Çok fazla akıllı adam var gibi geliyor bazen bana. Akıllı adamlar, çizilmiş çerçevelerin içindeki sorunları, o çerçevelerin içinde kalarak çözmeye uğraşıyorlar.
Ben bir deli istiyorum, çerçevenin içindekini çözecek değil, çerçeveyi değiştirecek bir deli.
Deliler, çerçevelere aldırmazlar çünkü.
Çerçevelerin içinde kalarak meseleler çözülmez mi?
Çözülür tabii ama onu genellikle sen çözmezsin, zaman o çerçeveyi eskitir, eritir, yok eder; yok olan o çerçeveyle birlikte içindeki sorunlar da yok olur gider.
Mesele de çözülmüş olur.
Böyle “akıllı” bir yöntemle meselenin çözülmesi milyonlarca insanın, çok uzun zaman acı çekmesi demektir.
Bana, “bu çerçeve yanlış kardeşim” diyecek bir deli lazım.
Çünkü çerçeve yanlış kardeşim. Eğer o çerçeve doğru olsaydı elli yıldır aynı sorunlar yaşanır mıydı?
Elli senedir olan bütün sorunlar olduğu yerde duruyor.
Kürt sorunu, Ermeni sorunu, Kıbrıs sorunu...
Ben çocukken mitingler yapılırdı, milliyetçi vatandaşlarımız “Kıbrıs Türktür, Türk kalacaktır” diye bağırırlardı.
Kıbrıs Türk değildi, Türk de kalamayacaktı ama “çerçeve” öyle çizilmişti ve tersini söylemek “ihanete” girerdi.
Yıllarca bağırdık ne oldu?
Ben gençken afişler asılırdı, “Vatandaş Türkçe Konuş”.
Hangi vatandaş Türkçe konuşacak, Hakkâri’nin mezrasında yaşayan vatandaş mı?
Olur, konuşsun, lakin “vatandaş” Türkçe bilmiyor.
Ne olacak şimdi?
Türkçe bilmeyen, Türk de olmayan “vatandaşı” zorla Türkçe konuşturmaya kalkmanın faturası kırk bin ölü.
Son zamanların en favori sloganı “Ermeniler de bizi öldürdü”.
Ermeni kimdi, “biz” kimdik?
İkimiz de aynı imparatorluğun vatandaşlarıydık ama o vatandaşların bazıları “biz”dik, bazıları Ermeni.
Vatandaşla devleti sanki güçleri ve konumları eşitmiş gibi karşı karşıya koyuyorduk, sonra da “biz” devlet oluyorduk.
Devlet “biz” olursak ve vatandaşlarımız olan Ermeniler de o “biz”in içine giremezlerse sonunda birileri ölür.
Ve, 2010 yılında, Ermeni meselesinden dolayı dünyaya küsersiniz, elçilerinizi teker teker Ankara’da toplamaya başlar ve kendi kendinizi zayıflatırsınız.
Elli yıldır memleketi “akıllı” adamlar yönetiyor, çok akıllı oldukları için de meselelerin hiçbirini çözemiyorlar.
Çizilmiş çerçevelerin içinde kalarak çözemezsiniz çünkü.
O çerçeveler yanlış çizilmiş.
Bana bir deli lazım.
Çerçeveyi değiştirecek bir deli.
“Vatandaşlar suç işleyebilir ama devlet suç işleyemez” diyecek biri lazım, Ermeniler suç işlerse yakalarsın, Ermeniler adam öldürmüşse yargılarsın ama “devletsen” eğer onları öldürmezsin, devletsen eğer sen suç işleyemezsin.
Suç işleyen vatandaşı “devlet” yargılar, suç işleyen “devleti” dünya yargılar.
Bugün Ermeni meselesinde başımıza gelen budur.
“Ermeniler suç işledi” deyip “devletin” de suç işlemesini hoşgörmeye kalkmaktır bizi dünyada yalnızlaştıran.
Zaten bu zihniyet, Kürtlere karşı JİTEM’leri kurdu, devletin içinde çeteler oluşturdu, Kürtleri sokaklarda enselerinden vurdu.
Bu çerçeve, “biz devletiz, Kürt vatandaşlar, Ermeni vatandaşlar da bizim hasımlarımız, onlar suç işlerse biz de işleriz, devlet olduğumuz için de daha fazlasını işleriz” diyor.
Bu çerçevenin içinde meseleler çözülmez.
Akıllı adamlar, “aman çerçeveyi yırtmayalım, bu çerçevenin içinde usul usul çözüm bulalım” anlayışında.
Çerçeve yanlış, ne çözümü?
Akıllılar bu çerçeveyi değiştiremez, sorunları çözemez.
Bana bir deli lazım.
Sabah gelirken gördüm mimozalar açmış, elli yıldır açıyor, elli mimoza mevsimi “akıllıların” çözümsüzlükleriyle geçti, daha kaç kez o mimozalar aynı sorunların üstüne açacak sarı çiçeklerini?
Var mı bunun cevabını bilen bir akıllı?
Ben akıllılardan sıkıldım arkadaş, bana bir deli lazım.
Mimozaları sevecek, çerçeveleri kıracak, sorunları çözecek bir deli yok mu?
Boşverin hiç zahmete girip de cevap aramayın, bakın mimozalar açmış...
Bırakın zaman ömrünüzü eskiterek akıp gitsin.
Siz çerçevelerinizin içinde aynı ezberleri tekrarlayarak sorunların altında “akıllıca” bunalın.
TARAF