Bir cisim yaklaşıyor

Yıldıray Oğur

Bitti, tükendi, gemilere binip kaçın yazıları yazıyorlar yine. Hiç akıllanmayacaklar. Laikler bizim laiklerimiz. Bu ülkede siyaset yapmayı da demokrat olmayı da bir türlü beceremeyecekler.
Politik ya da psikolojik falan değil, demografik bir sorun onlarınki. Azlar. Ama aza kanaatkâr değiller. Memleketin hepsini istiyorlar. Yüzde 70’e 30. En iyi ihtimalle yüzde 60’a 40. Bütün okumuş, zengin şehirli adamlar, kadınlar toplanıyor, ama yine de bir Kazlıçeşme Meydanı bile dolmuyor.
Sandık denen lanet olası şey ortaya konduğundan beri kaç defa sayarsan say kapanmıyor işte o demografik açık.
O açığı 60 yıl onlar adına ordunun silahı kapattı.
Öyle solcu, liberal, demokrat diye de ayırmadan, hepsinin yerine kapattı. Bu cumhuriyetin millet-i hakimesi, cumhuriyetin hayallerini süsleyen esas vatandaşları, yaşam tarzı ideolojisinin farklı yollara sapmış olsa da her zaman birbirlerine bir doğum günü partisi mesafesindeki mavi kanlıları…
Kadrini bilseniz de bilmeseniz de ordunuz bunca yıldır saçını hepiniz için süpürge etti...
O yüzden 60 yılda ordunun bütün günahlarıyla siz de kirlendiniz.
27 Mayıs topluca işlenmiş en büyük günahınızdı.
Darbecilerin tutukladığı pencereden atladığı mı düştüğü mü belirsiz İçişleri Bakanı için “Vesikaların açıklanacağını öğrenir öğrenmez Namık Gedik'in üçüncü kattan beyin üstü kendini aşağı atmasını şimdi anlıyorsunuz değil mi? Daha iki hafta önce bir Jupiter edasıyla dolaşıyor, karakolların bodrum katlarında hürriyet isteyen gençlere gerile gerile tokat şaklatıyordu. Ahlaksızlığın Olemp'inden, önce dip üstü çöp arabasına, sonra da beyin üstü kaldırım taşlarına indi...” (Çetin Altan-31 Mayıs 1960-Milliyet) diye yazılar yazdıran toplu linçiniz hâlâ tam yüzleşmediğiniz, kapanmayan ilk demokrasi defonuz.
9 Mart. Baasvari diktatörlük için askerle cunta kuran aydınlar. Hepiniz oradaydınız be de denilecek kadar kalabalık meşhurlar cuntası. 12 Eylül’ün esas oğlanları da sizdendi. 28 Şubat’ın tamamı sizin eseriniz. 27 Nisan’a bir Cumhuriyet Mitingi’ne gitmiş anne, eş mesafesi kadar yakındınız.
Bütün 90’lar boyunca Kürtlere yapılan tüm günahlardan, bütün ekonomik felaketlerden, askerlerle kurulan kirli ilişkilerden, başörtüsü zulmünden, oluşturduğunuz tek sesli medya düzeninden hepiniz sorumlusunuz. Ortada tek siz vardınız. Siyaset, üniversiteler, sanat dünyası, medya elinizdeydi. Girdiğiniz kul hakları için bundan sonraki ömrünüzü helallik peşinde geçirseniz, demokratik manastırlara kapansanız belki…
Ama hâlâ tüm bu 90 yıl boyunca aktör dahi olamamış 10 yıldır ortada olan dindarların siyasi temsilcilerine dönüp “bittiniz”, “tükendiniz”, “sonunuz geldi” yazıları…
Ne büyük bir talihsizlik.
90 yıl sonunda size bu yazıları yazdıran orantısız zekâlı gençlerinizin direnişi değil, biat kültürü diye aşağıladığınız dinî bir cemaatin 40 yıllık emeğini kamikaze yaptığı meydan okuması…
Laiklerin büyük trajedisi: 90 yılın sonunda İslamcılar mı cemaatçiler mi tercihi arasında kalmak. Ama trajedinin daha büyüğü yine yanlış tarafı seçmek.
Halbuki yıllar sonra ilk kez şeytanın bacağını kırmak fırsatı geçti ellerine… Uğurlarına yapılan onca darbeden, millet-i hakime oldukları cumhuriyetin onların refahı için işlediği onca günahtan sonra ahlaki üstünlüğe ilk kez ve en çok yaklaştıkları bir andaydık. İktidarı ele geçirmiş dindarlar bölünmüş, havada kasetler, şantajlar uçuşmakta. Ama ayaklarına kadar gelen topu yine auta attılar. Yine beceremediler.
