Asım Öz / Haksöz Haber
Suat Yıldırım Kur'an ilimleri konusunda gerek telif gerekse tercüme epey eserin vücuda getirilmesini sağlamış bir isim. Onun bu konudaki çalışmalarının seyri süreli yayınlardan da takip edilebilir. Mesela Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisinin eski sayıları bunun ilk işaretlerinden biri olarak ele alınabilir. Muhammed Hamidullah merhumun, 1977-78 öğretim yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesinde Kur'an-ı Kerim Tarihine dair vermiş olduğu konferanslardan oluşan Kur'ân- Kerim Tarihi ders notlarının Suat Yıldırım tarafından tecüme edildiğini ve 1978 yılında basıldığını da anabiliriz burada. Adı anılan derginin 1975 tarihli ilk sayısında yayımlanan "Kur'ân'ın Nüzûlündan Sonraki Târihi Hadiselere Tatbiki" başlıklı makalesi oldukça önemlidir. Yine bu derginin 1979 tarihli üçüncü sayısında "Kur'ân-ı Kerim'de Kıssalar" ve diğer yazıları da burada zikredilebilir. Tabii bu ve benzeri yazıların ilk defa yayımlşanıyormuş gibi Yeni Ümit dergisinde tekrar okurla buluşturulması da tarz olarak eleştirilmesi gereken bir durumdur. En azından makalelerin önceden yayımlanmış olduğu yahut gözden geçirilmiş yeni hallerinin yayımlandığı belirtilebilirdi.
Kur'ân'ın Ana Konuları
Kur'ân'la Diriliş, Kur'ân'ın içeriği, temel amaçları, mahiyeti, üslubu, ilkeleri, ferde ve topluma verdiği değerleri vurgulamak amacıyla yola çıkmış. Sunuş ve sekiz bölümden meydana gelen çalışmanın ilk bölümünde Allah'ın insanı muhatap alması üzerinde durulmakta. Bu muhataplığın vahiyle ilgili kısmının uluhiyyetin bir gereği olduğu vurgulandıktan sonra şöyle denilmektedir: "Allah'ın irâde sıfatından gelen "kün" emri, tekvînî şeriati, kelâm sıfatından gelen vahy ise tenzilî şeriati izhar ederler. Kur'ân-ı Hakim her iki şeriatin ifadesine de "âyet" (delil) adını verir; zira hem kâinattaki nizam, hem de ilâhi kelâm,Allah'ın delili olmaktadır."
Kur'ân'ın mahiyeti konusunda Kur'ân'ın değişik isimleri hakkında genel bilgiler verildikten sonra Kur'ân hakkında belirleyici bir çerçeve çizen klasik tarifi zikreder Yıldırm. Bu tarif şöyledir: "Allah Teâlâ tarafından Hz. Muhammed'e (sav) vahyedilmiş, tevatürle nakledilmiş, Mushaflarda yazılmış, tilavetiyle ibadet olunan, mu'ciz kelamullahtır." Konuyu anlatırken gerek kendisinin tercümesini yapmış olduğu Muhammed Abdullah Draz'ın En Mühim Mesaj: Kur'ân gerekse başka telif ve tercüme kitaplardan yararlanır. Kur'an'ın i'cazını en güzel, özlü ve kapsamlı bir tarzda anlatan nadir kitaplardan olan Draz'ın bu çalışması erken tarihli bir çalışma olmasından dolayı ellili yıllardan bu yana Abdülazim Zerkanî, Ahmed Mustafa el-Merağî, ayrıca Subhî Salih, Saîd Ramazan el-Butî vb. bir çok yazar tarafından referans gösterilmiştir. Yararlandığı kaynaklar hem klasik dönemi hem de modern dönemi içeren bir çeşitlilik arzeder. Zerkeşî'nin el-Burhan, Dihlevî'nin el-Fevzu'l-Kebir, Said Nursi'nin İşaratu'l-İ'caz, Osman Keskioğlu'nun Kur'ân-ı Kerim Bilgileri vb. bu noktada dikkat çekmektedir.
