Bilgilendirilir Fakat Onay Aranmaz

KENAN ALPAY

Türkiye’nin sınır ötesi askeri operasyon yapmaktan başka çaresi kalmamıştı. Üstelik bu mecburiyet Amerika ve Rusya’nın her geçen gün artan blokajına rağmen giderek aciliyet kespediyordu. Amerika ve Rusya’dan onay almaksızın Türkiye’nin hiçbir askeri operasyona kalkışamayacağı yönünde uzmanlar ve yetkililer tarafından değerlendirmeler yapılırken bir ilk gerçekleşiyordu.

Türkiye’nin aynı anda Irak’ta Sincar ve Suriye’de Karaçok bölgelerine düzenlediği hava harekâtı bilinen sürecin farklılaştığına dair güçlü işaretler taşıyor. Şöyle ki Amerika ve Rusya tarafından yapılan beyanatlar “harekâttan sadece bir saat önce bilgi verildiği fakat onay alınmadığı” yönündeki rahatsızlıkları ihtiva ediyordu. Hatta PYD lideri Salih Müslim’in “Türkiye’nin 26 uçakla bu düzeyde bir saldırı yapacağını beklemiyorduk” açıklamasının hemen akabinde kurduğu şu cümle operasyonun nasıl bir kırılmanın işareti olduğunu gözler önüne seriyordu: “Amerika öncülüğündeki Koalisyon Güçlerinin onayı olmadan Türkiye'nin uçakları orada uçamaz. Koalisyon bir açıklama yapmalı. Saldırı ile ilgili bilgileri var mıydı yok muydu? Bunu nasıl görüyorlar?

Şaşırtıcı Fakat Gerçek

Salih Müslim’in açıklama yapılmalı talebi fazla bir zaman geçmeden karşılık buldu fakat pek de tatmin edici gözükmüyordu bu cevaplar. Mesela Amerika adına Albay John Dorrian’ın meseleye dair konuşması epeyce sitem doluydu. Dorrian saldırıdan sadece bir saat önce bilgilendirildiklerini ancak bu sürenin yetersiz olduğunu ifade ettikten sonra sonucu şöyle bağlıyordu: “Bu bir koordinasyon değil bir bilgilendirme idi sadece.” Hem müttefiklik ilişkisine dair sitayişler vardı açıklamada hem de esasen PKK’nın bir terör örgütü olduğu, Türkiye’nin terörle mücadelesinde yanında oldukları filan da. Lakin iş Amerikalı üst düzey askeri yetkililerin vurulan PKK kamplarına hiç vakit kaybetmeksizin düzenledikleri ziyaretlerin sebebinin sorulmasına gelince malum tekerleme pişkince devreye sokuluyordu: “Bahsettiğiniz fotoğrafları görmedim.

Tepkiler bu kadar örtük sitemlerden ibaret değil elbette. Mesela bizzat Sincar ve Karaçok bölgesine düzenlenen askeri operasyonlar bağlamında ABD Dış ilişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass daha açık ve gergin bir teklifte bulunuyordu: “Türkiye asla ortağımız olamayacağını gösteriyor. Amerika’nın (Türkiye) politikasını stratejik olarak tekrar değerlendirmesinin zamanıdır.” Bu teklif icranın başındakiler tarafından nasıl değerlendirilir şimdilik bilemeyiz ancak ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby’nin daha yumuşak ve uzun vadeli hesapları gözeten açıklaması ne tehditkâr ne de dışlayıcı bir frekanstaydı:Tüm tarafları koordine edilmemiş eylemlerden kaçınmaya ve ortak düşman IŞİD’e odaklanmaya çağırdık .

Amerika’nın beklenti ve teklifi değişmiyor: “YPG’ye dokunmasanız, IŞİD’le mücadeleye odaklansanız ne harika olur.” Zaten bu maksatla PKK/YPG’ye Rakka operasyonu için tanklar ve ağır silahlar teslim edilmişti. Tank ve ağır silahlar Irak’tan tırlarla girdikten iki gün sonra Türkiye’nin ağır saldırısı geldi ve PYD-YPG bu saldırıdan çok olumsuz etkilendi. Öyle ki Rakka operasyonunda çekilme gibi tehditlerle Amerika’yı Türkiye üzerinde baskı kurmaya teşvik edici pozisyonlar almakta hiç gecikmediler.

İleri Karakol’un Müttefikleri

Suriye ve Irak’a yönelik icra edilen eş zamanlı operasyonların Rusya cephesinde de bir belirsizliğe yol açtığı aşikâr. Bu bağlamda Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Gennadiy Gatilov’un kullandığı şu ifadeler dikkat çekici: “Türkiye'nin eylemleri konusunda bizi bilgilendirip bilgilendirmediğini bilmiyorum. Fakat bunun gibi (onaysız düzenlenen) her askeri operasyon bölgedeki genel duruma ve müzakere sürecine olumsuz etki ediyor.” Bu beyanat Amerika adına yapılan beyanatlardan daha fazla temkinli gibi durmuyor mu? Ortak koordinasyon yok ama haber de yokmuş gibi verilen beyanatları yalanlayan gelişmeyi şuraya kaydedelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan verdiği bir röportajda Irak ve Suriye’ye yönelik düzenlenen hava operasyonları öncesinde Amerika ve Rusya’ya hatta Irak Bölgesel Kürt Yönetimine bilgi verildiğini aktarmıştı.

Türkiye’nin “İkinci Kandil’e izin vermeyiz” yönündeki beyanatlarını pek inandırıcı ve de imkân dâhilinde görmemiş olanlar açısından kapsamı daha öncekilerde bir hayli ağır olan bu harekâtın sürpriz olduğunu söyleyebiliriz. Hem Irak’ta hem de Suriye’de işlediği işgal ve katliam suçlarıyla Amerika ve Rusya’yla yarış halinde olan İran’ın benzer pozisyonu da hiç şaşırtıcı değil.

HKK Org. Abidin Ünal’ın “Sincar’a yönelik planlarımız var” değerlendirmeleri yeni sürecin kapsamına dair güçlü bir ipucu niteliğinde. Ne kadar ilintili şimdilik bilemeyiz ama Türkiye’nin bu harekâtının hemen ardında İsrail de Şam’a yönelik bir saldırı yaptı. İsrail’in Hizbullah’a silah transferini önlemek üzere bir saldırı tertiplediğini beyan eden açıklamalarda şu konu da iliştirilmişti açıklamaya: “İran'ın Suriye'de askeri bir varlık oluşturmasını önlemek zorundayız.” Oysa İran ve Hizbullah altı yılı aşkındır Suriye’de işgali alabildiğine derinleştirecek politikalar yürüttü. Bu süreçte hemen hemen İsrail’le İran-Hizbullah birkaç küçük çatışma dışında hemen hiç karşı karşıya gelmedi. Türkiye’nin Irak-Suriye sınırında tahkim edilen ve PKK-PYD üzerinden hem Suriye’deki direnişe hem de kendisine karşı açık bir tehdit unsuru olarak beslenen ‘ileri karakol’a müdahalesi İsrail’i de hareketlendirmişe benziyor.

Önümüzdeki birkaç hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika, Rusya, Çin ve Hindistan gibi ülkelere yapacağı ziyaretlerle gündemi dolduracak. Türkiye sürecin insani ve ahlaki temelde kurulması yönündeki talepleriyle Esedsiz, PKK/PYDsiz, Amerika ve Rusya’nın işgalinden azade bir bölge teklifiyle diplomasi yürütmek üzere rol üstlenecek. Zorlu fakat kaçınılması mümkün olmayan bir süreç.

Yeni Akit