İkinci Meşrutiyet'in 100. yıldönümü kutlanıyor bu günlerde. 1934'e kadar bayram olarak kutlanan bu olay siyasi hafızamızda bayramlık kutlamalardan öte derin izler taşır. Her ne kadar bu olay bayram olarak kutlanmaya devam etmese de benzer sloganlarla yola çıkan ve benzer yöntemlerle halkımıza hürriyet, eşitlik, adalet getirmeyi vadeden siyasi darbeler onun yerini aldı. Ders kitaplarında övgüyle bahsedilen ihtilallerin bayram gibi kutlanırken tartışılması eleştirilmesi yasaklandı.
İkinci Meşrutiyet'in ilan edilmesini sağlayan Jöntürk kadroları İttihat ve Terakki Partisi'nde örgütlenerek yeni bir aydın, yeni bir siyasetçi hatta yeni bir asker profili çizdiler. Bu öylesine derin etki bıraktı ki İttihatçılık geleneği adeta Batıcı elitlerin genlerine kadar işledi. Sadece tarzı siyaset bakımından değil toplumla ilişki, topluma bakış açısı, devleti sahiplenme, devlet adına söz söyleme ve siyaset etme hususunda da bir model oluşturdu. Batılılaşma yolunda topluma öncülük eden, halkı aydınlatan ve onlar adına güç kullanarak siyaset yapan bir seçkinciliğin kaynağı oldu İttihatçılık. Bunun başka şekilde ifadesi, yeterince aydınlanmamış halkı küçümseme ve bu yetersizlik nedeniyle de halkı başıboş bırakmama siyasetidir.
Meşrutiyet'e giden yolda mücadele eden İttihatçıların komiteci çete olarak ortaya koydukları tipolojinin incelenmesinin bugünü anlama ve anlamlandırma konusunda anahtar rol oynayacağı şüphesizdir. Komitacılık olarak adlandırılan bu siyasi mücadele tarzı devlet içinde devlet olmayı, kapalı kapılar ardında siyaset yürütmeyi çağrıştırır. Bundan da önemlisi gerek görüldüğünde vatanın yüce menfaati için suikast tertiplemeyi, devlet adamlarını öldürmeyi, ihtilal yapmayı, kargaşa çıkarmayı gerektiren ve bunları meşrulaştıran bir tutumdur.
Kendi siyasi hedefinin önünde engel gördüğü ya da rakip saydığı kimseleri susturmak, ortadan kaldırmak içim göz kırpmadan tetik çekebilmeyi, sadrazamı bile öldürmeyi, padişahı tahttan indirmeyi gerektiren bir gözü karalık da ister İttihatçılık. İttihatçılığın en bariz özelliği, daha doğrusu kör noktası, hiçbir zaman uzun vadeli düşünmeye fırsatının olmaması; toplumun tarihsel dönüşümünü, birikimlerini yok sayarak pratik çözümler peşinde koşmasıdır. Bu nedenle sıklıkla kendi içinde çelişkilere düşer, saf değiştirir ama her durumda rakibini ortadan kaldırmaktan kaçınmaz. Bir zamanlar hürriyet, müsavat, uhuvvet adına kendilerini destekleyen gazetecilerin, fikir adamlarının aynı gerekçelerle eleştirmeye başladıklarında bir kör kurşuna hedef olmaları işten bile değildir.
Heyecan ve hamasetin aklı teslim aldığı, mütekebbir duruşun siyasi basireti yok ettiği, medeniyet tasavvurundan mahrum, toplumu modernleştirmeye, aydınlatmaya girişen “ihtilalci” bir toplum mühendisliğinin adıdır, İttihatçılık.
Toplumsal sonuçları ne olursa olsun kadro hareketi olarak İttihatçılığın bu tipolojik yapısı, bir imparatorluğu neden bu kadar kısa sürede yıkabildiğini izah etmeye yeterli.
Balkanlar'da ayrılıkçı komitacılarla hürriyet adına işbirliği yaparak Meşrutiyet'i ilan etmelerinden kısa süre sonra aynı komitacıların Balkan savaşlarında imparatorluğun Avrupa'dan silinmesine yol açmış olmaları manidardır.
Daha vahim olan ve bugüne yansıyan tarafı ise ordu içindeki çeteciliğin iç çekişmelere, bölünmelere yol açmasının komitacılığın askeri ve siyasi sonuçları açısından üzerinde durulmayan bir konudur.
Sultan Abdülhamit'e karşı dağa çıkan, Bulgar ve Makedon komitacılarla işbirliği yapmaktan çekinmeyen ve politize olan ordunun parçalanmışlığını, perişan halini Balkan Savaşlarında gördük. Küçük karikatür Balkan devletleri karşısında ordunun perişan hale düşmesiyle ve Osmanlı'nın tüm Avrupa topraklarından silinmesiyle sonuçlanan yenilginin arkasında bu iç çekişmelerin payını düşünmek gerekir. Muhalif gruplar sebebiyle emir komuta sisteminin çöktüğü bir ordunun karikatür devlet karşısında yenilmesi hiç de şaşırtıcı olmayacaktı.
Bugün söz konusu kaygı ve reflekslerle ortaya çıkan, uzantıları emekli askerlere varan çeteleşmenin, bu siyasal hedeflere ulaşmak için soldan sağa her grubu manipüle eden, toplumsal kargaşa dahil her türden provakatif tertibi meşrulaştıran kadrolaşmanın arkatipidir İttihatçılık. Hareket Ordusu'yla birlikte İstanbul'a gelen Bulgar çetecilerden Yunan palikaryalarının art niyetlerini görecek siyasi basiretten mahrum ama o kadar da örgütçülüğün ve gözü karalığın ismi İttihatçılık. Yüz yıl sonra elimizde kala kala komitacı mirasın kalması acıklı bir gerçek.
YENİ ŞAFAK