Kur'ân'ın ana konuları hakkında farklı tasnifler olduğu hatta bu konuda müstakil çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Suat Yılkdırım bu çalışmaların da farkında olarak Kur'ân'ın kapsadığı konuları: Hükümler, Başka inançlarla tartışmalar, Kıssalar (Allah nezdinde önemli olan tarihi hadiseler) ile Ölüm ve sonrasını yani ahiret hayatını bildirme olmak üzere beş başlık altında toplamaktadır. Bu başlıkları bir giriş kitabının sahip olması gereken sadelikte anlattıktan sonra Kur'ân'ın bu konuları Arap dili ve kültürünü vasıta edinerek bahsetme biçimine değinir. İşte tam bu noktada Kur'ân'ın evrensel hitabı ile tarihsellik ilişkisine değinerek bu konudaki yaklaşımını ortaya koyarak bu bölümü sonuçlandırır. Evrensel hitabın Arap kültürünü esas aldığı için tarihsel olamayacağını şöyle özetler: "Dünyada, özel durumlara ve müşahhas örneklere başvurmaksızın, herşeyi mücerret planda ele alan ne bir din, ne bir felsefe ne de bir nizam olamaz. Faraza böyle bir anlatım olsa bile, büyük bir nizam kağıt üzerinde kalmaya mahkûm olur.Diğer taraftan, bütün insanlığa yönelik evrensel bir dinin,uluslar arası bir seviyeden başlaması yararlı ve gerekli değildir. Bilakis tebliğ, doğduğu yerden işe başlamalı, istenilen modeli orada gewrçekleştirdikten sonra, onlar vasıtasıyla öbür milletlere ulaşmalıdır. Tarihseli evrenselden ayıran ölçü şudur: Yerel sistem, diğer milletlere karşı üstünlük ileri sürer ve bazı özellikleri sebebiyle öteki milletlere ve zamanlara uygulanamazsa, işte o takdirde yerel olur. Böyle olmadıkça, onun evrensel olduğunun kabul edilmesi gerekir." Oldukça tartışılan bu konunun bir girişi kitabında bütün boyutlarıyla ele alınamayacağı düşünüldüğünde meseleyi kısaca özetlemeye çalışmanın sıkıntıları dışında fena bir açıklama değil bu.
Kur'ân'ın Korunuşu ve Yazı ile Kaydedilmesi
Kur'ân'ın korunması ve yazılı olarak kayda geçirilmesi konusunda da çoğu kitapta ihmal edilen bilgileri aktarmaktadır. Başlangıçtan itibaren Kur'ân'ın yazı ile tesbit edildiğini hicretten sekiz yıl önce Müslüman olan Hz. Ömer'in yazılı sahifeden Kur'ân okumasını bir delil olarak anan Yıldırım Kur'ân'ın hafızalarda saklanıldığı kadar yaygın olmasa da yazılı olarak kayda geçirildiğini kitap kelimesi üzerinden ve farklı rivayetlerden hareketle ortaya koymaktadır. Hz. Ebubekir döneminde ise birçok hafız tarafından ezberlenen ve ashabın bir kısmının nezdinde yazılı nüshaları bulunan metnin iki kapak arasında toplanarak mushaf haline getirdildiğini ifade etmektedir. Daha sonra Hz. Osman döneminde mushafın çoğlatılarak farklı coğrafyalara gönderildiğini ifade etmektedir. Vahyin indirilişi bölümünün yazılışı bölümünden önce değil sonra gelmesi olayın oluş sürecini ortaya koyamak bakımından biraz sıkıntılı. Gene gvahyin indirilişi ve Kadir gecesi konularında rivayetlerin aktarılıp yorum yapılmayışı metni boşluklu kılmaktadır. Buna karşın surelerin sıralamaları konusunda bütün görüşleri aktardıktan sonra cumhurun kabul ettiği görüş biçiminde de olsa yazarın kabul ettiği görüşü açıklaması isabetli olmuş. Yazar hem ayetlerin hem de surelerin sıralanmaları konusunun tevkifi olduğunu düşünmektedir.
Kıraatler ve mushaf bağlamında Zerkeşî'nin görüşü anılmakatdır ilk önce. Ona göre Kur'ân ile kıraatler birbirinden farklı hakikatlerdir. Kur'ân, Peygamberimize, beyan ve i'caz için vahyedilen kelam iken kıraat/ler ise bu kelama arız olması mümkün med, kasr, idğam ve noktalama gibi ede ve telaffuz vecihleridir. Bu bölümün kitabın en teknik bölümü olduğunu da belirtelim.
