Ali Osman Aydın / Yeni Akit
“Keşfedilecek hiçbir yer kalmadı” mı?
Tarih, bir meseleyi öğrenmek için atına binip şehirleri, ülkeleri aşan ilim adamlarının hikayeleri ile doludur. Hatta bunun İslam tarihi özelinde kullanılan bir ifadesi de var: Rıhle... Rıhle: “göçmek, yolculuk yapmak ve bir şeyin sırtına binmek’’ manalarına geliyor.
Hadis alanında ise “hadis öğrenmek, hadisin ravisi hakkında bilgi edinmek ve bir yerdeki meşhur hadis âliminden rivayette bulunmak için yolculuğa çıkmak manasında ‘’kullanılıyor. Bu yolculuğa çıkan kişilere rahil deniyordu.
İnsanlar sadece Hadis öğrenmek için ülkeleri aşmadılar. Kelam, Mantık, Matematik, Felsefe, Astronomi ve benzeri ilimler için de sayısız insan yollara düştü.
İlim yolculukları geçmişte ticari yolculuklar gibi değerliydi. İlim adamları da öyle. Bir ilim adamı bir meselede yetkin hale gelmek için belki de yıllarca memleketinden uzakta başka ülkelerde yaşamak zorunda kalıyordu. Yıpratıcı yolculuklar da cabası...
Zamanla büyük öğretmenler belli çatılar altında toplandılar. Bir dönem bu okullara gitmek, öğrenmenin yegâne yoluydu. Çünkü bilgi isteyenin elde edebileceği bir şey değildi ve şimdiki gibi her yerde bulunamıyordu.
Giderek okullarla birlikte bilgi üzerinde bir iktidar ve sermaye tekeli oluştu. Bilgi iktidarın süzgecinden geçerek insanlarla buluştu. Matbaa demek her bilginin değil, “belli bir bilginin” belli ellerde çoğaltılması demekti! Matbaa bilgiyi yaydığı kadar toplumları tek tipleştirdi de...
Okul bu anlayışın kurumsallaşmış şekli. Eğitim sistemi için edebi zevkinizin iyi olması tek başına önemli değildir, velut bir ozan da olabilirsiniz, ancak okulun “edebiyat” dediği o sınırlı ve monoton alanda gelişme gösteremezseniz, “başarılı” olamazsınız. Aşık Veysel ya da Sümmani de olsanız durum değişmez!
Sizin özgün edebi kapasitenizin bir önemi yoktur eğitim sistemi için. O belli bir edebi anlayışı yaygınlaştırmak için vardır. Acaba on yıllardır derslerde onlardan bahsedilmeseydi, yani daha özgür bir ortamda okumuş olsaydık; kaçımız edebi zevk almak için Taaşşuk-ı Talât ve Fitnat, Sergüzeşt, Araba Sevdası, Felatun Bey ile Rakım Efendi gibi eserleri okurduk?
Yani yönlendirilmeseydik ya da “zorunda” bırakılmasaydık?
Muhtemelen bugünkü edebiyat öğretmenleri de dahil büyük bir çoğunluğumuz! O halde, bu türden yetersiz bir edebiyat damarının ısrarla yaygınlaştırılmaya çalışılması, yeni, özgür ve özgün bir edebiyat ortamının oluşması açısından faydalı mıdır, zararlı mıdır?
Edebiyat için söylediğimiz şeyleri aynı şekilde diğer branşlara da uygulayabiliriz. Eğitim sistemi belli bir bilgi türünün, belli bir davranış kalıbının, belli bir düşünce biçiminin hâkim olması için icat edilmiş bir aygıttır. Diploma özgün yaratılışınızın aşındırıldığına dair bir kanıttır.
Eğitim sistemlerinin insanların kişisel tekamüllerine zemin hazırlamak gibi bir gayesi yoktur. Onların kendilerini keşfetmelerine yardımcı olmak gibi bir misyonu yoktur. Aksine bunlara ket vurmaktır amacı! O zaman şu soruyu sorarak cevaba ulaşabiliriz. Eğitim sistemi kimlerin bilgi diye tanımladıklarını ya da uygun gördükleri düşünce kalıplarını dikte ederler?
