Bilimin suiistimali

Ahmet Taşgetiren

Başlıktaki kelimenin doğrusu "Su-i istimal" dir ve "kötüye kullanmak" anlamına gelir.

Beni bağışlasınlar, ama ifade etmek zorundayım ki, Prof. Dr. Binnaz Toprak, çok kötü bir biçimde kullanılmış bulunuyor. Eğer bu işi, gönüllü olarak yapmışlarsa, unvanlarının kötüye kullanılması için gönüllü olarak kendilerini sunmuş olmaktadırlar. Evet, o malum mahalle baskısı raporundan söz ediyorum. O raporun tek özelliği nedir?

Tabii ki, yapan kişinin "Prof. Dr." unvanına sahip olması ve adının da "Binnaz Toprak" olmasıdır. Binnaz Toprak, daha önce göreceli olarak, "başörtüsüne özgürlük" talebini kolaylaştıran bir araştırmaya imza attığı için, onun tam tersi bir işte kullanılması anlamlı bulunmuş, raporun üzerine "Prof. Dr." imzası konulunca da, işin bilim suyuna batırıldığı inancının doğacağına inanılmıştır.

Oysa bu rapor, altına imza atacak bilim adamının bilim hassasiyetini çamura batıracak ölçüde bir düzey zaafı ile mualleldir. Bir kere, bu rapordaki iddialar, rapora katılan kuruluşların temsilcileri tarafından her gün bildiri halinde yayınlanıp durmaktadır.

Rapor o bildiri üslubunu, bilimsel kılıfa sokma işlevini üstlenmiş ve buradan inandırıcılık devşirilmeye çalışılmıştır. Rapora görüş veren tırnak içinde "sivil toplum kuruluşları"nın listesine bir bakalım: CHP İl Örgütleri, ADD, Eğitim-Sen, Pir Sultan Abdal Dernekleri, Hacı Bektaş Veli Dernekleri, Cem Vakfı... Ne bekleniyordu bu kuruluşlardan? Objektif kanaat mi, yoksa saptırılmış propaganda söylemleri mi?

Diyor ki Binnaz Toprak hoca:

"...Ama biz zaten özellikle aradık laik hassasiyeti olan kişileri...onların adresleri de tabii ki bu kurumlar...

Sokaktaki insanı çevirip siz laik misiniz diye soracak değildik ya..." Sayın Toprak, "Size anlatılan hikayelerin doğruluğunu test ettiniz mi?" sorusuna "Hayır ama nasıl edelim, samimiyetlerine güvendik, biz bir yargı kurumu değiliz" cevabını veriyor. Güler misiniz, ağlar mısınız? Bu cevap bir bilim namusunu mu sergiliyor? Hatta daha ötesini de söylüyor sayın Toprak. "Bize aktarılanların bir kısmı yalan solabilir. Karşı tarafa sorsak "Böyle bir şey yapmadık", diyecek.

Hangisinin doğru söylediğini biz nasıl bileceğiz?" Hem "Hangisinin doğru söylediğini bilmek" te zorlanacaksınız, hem de onlardan birisinin söylediklerini "Bu kadar vahim bir tablo beklemiyordum" diye doğru gibi takdim edeceksiniz?

Sayın Toprak, gazetelere demeç veriyor, TV kameraları önüne çıkıp konuşuyor. Ağır sözler söylüyor. Ama tamamı boş. İnandırıcı olmaktan çok uzak. CHP örgütlerinin, ADD, Eğitim-Sen, Pir Sultan Abdal Dernekleri, Hacı Bektaş Veli Dernekleri ve Cem Vakfı'nın sayın profesörü mikrofon olarak kullanmasına tanık olmak çok üzücü.

Şimdi Sayın Toprak, kamuoyundan, bu raporu inandırıcı bulmasını bekliyorsa, boşuna bekleyecektir. Medyada gördüğü ilgi de, biraz üzerinde düşününce görecektir ki, görüşlerine başvurduğu dünyaya paralel dünyanın ilgisidir.

Yani aşağı mahallede üretilen yalan, yukarıda üretenlerce inanılır hale gelmiş olmaktadır. Yazık. İdeolojik anlamda sağ ve muhafazakar karşıtı olduğunu, gazeteciliğe yeni başlayan çevrelerin bile bildiği çevrelere mikrofon uzatıp "Bize baskı yapılıyor" diye demeç almak, ne zamandan beri bilim yapmak oluyor? Şerif Mardin, "mahalle baskısı" diye bir şeyden bahsettiğinde onun gene de bir ilk olmak gibi orijinalitesi vardı. Sayın Toprak şerh mi yazıyor Şerif Mardin'in iddiasına?

Oysa Şerif Mardin, TÜBA'ya alınmayan bir bilim adamı olarak, kendisinin karşılaştığı hadiselere baktığında bile göreceği "mahalle baskısının çok farklı ortamlarda geçerli olabileceği gerçeği"ni görmemiş, başörtüsü yasağını pekiştirecek bir siyasi mücadelede kullanılmak üzere malzeme sunmuştu. Binnaz Toprak'ın araştırmasının nesi orijinal? Binnaz Toprak, başörtüsü alanındaki sıkıntıyı bilen bir bilim insanı.

Orada baskıyı yaşayan genç kızlara mikrofon uzatsaydı, kasetlere dolacak sızlanışları tahmin edebilir? Ama o, "Ötekileştirme" gerçeğini yıllardır yaşayan ve AK Parti iktidarında dahi, özgürlük adına bir nefescik alan bulamayan bu genç kızlara mikrofon uzatmak yerine, bir kere daha "muhafazakar baskı"yı gündeme getirerek, özgürlük taleplerinin önünü tıkama misyonuna hizmet ediyor.

 Bu raporlar ilk değil, son da olmaz, Türkiye'yi bilenler bunları bilir. Ama ben Sayın Toprak adına üzülüyorum. Bu tür suiistimallere açık hale gelmek, maalesef bilim insanlarını, gittikçe daha çok "son kullanma tarihi" ile alakalı hale getiriyor. Bundan sonra "inandırıcı" olma riski taşımayan daha kaç rapora imza atabilir ki Sayın Toprak? Yazık.

BUGÜN