Kur'ân'ı anlamak için gerekli olan Kurân ilimlerinden bazıları üzerinde durulurken ilk sırayı vahyin indiği ortamın bilgisi almaktadır. Sonra Kur'ân'ın bölüm bölüm indirilmesi, kıssalar, meseller, hurufu mukatta'a, çelişkilerin olmaması, muhkem ve müteşabih anılan Kur'ân ilimleri arasında sayılmaktadır. Burada anılan konuların da giriş bağlamında olduğu zaman zaman evrimci/bilimselci ekolden yansımaları da taşıdığı belirtilmelidir. Örneğin şu ifadelerin müteşabih meselesiyle irtibatını anlamak mümkün değil: "Yüce Allah kâinata bir tekamül kanunu koyduğu gibi insanlara bahşettiği ilimlere de aynı kanunu koymuştur. Kıyamete kadar gelecek insan nesillerinin ilimleri tekâmül etmekte ve Kur'ân bütün bu seviyelere hitap etmektedir. Allah hikmeti ile çok zengin manalar içeren müteşabihlerle, gelişme seyri sürdüren insanlığa hitab buyurmaktadır." Daha sonraki i'caz bölümünde de Kur'ân'ın kimi bilim dallarında nüzûlünden asırlarca sonra gerçekleşecek olan birtakım keşifleri haber verdiğini ifade ettiği bölüm de bunun bir örneğidir.
Muhkem ve müteşabih kısmındaki yaklaşımla M.Said Şimşek'in Kur'an'ın Anlaşılmasında İki Mesele(1991) kitabında yaklaşımdaki farklıklar görülebilir. Yine Suat Yıldırım'ın nesh meselesine de girmeyişi bu meselede farklı düşündüğünün bir işareti olarak okunabilir.
Kur'ân'ın lafızlarından insanın gücü ölçüsünde vahyin maksadını anlamaya çalışmanın adı olarak tefsir ihtiyacı ve tefsirin tarihçesi bölümünde sonradan olumsuz anlam kazanan te'vil sözcüğü bağlamında ifade ettikleri önemli. Te'vil'in terim olarak tefsirle yani kapalı bir şeyi açığa çıkarmakla eş anlamlı ve bir delile dayalı olarak bir lafzı birinci anlamdan ikinci üçüncü anlama taşımak olmak üzere iki anlama geldiğini aktarır. Dirayet tefsirinin ilk ve tam örneklerinden bir eser olarak dikkati çeken Te'vilâtü'l-Kur'ân müellifi Maturudi'den yorum yapmaksızın şu ifadeyi aktarır: "Tefsir: Allah'ın bu kelamdan maksadı budur" demek, "te'vil ise; kesin ifade kullanmaksızın, muhtemel manalardan birini tercih etmektir."
Kur'ân'ın i'cazı bölümü dikkatli okunduğunda siyerle ilgili olarak aktarılan bir çok rivayetin ne kadar yanlış olduğunu anlamak mümkün olacaktır. Vahye muhatap olan Arapların Peygamberimizden risâletinin doğruluğuna ilişkin sürekli delil istemelerinin reddedilmesi üzerine dikkat çeken yazar bunu doğrudan değil dolaylı olarak ve tefsire muhtaç bir biçimde yapmaktadır. Bu bölümde Seyyid Kutub'un Kur'ân'da Edebî Tasvir çalışması ile Muhammed Abdullah Draz'ın En Mühim Mesaj: Kur'ân çalışmasından faydalandığı görülmektedir.
Son bölüm ise daha çok Kur'ân'ı öğrenme, onu anlama ve gündelik hayat ilişkin olarak ondan istifade etme konularına yoğunlaşıyor. Hesaplaşmayı, akla dayanan tartışma ve kesin delile teslim olmayı, hurafelere teslim olmamayı, din ve dünya ayrımı yapmamayı içeren bu bölüm bir bakıma kitapta anlatılanların özeti mahiyetinde olmuş. Ayrıca kitabın ilüstrasyonlarla bezeli oluşu görsel çağın imkanları içinden vahyin mesajını sunma imkanını da düşündürtmesi bakımından önemli.
Sonuç olarak bu kitap, vahye muhatap olan insana Kur'ân'a ait temel bilgileri sunan bir giriş kitabıdır.
Suat Yıldırım, Kur'ân'la Diriliş, Timaş Yayınları, 144 sayfa,2011