Bingöl'de “Cezayir İslami Uyanışı” Semineri

Bilgi ve Düşünce Derneğinde bu hafta “Cezayir İslami Uyanışı” konulu seminer işlendi. Semineri Abdürrezak DERVİŞOĞLU sundu.

Bingöl’de Bilgi ve Düşünce Derneğinin “Son Dönem İslami Hareketler ve Uyanış Çabaları” üst başlıklı seminer dizisinde bu hafta “Cezayir İslami Uyanışı” konulu seminer işlendi. Semineri Abdürrezak DERVİŞOĞLU sundu.

Dervişoğlu, İslam ümmetinin erken dönemdeki yükselişinin bir süre sonra Haçlı Seferleri ve Moğol istilasıyla sarsıldığını belirtti. Selçuklu ve Osmanlı hakimiyeti bir anlamda bu çöküşü önleyerek siyasi varlığı koruduğunu ancak buna siyasi varlık muhafazası denmesinin sebebini ise; itikadi ve ameli anlamda Selçuklu ve Osmanlı İslamcılığının sorunlu olmasına bağladı. Bundan dolayı 16.yy sonlarına doğru duraklama ve gerileme döneminin başladığını ve bu durumun önlenemediğini dile getiren Dervişoğlu bu vakıanın uyku hali olduğunu belirtti.

Devamında “19.yy da Avrupa ve Rusya; sanayileşmede geri kalmış ülkelere doğru açılma, oraları işgal etme ve sömürge haline getirme faaliyetlerine başladı. İslam ülkeleri 19.yy da birer birer sömürge haline geliyordu. Batının kendi değerlerini ve hakimiyetini sömürgeyle zorla kabul ettirme fikrine temelde karşı çıkan başlıca üç temayülün olduğunu” belirten Dervişoğlu bunların, Batıya, kendi içinde hiçbir yeniliğe girmeden karşı çıkan direniş, Batının bütün dayatmalarını kabul eden hakir duruş ve Batıyla ilişkiyi genellemeden fıkhını güncelleyip pozisyon alan uyanış hareketi olarak tanımladı.

Uyanış hareketinin öncü şahsiyetlerinin Ahmed İbni Teymiye, Şah Veliyullah Dehlevi, Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Reşid Rıza, Hasan el Benna, Seyyid Kutup, Muhammed İkbal, Ali Şeriat vd. olduğunu belirtti. “Muhammed el Behiy’e göre batı emperyalizmine karşı direnen ilk liderin Seyyid Cemaleddin Efgani olduğunu” dile getiren Dervişoğlu bu öncülerin amaçlarının; bütün alanlarda ve zamanlarda bir çığlık olduğu ve bu çığlık batı emperyalizmine ve ümmetin içindeki çürümüşlüğe, yozlaşmaya karşı  bütün alanlarda mücadele etme gerekliliğiydi, dedi.

1830 yılından 1962 yılına kadar Fransa’nın işgaline ve sömürüsüne maruz kalan Cezayir’de bu sömürü ve işgale evvela Abdulhamid bin Badis, daha sonra ise Malik bin Nebi’nin direnerek bu yolu devam ettirdiğini söyleyen Dervişoğlu, bu iki ismin Cezayir halkını kutlu kavgaya çağıran öncüler olduğunu belirtti. Bu iki ismin Cezayir’in özgür bir ülke olmasının, din, dil, kültür ve tarih’in korunmasında önemli etki yarattığını belirtti.

Daha sonra Bin Badisin hayatından bahseden Dervişoğlu, Bin Badisin babası olan Muhammed el Mustafa’dan büyük destek gördüğünü, Bin Badis’in ise babasından söz ederken “Ben bu duruma gelişimi öncelikle babama borçluyum. O bana çok iyi bir eğitim ve öğretim verdi. Beni çok yararlı bir yola sevk etti ve ilim yolunu gösterdi.” dedi.  Dervişoğlu, Bin Badisin tahsilinde Muhammed el Medasi ve Hamdan el Venisi’den Kur’an ilimlerini aldığını, Ulu camii imamından ise 3 yıl süreyle özel Kur’an derslerini aldığını söyledi. “El Venisi den Arapça, Kur’an ilimleri, Fıkıh ve Hadis dersleri almıştır. 1908 yılında el Venisi hacca gidince Bin Badis Zeytuniye’de okumak üzere Tunus’a gitmiştir.” Bin Badis’in  Zeytuniye’de 4 yıl okuduğunu söyleyen Dervişoğlu, Zeytuniye tahsilinin Bin Badis’in gözlerini açtığını ve çevresinde gelişen olayları daha net görmesini sağladığını söyledi. Burada  “dünya Müslümanları hakkında bilgi sahibi olmuştur.” Zeytuniye’den sonra Cezayir’e dönen Bin Badis 1912 yılında Kostantin Ulu Camii’inde ders vermeye başlayınca Kostantin müftüsü onun burada ders vermesine engel olmuştur. Bunun üzerine Bin Badis Yeşil Camii’de ders vermeye başlamıştır.  Bin Badis Yeşil Cami’de Menar merkezli tefsir dersleri veriyor bunun yanında hadis okutuyor ve özellikle hedef kitlesine gençleri alıp onların inançlarını ve duygularını geliştirmeye yönelik faaliyetler yürütüyordu” dedi.

