Fatih Pala / Dünya Bizim
“Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” diyor ya atalarımız, elhak doğrudur. Doğrudur doğru olmasına, ancak tek bir elin sesinin de öyle pek az çıkmayacağını, ne güzel şimşekler çaktıracağını sanatçımız Mehmet Ali Aslan’ı dinlerken fark etmiş oluyoruz. Hemen meramımızı açalım efendim: 2005 yılında “Umuda Yürüyüş”, 2009’da “Adanış Günü”, 2013’ün Mayısında “Hurriyya” isimli, hafızalarımızdan silinmeyen ve unutamayacağımız ezgi albümlerini ümmete kazandıran Grup Yürüyüş’ün emektar solistlerinden olan M. Ali Aslan, geçtiğimiz Nisan ayının başında, kendine ait solo bir albüm olan “Bahar”ı hediye etti Müslümanlara. Grup Yürüyüş olarak ses verdikleri albümlerden hiç de geri kalır yanı yok “Bahar”ın. Demek ki tek de olunsa, grupça da olunsa yola devam etmeli müminler… Yola bir kez revan olundu mu, durmak nedir bilmemeli onlar… İşte, yolda oluşun bir tezahürü olsa gerek bu güzel albüm…
İlk kez dinleyeceğimiz 8 ezgi var albümde
Albümünü, içerdiği ezgilere, şarkılara bizzat ilham kaynağı olan ümmetin genç yiğitlerine, kahraman kızlarına ve cennet yüzlü çocuklarına ithaf ettiğini ifade eden M. Ali Aslan, onları tanıma, anlatma, onların direniş ve mücadelelerine bir nebze de olsa ses verme konusunda kendisine imkân bahşeden Rabbine şükrediyor.
Albüm kapağındaki “Bismillah” başlıklı küçümen tanıtım yazısında, “Bahar”ın hayatımızdaki hiç eksik olmayan acı ve hüzünlere dair tâ derinlerimizde yaşadığımız duygusal çarpışmaların, kırılmaların ve özlemlerin dillendiği bir albüm olduğunu söylüyor sanatçımız. İnsana dair tüm güzellikleri yok etmeye ayarlanmış bir sürece rağmen, ümitsizliğe kapılmayan ve umudu haykıranlara hayranlığın bir ifadesi oluyor belki de ona göre. Ve albümünü şu cümle ile özetlemiş diyebiliriz: “Bahar, zorlu bir kışın ardından yeniden soluklanan, dirilen, canlanan doğa gibi; yeryüzüne ve insanlığa tanıklığımızı, içimizde filizlenen farklı duyguların sesi ve ritmiyle aktarma çabası.”
10 tane dolu dolu ve bir o kadar da doyurucu ezgiden müteşekkil bir albüm oluşturmuş Mehmet Ali Aslan. İkisi tanıdık gelen eserlerin geri kalanı tamamen orijinal. Sözleri kendine ait olan çalışmalar olduğu gibi, çoğunluğunun sözlerini söz eri Müslümanlardan emanet aldığı çalışmalar var. “Esma”yı Ali Emre’den, “Kahır”ı M. Garip Tanyıldızı’dan, “Kelebeklerin Ardından”ı Abdulbaki Kömür’den, “Cürmüm İle”yi Kuddusi’den, “Ahi Ente Hurrun/Kardeşim Sen Özgürsün”ü şehid Seyyid Kutub’dan alarak albümünü şenlendirmiş, biçimlendirmiş sanatçımız. Albüme ismini veren “Bahar”ın sözlerine Mustafa Siel ile birlikte çalışmış. Böylece dinledikçe dinlenilmeyi ve tavsiye edilmeyi hak eden bir eser karılmış.
Geriye kalan “Biz”, “Çocuklar”, “Özgürlük” ve “La Tahzen” isimlerine layık görülmüş eserlerin de sözleri tamamen sanatçımıza ait. Bestekârlıktaki maharetinden olsa gerek ki, meşhur ve meşhur olduğu kadar da mağrur “Ahi Ente Hurrun” haricindeki eserlerin tümünün bestesi kendi emeğinin bir ürünü. Bu, ötelenecek ve es geçilecek bir nitelik değil esasen. Hem sözlerine hem de bestelerine adam akıllı çalışarak taptaze bir albüm ortaya çıkarmak, her kişinin kârı değil. Bu müktesebatı üzerinde barındıran has ve hassas sanatçılarımızın sayısına bereket diliyoruz.