Bu kavgadan ancak kendilerine ilerici, çağdaş askerlerin doldurduğu o demografik açığı dolduracak paralel bir vesayet bulabildiler. Onun cephaneleriyle ateş ediyorlar bu kez siyasete…
Ne geçerse ellerine fırlatıyorlar. Daha birkaç yıl öncesine kadar şikayet ettikleri yasa dışı, yasal ama davayla alakasız dinleme kayıtları, görevden alınsın diye kampanya yaptıkları, görevden alınmış polis ve savcıların sızdırdığı yasa dışı fezlekeler, iddianameler.. Olmadı PKK’dan savaş dileniyorlar. Son olarak yine internet kapatıldı. Bu yazıyı internetten okuyanlar boşuna kendi kendini kandırmayı bıraksın. Ayrıca içki de epey bir zamandır yasak. Başımızdaki diktatör yaptı bunları, medyanın yüzde 65’inin her gün küfrettiği diktatörümüz. Bir gazeteyi yanına çekebilmek için bin tane iş adamını ikna etmeye çalışan diktatörümüz. TV’leri bizzat arayıp KJ değiştirecek kadar güçlü diktatörümüz…
Arkadaşının sesini patronunun emriyle gizlice kaydedip ertesi gün gazetesine manşet yapan adam çok şikayetçi bu ahlaksızlıklardan. 50 yılda beş kez demokrasiden kitapla özür dilemiş adam da çok kızıyor o darbelerin partisini kapatıp, içeri attığı adamın diktatörlüğe gitmesine…
15 bin faili meçhul işlenirken orduyla karargâhlarda siyasi kumpas toplantıları yapanlar, Güneş Taner’den teşvik dilendiklerini kulaklarımızla duyduklarımız medya siyaset ilişkileri hakkında erdem risaleleri yazıyor…
Balbay’ın günlüklerinde “Aydın DOĞAN geldi söyledim. "Her gün Milliyet'in birinci sayfasında bir türbanlı fotoğraf koymaya mecbur musunuz", dedim. "Farkında değilim, bakayım" dedi. Ertesi gün de birinci sayfaya Hülya AVŞAR'ın poposunu koydular. Ben ille onu yap demiyorum ki” diyen Büyükanıt’ın ses kayıtları da düşecek mi?
Yoksa, Çevik Bir’in bastığı Milliyet’in Yazı İşleri toplantısının görüntüleri? Jandarma Karargahı’ndaki patronların yalvar yakar oldukları toplantılardan birinden küçük bir küple ne zaman Youtube’a düşecek?
Belki de bu yüzden sinek vızıltısı gibi geliyor bu sesler büyük kalabalıklara. Tecrübeli vatandaşların neler işitmiş kulakları duymuyor bu sesleri. Bu 60 yıldır tanıdıkları kötü adamların tekerine çomak sokarkenki usulsüzlükler o yüzden kulakları tırmalamıyor.
İşte o yüzden bir türlü yıkılmıyor Kartaca. Halk bu yüzden vazgeçmiyor. 
Romantik sesli adamı Torbalı ADD üyesi bir Hegel’e çevirdi bu aymazlık: Efendisinin dizinin dibinden yine de ayrılmıyor bu köleler diye bağırıyor. Murat Belge ise rejimin sigortalarını arıyor günlerdir. Peki, Erdoğan’ı kim götürecek? Eskiden askerlerdi. Şimdi kim? Altına imza attığı bildirinin gereğini yapıp ayrılamadığı gazetesi hayırlısıyla yeni bir vesayetin kollarından bildiriyor ama o henüz onu da bulamadı. İkinci yazıda da sıra gelmedi henüz sandığa, halka…
Halk mı? Kim peki onlar? 'Gezi'deki 2000 orantısız zekâlı genci anlamak için kişi başına üç sosyolog düşerken, Kazlıçeşme’yi dolduran bir milyon normal zekâlı vatandaşı açıklamaya tek bir hakaret yetiyor hâlâ: Hülooğ diye bağıran, bilmen nerenin kılları…
Her şeyin sebebi belki de 3 çocuk mesajında gizli. Kapanmıyor o yüzden bu demografik fark. Belki 3’e karşı beş çocuk… Laikler, laiklerimiz yine kaybediyorlar. Bir kez daha kaybetmeyi bile beceremeden kaybediyorlar yine. Bir sandık hızla üzerlerine doğru yaklaşıyor…

TÜRKİYE