Bu ülkede "sözde" sıfatının her fırsatta kullanılabilir hale gelmesine kim öncülük yaptıysa, aferin ona doğrusu. Bu sıfata hangi münasebetsizlikler çerçevesinde başvurulduğunu hatırlatmayacağım, çünkü tatil dönüşü keyfinizi kaçırmak istemem.
Ama mutlaka siz de farkındasınız: "Sözde" ile yoğrulmuş bir "hâkim dil", kestirmeden söyleyecek olursak, "totaliter" bir dildir.
"Totaliter"dir, çünkü bu dil, siyasal-toplumsal-hukuksal-sanatsal-bilimsel vs aklınıza gelebilecek hemen her alana ilişkin "neyin nasıl adlandırılması gerektiğine" ilişkin sıkı kurallar koyar.
Sırası gelir, toplumun "kuş" dediğine "Hayır, o sözde kuş!" itirazı yükselir. Ayrıca hiç belli olmaz hani; toplum "Aaaa sözde kuşa bakın!" diyerek fikir değiştirdiğinde de "O sözde değil bas bayağı kuş işte" düzeltmesi yetiştirilir.
Deli çıkmamak işten değil yani... Şeylerin ne olduğuna ve nasıl adlandırılması gerektiğine, neyin sahici neyin sözde olduğuna ille de o karar verecek!
Biraz uzattığımın farkındayım ama şu örneği vermeden geçemeyeceğim:
Bu ülkede "sözde PKK'lı" gibi bir yaratıcılığa bile şahit olduk.
Yahu daha neyin "sözde"si; adam basbayağı PKK'lı, "sözde"si de ne oluyor?
Allah bütün toplumları bu "totaliter dil"den (de) korusun....
Peki ya yazının başlığına çıkardığım "sözde kütük" tamlaması da ne?
Bu yeni "sözde"mizi, Tarhan Erdem'in bir yazısından alıntılıyorum.
Erdem, bu sıfatı yeni seçmen kütükleriyle ilgili olarak kullanıyor.
Ama bu sefer durum farklı; çünkü konuşan "hakim dil" değil. Tam tersine şimdi, "hakim dil"in "yeni seçmen kütükleri" olarak vaftiz ettiği listelerin Anayasa ve yasalara göre epeyce açıdan niçin "sözde" sıfatını hak ettiğini bir muhalif dile getiriyor.
Yeni seçmen kütükleriyle ilgili tartışmayı gözden geçirmeye çalıştığım üçüncü yazım bu. Ve ben de Erdem'in, eğer bir şeyler yapılmayacak olursa, 29 Mart'ın akşamından itibaren bu seçimlerde esas alınan seçmen kütüklerinin "sözde kütük" olarak nitelendirilebileceği yönündeki tahminine katılıyorum.
İyi olur; böylece, olanlar yetmiyormuş gibi bir "sözde"miz daha olur.
Dün ben de hatırlatmıştım: Yeni seçmen kütüklerine göre açıklanan seçmen sayısına bakıldığında, gerçekten de, bir yılda (her yaştan) 6 milyon seçmen yarattığımız anlaşılıyordu.
Bu göz yaşartan farkın nereden kaynaklandığını YSK Başkanı şöyle açıklıyordu:
"Kayıtlarımıza göre 42 milyon 629 bin 733 seçmen vardı. TÜİK ile aramızda 6 milyonluk bir fark çıkınca bizde Adrese Dayalı Sisteme geçtik. Verileri oradan alınca ve TC Kimlik Numaraları ile de eşleştirince sorun giderildi. Askerde olanları da düşünce seçmen sayımız 48 milyon 265 bin 644 çıktı."
Gördüğünüz gibi, YSK Başkanı 6 milyona yakın farkın nereden kaynaklandığını ikna edici biçimde açıklıyor. Önceden seçmenler kendilerini kütüğe yazdırmadıkça YSK'nın elinden bir şey gelmiyordu; oysa şimdi AKS (Adrese Kayıt Sistemi) kayıtlarına göre bu boşluk doldurulmuş oluyor. "Adrese dayalı nüfus tespit verisi" ortaya böyle bir tablo (6 milyon fazla seçmen) koyuyorsa, mesele yok. Yeni bir yöntem ve teknikle oluşturulan yeni seçmen kütüklerimiz var artık.