Cevabı basit aslında. İnsanlığın düşünsel zenginliğinden korkan iktidar ve sermaye ortaklığının...
Micheal Foucault’nun mükemmel tespitini hatırlayalım: “Böylece modern iktidar, çocuğu okulla, hastayı hastaneyle, deliyi tımarhaneyle, askeri okulla, suçluyu hapishaneyle, kuşatarak bireyselleştirmiş, kayıt altına almış, sayısal hale getirmiş, böylece egemen olmuştur. Her kişi bir yerde kayıtlı hale gelince, herkes denetim altında olacak, gözetim altında tutulacaktır. Modern iktidar büyük gözaltıdır.”
****
Fakat bugün farklı bir düzlemdeyiz. Artık internet var. Youtube vs. var. Dünyanın en önemli üniversitelerinin kütüphanelerine grip istediğiniz kitapları okuyabiliyorsunuz. İstediğiniz konu ile ilgili istemediğiniz kadar makaleye, yüksek lisans ve doktora tezine ulaşma imkanına sahipsiniz. Oturduğunuz yerden kalkmadan kendinizi Hint Felsefesi, klasik müzik, japon edebiyatı, tefsir usulü, sinema dramaturjisi gibi birçok farklı alanda geliştirebilirsiniz.
Mesela, Ayhan Çitil Hoca’nın Aristoteles’in Metafizik adlı kitabı ile ilgili her biri bir buçuk saatten oluşan tam yüz dört ders videosu var. Sadece bir kitap için! Dünyanın en önemli düşünürleri, kitapları, sanat ve düşünce akımları ile ilgili sayısız ciddi kaynak var.
Bilgi ile temas anlamında en demokratik çağda yaşıyoruz. İnsanların ilgi ve potansiyellerine göre üst düzey öğretmen ve bilgi kaynaklarına rahatlıkla ulaşabilecekleri bir çağ... Bilgi artık her düzeyden insanın kolaylıkla erişebileceği bir yerde. Bilgi bu kadar erişilebilirken, insanların hala on iki yıl süren klasik örgün eğitime mecbur bırakılması çağdışı bir alışkanlığın tezahürü.
Ama iktidarlar bu konudaki duruşlarından taviz vermiyorlar. Şiddet tekeli gibi eğitim tekelini de bırakmak istemiyorlar. Eğitim sistemi iyi işlemese de herkesin olabildiği kadar fazla bir zamanı okulda geçirmesini istiyorlar. Çünkü tek mesele bilgi değil. Okulun diğer önemli işlevi insanları pasif tüketicilere dönüştürerek kapitalist rekabete hazırlamak! Kitleyi biçimlendirmek, sınıflandırmak, ona davranış kalıpları yüklemek ve o kalıplardan dışarı çıkmamak üzere onu sınırlandırmak. Bu yüzden okullaşma yönetilebilirlik konusundaki pürüzleri törpüleyen kullanışlı bir enstrüman. Ne demişti (Truman Show filminde) Macellan olmak istediğini söyleyen Truman’a öğretmeni”Geç kaldın Truman, artık dünyada keşfedilecek hiçbir yer kalmadı.”
Okulun gerçek işlevi özetle budur. Bugünkü yaygın anlamıyla eğitim, öğrenme iştahı olan biri için sadece zaman kaybı değil, bütün öğrenme iştahını yitireceği bir düzenektir. Bugünkü (20 milyon öğrencili) şekliyle eğitim ülke insan kaynağını çarçur eden, toplumu vasata mahkûm eden, ülke kaynaklarını emen dev bir vantuzdur.
Bugün hala okuldan, okula giden öğrenciden, diploma sahibi olmanın öneminden bahseden insanlar olmasaydı, bu bildiğiniz şeyleri tekrar anlatarak vaktinizi almak zorunda kalmazdım. Ama üzülerek söylüyorum ki, böyle insanlar hala var. İnsanın kendi kendini eğitebileceğine inanmayan ve okulun verdiği eğitimden bir şey bekleyen insanlar!!!