‘Bir Dokun, Bin ‘Âhh..’  Dinle, Kâse-i Fağfûrdan..’  

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Alevîleri ‘İslâm-dışı’na itmek çabası, tam bir şeytanî tuzaktır! 

İstanbul BŞ. Belediye Başkanı’nın talimâtıyla onbinlerce çocuğa ‘23 Nisan’ için hediye paketleri gönderilmiş, içinde bir de bir dergi..  

Ama, o da ne? 

Çocuklara gönderilen dergide, -herhalde birlik içinde yaşamamız gereğine vurgu yapılmak istenirken- çeşitli dinlerin bir arada yaşayabilecekleri anlatılmak istenmiş olacak ki.. Üzerlerinde İslamiyet, Hristiyanlık ve Yahudilik yazıları ve o dinlerin sembolleri olarak da, aksakallı-sarıklı bir İmam; göğsünde Haç’ı olan bir Rahib, bir de Haham tipi çizilmiş..   

Asırlardır da bu böyleydi ve bizim başka dinlere bakışımız, şahsî lûtufkarlığımızın değil, İslâm’ın emri ve gereği..  

Ama, işte bu noktada bir tuzak var..  

Çünkü, Rahib ile Haham’ın arasına, bir de başında kasket bulunan, bir Anadolu köylüsü tip daha yerleştirilmiş.. Onun da üzerine ‘Alevîlik’ yazılmış..  

Bu ‘alevî’ tipinin oraya ‘ayrı bir din’in temsilcisi olarak yerleştirilmesi basit bir şey değildir..  

Alevî denilen milyonların içinde elbette İslâm’la hiç alâkası olmayanlar vardır da; sanki sünnî denilen diğer Müslümanların içinde yok mudur?  

Ama, ‘Bizim Ali’miz arabın Ali’si değildir. Alevîlik ayrı bir dindir..’  diyen bir grubun hangi emperial odaklarca desteklendiğini Almanya’dan biliyoruz, ama, ülkede ‘Alevî lideri’ olarak tanınan isimlerin ‘Allah’sız, Kur’an’sız, Muhammed’siz, Ali’siz bir Alevîlik mi olur?’ diye bu oyunlara karşı çıktıkları ortadayken; Alevîlik’ ayrı bir ‘DİN’dir demek, emperial güçlerin de emeline hizmet eden büyük bir şeytanî entrikadır.  

*’Şerefsizliğin önde gitmesi’, ne demek? 

Diyanet İşl. Başkanı Ali Erbaş, son Cuma namazı hutbesinde, ‘İslâm, zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği ve cinsî sapıklığı lanetliyor’ dediği için, İHD (İnsan Hakları Derneği),  Erbaş hakkında, ‘LGBT'lilere yönelik ‘nefret söylemi’nde bulunduğu’ iddiasıyla suç duyurusu yapmış.. 

*Kup-kuru bir devlet değil, kalbî değerlere bağlı yöneticiler.. 

İsveç’te yaşayan ve ‘coronavirus’ün pençesine düşen bir TC  vatandaşı hastahaneye bile alınmamış.. Kızı feryad ediyor, çırpınıyor. Bu ses  Allah karşısındaki sorumluluklarının idrakinde olanların vicdanında mâ’kes buluyor ve derhal, bir ‘ambulans-uçak’ gönderilip Ankara’ya getirilerek tedavi altına alınıyor. 

Bu ülkenin Dışişleri Bakanı’nın âcil bir görüşme gerektiğinde, özellikle de Avrupa ülkelerine ve B. Amerika’ya, o ülkelerin gönderdikleri özel uçaklarla gidiş-gelişlerini hatırlayalım.. Öylesine bir psikolojik eziklik içinde yapılan görüşmelerden ne umulurdu?  

Bugün ise, böyle bir noktaya gelindiyse, bunun, sadece imkânların artmasının değil, devleti yönetenlerin kalb hassasiyetine sahib olmalarının da bir sonucu olduğu unutulmamalı.. 

*’Veren el, alan elden üstündür..’ 

Bazı okuyucular, hele de İngiltere ve benzerlerinin, 100 yıl öncelerde Müslüman topraklarını çiğnediklerinin unutulup, onlara Türkiye tarafından ‘tıbbî malzeme yardımı yapılması’nı anlamakta zorlanmışlar.. Halbuki, bu, en vahşi barbarlıkları medeniyet adına göstermiş olanlara, bir insaniyet, medeniyet ve diğergâmlık saldırısıdır, insanlık anlayışımızn gereği olarak..  ‘Veren el alan elden üstündür..’ buyrulmuştur. 

*’Anzak’lara niye saygı duyulacakmış ki? 

İngiltere’nin 1915’lerde Avustralya ve Yeni Zelanda’dan Çanakkale’ye getirdiği ‘Anzaklar’ denilen askerlerin ölümlerinin yıldönümü olan evvelki gün, her yıl Çanakkale’de yapılan ‘Şafak Duası’, bu yıl ‘salgın’ yüzünden yapılamamış..  

Bu vesileyle belirtelim ki; bir siyasî lider, ‘Onlar da kanlarını bu topraklar için akıttıkları için, artık burada misafirlerimiz olarak yatmaktadırlar’ dedi diye, saldırgan bir ordunun askerlerine saygı mı gösterilir? 

Bu nasıl mantıktır? 

Eğer öyleyse, üstelik de resmî ideolojinin acı meyvası olarak içimizden çıkan teröristlere de, ‘Bu vatan için kanlarını döküyorlar’ diye saygı mı göstereceğiz? 

STAR