Müzikal altyapı da göz ardı edilmemiş
Ezgilerin hangisinden bahis açsak ki? Zira hepsi bir başka derinlikte, hepsi bir başka yetkinlikte... Önce kulaklarımızın sonra da yüreklerimizin pasını giderici, silici güzellikte bu eserler. “Biz” eseriyle evvela bir kimlik tanıtma yolu tercih ediliyor canlı bir girişle; sönmeyen ateşlerin nârı, tükenmeyen umutların adı olunduğunun altı çizildikten sonra, gecesiyle gündüzü müsavi olanlardan, yeryüzüne çöreklenmiş zulme karşı amansız mukavemet gösterenlerden, yoksulun ocağıyız, yetimin ailesiyiz diyenlerden dem vuruluyor.
“Özgürlük”te tutulması kazanç getirici öğütler var, okumak gibi, düşünmek gibi, hakikati kuşanmak gibi, düşleri ve umutları geleceğe taşımak gibi... “Esma”da, el-Benna ve Seyyid Kutub ile gelmesi için şehid Esma’ya bir serzeniş var. “Kahır”da zehire benzeyen aş, mehire ‘ar’ koymaları istenilen kızlar, Kahire’de, Kandahar’da ölümlere gülümseyen yetimler var. Albümün iki Arapça çalışmasından biri olan “La Tahzen”de, katledilen halkların insanları için üzülmemeye çağrı var. “Kelebeklerin Ardından”ı ise sormayın hiç, onda geçip giden, göçüp yitenlerin türküsü ve kalan dağ yüreklilerin direnci var baştan sona.
“Bahar” ki güzel mi güzel, çıkınında kuşlarla uçacak umutları olanların, dağlara ‘uyanın, çiçeklenin çünkü bahar geldi’ diyenlerin, haykırışlarıyla gecenin karanlığını dağıtıp tepelere doğan güneşin yoldaşı olan yiğitlerin sesi olmuş bir ezgi. Rahmetli bir hareketliliğin ağırlığı var hem sözlerinde hem bestesinde “Bahar”ın. Sonra hiç de yabancısı olmadığımız yılların ilahisi “Cürmüm İle”, yeni bir beste ve yeni bir soluk ile gelirken, Rabia kıyamının sembolü, İhvanı Muslimin’le bayraklaşmakla birlikte bütün direnişçilerin nefesi, devrimlerin hevesi “Ahi Ente Hurrun” ezgisi geçiyor dinlenme sırasına. Sanki tâ o yıllardan bu günleri okumuş şehid Seyyid Kutub. Sanki Muhammed Mursî’ye, Bediî’ye, Biltacî’ye yazmış o esrarlı şiirini. Kur’an’ın gölgesinde (Fi zilali’lKur’an) geçen bir ömrün sahibi olmak, böylesi şiirler yazdırırmış demek ki insana. Zamanları aşıp da gelen böyle büyük bir etki, başka kimin yetkisindedir, terkisindedir acep?
M. Ali Aslan, Grup Yürüyüş albümlerindeki gibi yine müzikal altyapıyı da göz ardı etmemiş. Sözlerin tesiri, biraz da besteden kaynaklanıyor olsa gerek; var mı başka bir açıklaması bunun? Albümün yönetmenliğini, kendisini ilkin kıymetli sanat adamımız Ömer Karaoğlu ile tanıdığımız incelik ve üretkenlik sahibi sevgili Yavuz Taşkın yapmış. Kapaktaki dikkatleri celbeden özenli çizimlerin ressamı ise Metin Yüksel Alkan.
Son olarak şunu gönül rahatlığıyla ve dostane bir muhabbetle söyleyebiliriz ki, M. Ali Aslan, modaya uymak gibi bir derdi olmasa da, yine modası geçmeyecek eserlere imza atıvermiş “Bahar” albümünde vesselam…