı garantisinin yahut başka türlü bir Amerikan garantisinin bize kadar teşmiline cevaz vermek, İngiltere’nin başlıca gayesi gibi görünüyor. Yani işimiz, Ortadoğu’nun istikrara kavuşmasına, buradaki memleketlerin aralarındaki ihtilâfları halledip bir araya gelmelerine kalmıştır.”

O sırada henüz 36 yaşında bir gazeteci olan Bülent Ecevit, 1951’in ilkbaharında gerçekleştirdikleri İngiltere seyahatinin izlenimlerini böyle kaleme almış. Gerek dönemin atmosferini yansıtması, gerekse bu genç gazetecinin daha sonra siyasete atılarak Türkiye’de başbakanlık makamına kadar yükselmesi sebebiyle, yazdıkları oldukça ilginç.

Yukarıdaki alıntıya, Murat Kutlu imzalı “Soğuk Savaş Döneminde Türkiye’nin İslâm Dünyası Politikaları, 1945-1960” isimli kitapta rastladım (Dergâh Yayınları, Aralık 2022). Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından itibaren, oluşan yeni uluslararası dengeler çerçevesinde “İslâm dünyası fikri”nin nasıl ortaya çıktığını detaylı bir şekilde anlatarak konuya giriş yapan Kutlu, ardından Tek Parti dönemi ve Demokrat Parti iktidarı devrinde Müslüman dünyayla kurulan ilişkilere odaklanıyor.

Kitapta siyasetçilerden kanaat önderlerine, gazetecilerden dinî liderlere, dönemin Türkiye’sinde İslâm dünyası mefhumunun nasıl anlaşıldığının birbirinden çarpıcı ve renkli örnekleri ardı ardına sıralanmış. Ecevit’inki, bunlardan sadece biriydi. Meraklı ve dikkatli bir okur için, Murat Kutlu’nun kalemi çok kıymetli malzemelerden oluşan geniş bir sergi açıyor.

Fakat kitap boyunca, altı sürekli çizilen bir husus özellikle gözden kaçmıyor: “Sözü edilen dönemde, kendilerine “İslâmcı” veya “muhafazakâr” denilebilecek kalemler, İslâm dünyası ve dünya Müslümanları hakkında ne yazdılarsa, hepsi de konjonktürden, Soğuk Savaş şartlarından ve Amerika’nın İslâm dünyası için çizmeye çalıştığı rotadan fazlasıyla etkilenmiş, hatta bu rotaya göre şekillenmiştir.”

Doğrusu bu, tartışmaya değer bir olgu. Zira bugünden bakılarak yapılmış bir genelleme de olabilir. Ve bu bakış, özgün ve müstakil yorumların fark edilememesine de yol açabilir. Hatta günümüzde harcanan samimi çabalar bağlamında, şu bile sorulabilir: “100 yıl sonra bugünleri yazacak olanlar, acaba bizi de mi böyle değerlendirecekler?”

Kitap Haberleri

Wael Hallaq'ın Şeriat kitabı Ekin Yayınları etiketiyle çıktı
Norman Finkelstein’ın kaleminden Gazze direnişi
Ellinci yılında Filistin Şiiri antolojisi
Ümmetin gündemine katkı: Zeydîlikten Husîliğe Yemen
Filistin için kelimelerden bir anıt: Diken ve Karanfil