Tarhan Erdem'in de bu açıklamaya bir itirazı yok. Bu veriler doğru olabilir, ancak bir koşulla: "YSK; bunun doğruluğuna mühür basıyor mu?"
İşte, yeni seçmen kütüklerine ilişkin tartışmanın en kritik noktası da bu zaten. Erdem: "Zaten önemli olan fark değildir, kütüğün yasalara, ilkelere ve seçim güvenliği geleneğine uygun olarak yapılmasıdır. Açıkçası, yeni listelerin yanlışlığı, eski kütükle arasında anlaşılamayan bir fark bulunması değildir. Yeni listeler, Yüksek Seçim Kurulu (YSK)'nun dışında yapılan çalışmalarla elde edilen veriler bütününden, oluşturulduğu için yanlıştır, geçerli değildir!"
İsterseniz, konuya yabancı okurlarımız için bir adım daha ileri giderek, Tarhan'ın "YSK'nın dışında yapılan çalışmalarla elde edilen veriler" derken neyi kastettiğini de kısaca hatırlatalım:
Erdem bu konuya NTVMSNBC'ye verdiği bir röportajda şöyle açıklık getiriyor: "... askıya çıkan kütükler Nüfus Genel Müdürlüğü'nden alınan verilere göre hazırlanmıştır. Bu ne demek? Bu kütükler YSK'nın dışında bir yerde yapılıyor demek. Kütüğün esas verisi orada demek. Halbuki 298 sayılı kanunun 28. maddesinin 1. ve 2. fıkrası çok açık olarak söyler ki, bu YSK'da yapılacak; proje tasarımı, çalışmalar, veri toplamalarla yapılacaktır, der. (...) Şimdi YSK, nüfus idaresinin hazırladığı verilerden bir seçmen kütüğü elde ediyor. O zaman YSK'nın Seçmen Kütüğü Genel Müdürlüğü'nün ne görevi kalıyor?"
İsterseniz, Erdem'in sözünü ettiği genel müdürlüğün ne işe yaradığını da YSK'nın açıklamasından öğrenebiliriz:
"...Kanunda değişiklik yapılmış ve bu değişiklik uyarınca, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünce tutulan Adres Kayıt Sisteminden seçmen niteliği taşıyan ve 29 Mart 2009 gününde 18 yaşını dolduran tüm vatandaşların kayıtları getirilmiş, Seçmen Kütüğü Genel Müdürlüğü Bilgisayar Destekli Merkezi Seçmen Kütüğü (SEÇSİS)'ne aktarılmış ve yeni bir seçmen kütüğü oluşturulmuştur."
Erdem sorusunda haklı; söz konusu genel müdürlüğün gerçekten de bir işlevi kalmamış görünüyor... Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü'nden gelen kayıtları sisteme aktarmaktan ibaret bir işlev sadece. Söz konusu genel müdürlüğün İçişleri Bakanlığı bünyesinde yer aldığını hatırlatmaya gerek yok herhalde.
Dolayısıyla, yeni seçmen kütüklerinin oluşturulmasına ilişkin süreç bana göre de itiraz kaldırır niteliktedir.
Erdem'in bu eleştirileri dile getirirken sadece hükümete seslendiği sanılmasın. Çünkü seçmen kütüklerinin YSK dışında oluşan bir veri esas alınarak düzenlenmesi ilkesini getiren fıkranın tasarıya eklenmesine TBMM Anayasa Komisyonu'nda oybirliği karar verilmiştir!
Son olarak, YSK Başkanı'nın kütüklerin oluşturulması yöntemine ilişkin eleştiriler karşısında yaptığı şu açıklamayı da aktarmak istiyorum:
"Daha önce sadece muhtarın ilmühaberine dayalı bir sistem vardı. O zaman muhtarın yazdığına inanıyorduk, şimdi nüfus memurunun yazdığına mı inanmayacağız?"
Bana göre bu açıklama önemli bir hususu dikkate almamış. Şu hususu yani:
Evet, nüfus memurlarının "yazdığı" muhtarların yazdıklarından birçok açıdan daha güvenli olabilir. Ama unutmayalım ki muhtarlar da seçimle geliyorlar... Az bir fark mıdır?
YENİ ŞAFAK