Konuşmasında devamla şunları dile getirdi: “Bin Badis’in düşünce yapısının;  teori ile pratik arasındaki ikilemi kaldırmayı, inancı ile ameli arasında tam bir uyum bulunan bir insan modeli oluşturmaya çalışmıştır. Bütün bu işleri yaparken alim, siyasetçi, eğitimci, gazeteci, hatip ve şair olarak çok yönlü çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bu çalışmaları yürütürken merkeze aldığı camii çalışmalarını ve Şihab adında çıkardığı dergi aracılığıyla yürüttüğünü belirten Dervişoğlu, ayrıca  Bin Badis’in okuyucularına din, dil, ülke ve tarih bilincini aşılamaya gayret ettiğini de belirtti.

Dervişoğlu devamında Malik bin Nebi’nin hayatından bahsederek onun İbn-i Teymiye,  Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Reşid Rıza geleneğini Cezayir’de selamlayan, İslam tarihinin uyuyan toplumlarını “uyuyan toplumların tarihi olmaz olsa olsa kabusları olur” diyerek; uyandırmaya dönük değerli pratik geliştiren, büyük düşünce ve eylem adamı olduğunu belirtti. O, sömürge altında olan Cezayir’de zihinsel sömürünün çözümlenmesi sömürüye müsait hale gelmiş bir halkın zihni, ilmi bir dönüşüm yaşamaları gerektiğini savunmuş, bunun da koşullarını izah ederek alt yapısını oluşturmanın derdine düşmüştür. Ona göre zihinsel kuşatılmışlık, fiziksel kuşatılmışlığın davetçisidir. İlkine direnemeyen ikincisini yenemez.

Malik bin Nebi İslam tarihindeki hareketleri genel olarak ikiye ayrılır;

 1) Islahat akımı: Bu akım Müslüman’ın vicdanıyla irtibat halindedir.

2) Yenilikçi akım: Birinciye oranla daha yüzeysel bir akım olan  bu hareket  batı okullarında eğitim görmüş sosyal bir sınıf tarafından temsil edilmiştir. Bu akımın hareketlerine örnek olarak, Hindistan’daki Aligarh Üniversitesi Hareketi gösterilebilir. Islahat akımına ise İbni Teymiye döneminden beri Müslüman’ın gönlüne giden yolu bulduğunu belirtti.

Malik b. Nebi fikri gelişimini daha özelde Bin Badis üzerinde olgunlaştırdığını belirten Dervişoğlu; Malik b. Nebi’nin Hareket merkezinin ilk basamağında üniversite olduğunu, ikinci basamağında ev derslerinin olduğunu, üçüncüsünün ise El Kıyam Cemiyetinin olduğunu belirtti.

Malik b. Nebi’nin çalıştığı Üniversitede bir  Mescid’in açılması için büyük çaba harcamasını ve bunun onun için çok önemli olduğunu “namaz kılmak için üniversite içerisinde elde edilen bir metre kare, üniversite dışında elde edilen çok geniş mekanlarda daha hayırlıdır.” sözlerinden anlıyoruz dedi.

Malik b. Nebinin çeşitli fırsatlarla evinde oturumlar düzenleyerek üniversiteden bir takım öğrenciler ve hocalar ile ders yaptığını belirten Dervişoğlu son olarak Malik b. Nebi, Muhammed Hıdır ve bir grup aydınla birlikte El Kıyyam Cemiyetini kurmuştur. Cemiyetin kendisini “İslam değerleri yeniden diriltme aracı” olarak tanımladığını belirtti.

Seminer soru cevap bölümüyle sona erdi.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Gazze nöbeti devam ediyor
Çocuklar "Hayat Namazla Güzeldir" sloganlarıyla yürüdü
Aksa Tufanı ve kazanımları
Özgür-Der Üniversite Gençliği programlarına başladı!
Diyarbakır Özgür-Der Gençlik Çalışmaları başladı