Oral Çalışlar / Posta
Bir doktorun deprem güncesi
Deprem bölgesinden yeni dönmüştü. Bir doktor arkadaşımızın doğum gününde karşılaştık. Gönüllü doktor olarak yaşadığı 5 günü şöyle anlatıyor:
“6 Şubat sabahı Kahramanmaraş’ta büyük bir deprem olduğunu uyanır uyanmaz göz gezdirdiğim haberlerden öğrendim. 1999 depreminin tanığı biri olarak çalışmakta olduğum hastane yolunda deprem bölgesine görev verilirse gitme kararındaydım. Başhekimliğimizin çağrısına gönüllü olarak gitme isteğimi bildirerek yanıt verdim.
Zaman kaybetmeden eve uğrayıp olası yoksunlukları göz önünde bulundurarak daha çok çorap, çamaşır ve polar ihtiva eden bir çanta hazırladım ve yaklaşık 30 kişilik bir ekibe dahil olarak yola çıktım. Havaalanına vardığımızda birçok arama kurtarma ekibi uçak ile transfer için beklemekteydi.
İletişim bilgilerimizi yazdığımız listeden isimlerimiz okundukça o an orada hangi şehre sevk edileceğimizi öğreniyor ve uçağa binmek üzere çantalarımızı yükleniyorduk. Ailelerinin bulunduğu şehirlere gitmek isteyen gönüllüler istedikleri şehre geçmek için gruptan ayrılmayı göze alıyordu.
Faydalı olma isteği ve korkular
Ben herhangi bir tanıdık veya akrabamın olmadığı bir kente giden uçakta ne ile karşılaşacağımı düşünüp faydalı olma isteği ve başıma neler gelebileceği korkusu ile yola koyuldum. Yola çıkmadan ikram edilen yiyecek ve içecekler ile karnımızı doyurmuştuk, üstüne uçakta standardın biraz üstünde yiyecek ve içecek sunulmuştu bizlere.
Havaalanına vardığımızda ekip olarak bir araya geldik, yaklaşık 1,5 saat hastaneye nakil için bir araç bekledik, ancak havaalanına hasta nakleden ambulanslara gruplar halinde binerek hastaneye ulaşabildik. Yaralıların, acile başvuran onlarca hastanın, kalabalığın arasından çalışacağım servise bir hastane çalışanı beni götürüp tanıttı.
Depremzede doktorlar, hemşireler
Kendileri de depremzede olan orada görevli doktor ve hemşirelerin yüzünden yorgunluk, üzüntü ve şok anlaşılıyordu. Onları dinlenmeye alarak işi, oraya birlikte gittiğimiz hemşire arkadaşlarımızla mümkün olduğunca devraldık. Ancak bizim sayımız da azdı ve yeni bir mekanda, hızla müdahale etmemiz gereken, durumu kritik birçok hastamız vardı, iş yükü uzun süre psikolojik ve fiziksel olarak kaldırılabilecek gibi görünmüyordu.
Herkes keder içindeydi
Orada geçirdiğim günler şu an zihnimde haftalar gibi uzun. Crush sendromu dediğimiz ezilme durumunun yarattığı tablo nedeni ile kaybettiğimiz gençler, anneler, babalar, uzuvları kesilmek durumunda kalan çocuklar, yakınlarını arayan insanlar, kimliği belirsiz hastalar, kendisi depremzede olmasına, yakınlarını, çalışma arkadaşlarını kaybetmelerine rağmen çalışmaya devam eden sağlık çalışanları, artık yeğenlerine anne olacak olan teyzeler, halalar, uykusunda hıçkıran, seslenildiğinde korku ile uykusundan fal taşı gibi gözlerini açarak uyanan insanlardı tanık olduğum. Herkes öyle keder içindeydi ki ne isyan edebilen vardı, ne sesi yükselen.
Kamu binalarının ayakta kalmasının önemi
Duvarlarındaki tek tük çatlaklar, sıva döküntüleri görünen hastane kullanılabilir durumdaydı. Bu en büyük avantajımızdı. Su vardı, elektrik vardı, açlığımız olmadı, mesleğimizden alışkanlık birbirimizi dinlendirdik, uyuyacak yerler bulduk. Arada olan artçılarda o travmayı birebir yaşamadığınızdan belki de hiçbir şey olmamış gibi işimize devam ettik. Mümkün olduğunca kayıt tutmaya çalıştık, cerrah arkadaşlarımız kayıtlarını videolar çekerek tuttular. Neyse ki her gün destek için yeni, işinin ehli meslektaşlarımız geldi yanımıza, işi onlara devrederek beşinci günün sonunda havaalanına kendi isteğimiz ile transfer edildik.
Dönüşümüz sivil vatandaş ile askerin kontrolü sağladığı bir düzende uçak ile oldu. Kısacık bu sürede yaşadığım şeyler bile öğretti ki; kamu binalarının kullanılabilir durumda olması çok önemli ve hayat kurtarıcı, biz afetler için daha organize ekipler oluşturmalıyız, böyle bir durumda kaldığımda bana desteğe organize, işinin ehli, daha önce birlikte ekip olarak çalışmış bir destek geleceği planı yapılmış olmalı ve/veya ben böyle bir ekip olarak birilerine desteğe gitmeye her zaman hazır olacağım, biz her birimiz yurttaş olarak yapmakta olduğumuz işi doğru ve olması gerektiği gibi yapmış olsaydık bu acılara gark olmazdık. Beni tanımadığı halde gördüğünde çok mutlu olduğunu dile getiren afetzede bir hekim, o yaşadığı travmanın üzerine çalışmaya kendi inisiyatifi ile devam ederek başka bir travma ile yüzleşmek durumunda kalmamalıydı. İyilerin daha çok olduğu bu toplumda hiçbir insan bu şekilde ölmeyi, fiziken ve ruhen sakatlanmayı hak etmiyordu. Üstelik bu yaşananlar daha önce acı bir şekilde tecrübe edilmişti. Adil, eşit ve refah içinde bir hayatı ancak her birimiz kendi görev ve sorumluluklarımızı doğru bir şekilde yerine getirdiğimizde sağlayabileceğiz. Umarım bu derin acı, bilgi, liyakat, adalet ve doğrulukla gerçekten güçlenen bir toplumu inşa etmemize vesile olur.