Bakın, harbiden acayip bilgilendirici köşe yazıları birbiri ardınca patlamaya başladı Radikal gastemizin köşelerinde.
Ben soluğum kesilmiş okuyorum İ. Berkan'ın 'Ergenekon'un Yakın Tarihi' serisini.
'Genel İstek Üzerine' pazar günü Murat Yetkin de, isminin feci şekilde karıştığı Hüsamettin Özkan-Bülent Ecevit (Esrarengiz) Ayrılığı'nı yeniden, bir nevi yazmak 'durumunda' kaldı ki-
Şimdi, bizler için verdikleri bu bilgilerin ne kadar mühim ve vahim olduklarının farkında olmayabilirler. Tam.
Zira: biz Dağınık ve Unutkan NORMAL HALK tüm o hop oturup hop kalkmalar, sıradışı tayinler, arkadan kol bükmeler karşısında hem bihabermişiz- Hem de okumuş/haberlenmiş DAHİ olsak
o zamanlarda, Türkiye'de her daim silindir şapkadan tavşan çıkartıp ona bakmanızı isteyen bir Gündem İllüzyonu mevcuttur.
Siz 'Tavşan mı? Ne Tavşanı? Nerden çıktı?' filan'lanırken arkadan Fil'i kaçırıverirler.
Ergenekon Işığı'ndan kamaşmış gözlerimiz, dikilmiş tavşan kulaklarımızla yeniden Eruygur, Örnek, Yalman paşaların, Kıvrıkoğlu paşaların ismini duymak 'puzzle' oluşurken nerelerde durduklarını elimizdeki yeni (ve tabii ki yetersiz) fenerin ışığında görmek hakikaten zihin açıcı geldi bana.
Bu memnuniyetimi ifade etmişken; Ankara'da konuşlanmış bir grup adamımı Radikal'in önüne yollayıp 'Yetkin buraya: Yumruk havaya!', 'Yetkin! O günleri bir daha yazsana!' sloganlarıyla halk arasında 'positive reinforcement' denilen Genel İstek atmosferine, bir nebze benim (grup) katkım olmuş olabileceğini itiraf etmek de isterim.
Murat Yetkin pazar günkü yazısında iki tarih veriyor: 29 Ağustos 2004 ve 19 Nisan 2006.
Dönüp bu yazıları okuduğumuzda; ilginç bilgilerle karşılaşıyoruz. Zira diyelim ben Popüler Kültür'e dair en zırva ayrıntıları dahi nasıl (maalesef) hatırlayıp bugün cereyan eden bazı olaylarda değerlendirip kullanabiliyorsam-
Bu yazarlarımız da sular seller gibi hatırladıkları/bildikleri bu olay dizinleriyle, bugünümüze ışık tutuyorlar.
Diyelim Ankaralı Temsilcisi Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı ve Olağanüstü Terbiyeli, Diliyle 'herhalde kötü niyet değil, bilgi eksikliğinden' 2006 Nisan'ında Fatih Altaylı tarafından objektif gazetecilik yapmak yerine, ULAKLIK yapmakla 'suçlanmış' olduğunu hatırlıyoruz bu yazılar sayesinde M. Yetkin'in. Oysa Murat Yetkin bırakın sessiz bir ulaklık vs. yapmayı Radikal'in birkaç manşetinden vermiş Ecevit-Özkan ayrılığının 'arka' planını.
Arka planda da: Memleketi 're-shape' etmeye feci şekilde hakkı olduğuna inanan aktif ve emekli paşalarımızın; işadamlarımızı, Amerika'yı, Yahudi Lobisi'ni filan işin içine katarak bir nevi Ecevit'i devirme, Özkan'ı getirme, Denktaş'a Kıbrıs'ı tıkama hakkını ihsan etme gibi inanılmaz terzilikleri+çalışmaları+gayretkeşlikleri var!
YANİ: memlekette Askeriye; Mülkün+Adaletin+Siyasetin; her şeyin, her şeyimizin temeli olmaya, daha doğrusu belirleyicisi olmaya doymuyor. Kaç ihtilalle de olsa, doyurulamıyor. Bu karın!
Bugünlerde İlhan Selçuk'un gazetesinin genel müdürüyle yaptığı telefon konuşmalarından, minik parçalar geliyor önümüze, diyelim.
Burdaki konuşmalar Yargıdan Darbe'yi muştuluyor, muştulayabiliyor! Konuşuyorlar, 'beklentilerini' yazıyordu da zaten Selçuk direktifliyordu isteklerini. İlhan Selçuk'un Gözaltı Kahramanlığı'nın akabinde 13 yaşında çocuklar, Cumhuriyet'e (kör parmağım gözüne) saldırılara yönlendiriliyor.
Akdeniz Üniversitesi'ndeki çember sakallı (MHP'li olduğu rivayetlenen) eli silahlı kişinin öğrencilerin sopalı, taşlı çatışmasında anında görüntülenmesine bakın Allasen! 'AYNEN 80 ÖNCESİ GİBİ' görüntüler tedavüle sokulmak isteniyor- anlaşılan.
Biliyorsunuz o günlerin iç karartıcılığına, o günlerden ve 'solcu kisvesinden' kendisini kurtarmışlığına (her fırsatta yeniden kalemlenen) birkaç düzine 'şükran, yine şükran, Evren'e minnetle hayran' yazısı mevcuttur Kaptan Kumandan Ertuğrul Özkök'ün.
Bi zamanlar Aczmendiler mantarlanırdı ortalığı şeriat korkusuyla germek isteyince. Ya bi seks skandalına karışırlardı, ya da ellerinde sopalarla ordan buraya yürürlerdi. Ama galiba karikatür niteliğindeki bu grubun, tedavülden kalkması gerekti. Görüntüleri 'eskimişti.'
Biz hep aynı filmi görüyoruz; ama farklı versiyonlar olduğuna inandırılmamız icap ediyor. Prodüktörlerin işi de iyice güçleşti yani.
19 Nisan 2006 tarihli yazısında 'ULAK' kelimesinin çağrıştırdıklarından yola çıkarak olsa gerek Kanal D için yaptığı Abdullah Öcalan görüşmesini, MİT'e de teslim etmiş olmanın kıvancını verdiği bir-iki röportajda halkıyla paylaşmış bulunan Fatih Altaylı'ya, hatırladığım kadarıyla cevabını alamadığı, bir soru yöneltiyor Murat Yetkin.
AYNI Öcalan röportajının (o zamanların) MED TV'sinde de yayınlanmış olduğunu, Altaylı'nın (önceden ya da sonradan) böyle bir 'delivery'sinin bulunup bulunmadığını (heyhat! nafile!) sorguluyor. Balçiçek Pamir'in Aktüel'in Ankara Temsilcisiyken kimi yaptığı röportaj kasetlerini MİT'e teslim ettiği hakikati patladığında, nasıl da 'sahip çıkmıştı' gastesi o zamanlar 'bağımsız' ve 'bağlantısız' Sabah ona.
Hakikaten MİT'e kaset teslim eden gastecilerimize bütün gruplarımızda sahip çıkmamız gerekiyor. 'Ak akçe kara gün içindir' prensibiyle. Ve böyle tipler, 'Medyada Etik' vs. komedi dans beşi bi yerdesi ahkâmlar kesip ana haberleri vs. sunarak kurumlarının, (artık hangisiyse) kredibilitelerine krrredibilite katsınlar diye.
Vakti zamanında Sabah Grubu'nun sahiplenilmesine katkı maddeleri bilinen Hüsamettin Özkan da hakikaten ilginç bir şahsiyet.
"Ben Ecevit'le geldim, onunla giderim" şerefli çizgisini çektikten sonra, partisinden parçalayarak oluşlamaya çalıştığı (pek tabii ki) 'sosyaldemokrat' oluşlamanın olanca haşmetiyle Titanic misali siyasetimizin buzlu sularını boylamış olması hakikati de, irdeklenmeye muhakkak değer.
Özellikle 'Teknokrat (ama esas) Kaliteli Hükümet' egzersizleri yapanlarımızın olabileceği BU harikulade (her açıdan) hareketli günlerde.
Radikal gazetesi