İlk olarak Bosna’nın kısa bir tarihine değinen Özdemir daha sonra Aliyya İzzet Begoviç’in hayatı ve mücadelesini anlattı. Begoviç’in yetiştiği şartları, gençliğinden başlayan fikri mücadelesini, Bosna direnişinde üstlendiği sorumlulukları ve günü fıkhedebilme kabiliyetine değinen Özdemir özetle şunları söyledi;
“Aliya İzzet Begoviç 1925’te Bosna-Hersek’in kuzeybatısında bulunan Bosanski Samac kasabasında dünyaya geldi. Ailesi İslami duyarlılığa sahip bir aileydi. Ancak İzzet Begoviç, İslam karşıtı ve Müslümanları Avrupa’ya dışarıdan girmiş kimseler olarak gören bir çevrede yetişti. Saraybosna’da bir Alman lisesinde eğitim gördü. Bilime önem veren ve disiplinle çalışan bir öğrenci olarak tanındı.
Lise çağında üstün kabiliyetleriyle ve İslami konulara ilgisiyle öne çıktı. O dönemde bazı arkadaşlarıyla birlikte dini konuları tartışmak amacıyla Mladi Müslimani (Müslüman Gençler Kulübü) adını verdikleri bir kulüp kurdu. Bu kulübü kurduğunda henüz 16 yaşındaydı fakat oldukça etkin ve üretken bir düşünce kabiliyetine sahip olduğu gözleniyordu. Bu yüzden kurduğu kulüp bir düşünce kulübü olmaktan çıkarak aktivite kulübüne dönüştü.Dolayısıyla birtakım eğitim ve hayır faaliyetlerine öncülük etmeye başladı. Ayrıca genç kızlar için de ayrı bir birim oluşturdu.İkinci Dünya Savaşı esnasında da ihtiyaç sahiplerine yardım etti.
İzzet Begoviç’in sıkıntıları 1953’te iktidara gelen Tito zamanında daha da arttı. Fakat o bütün baskılara rağmen İslami konularda kafa yormaya, fikirler üretmeye, etrafını aydınlatmaya devam ediyordu. Sistemin Müslümanların meseleleri ile ilgilenmesi üzerine görevlendirildiği Hasan Duzu ile ilişki kurarak onun irtibat halinde çalışmalar yürütmeye başladı.
Tito’nun 1974’te yeni bir anayasa hazırlamasından sonra yönetim Müslümanlar üzerindeki baskıyı kısmen hafifleterek bazı geleneksel İslami kurumların yeniden işlev kazanmasına imkân sağladı. Bu yumuşama üzerine bazı camiler ve medreseler yeniden açıldı. Küçük çaplıda olsa bu yumuşama ile bazı dini kurumların yeniden hayata geçirilmesi Müslümanlarda hızlı bir İslami uzmanlaşma zemini hazırladı.
1983’te İslami Manifesto isminde kitabı büyük yankı uyandırdı. Hâkim sistem bu gelişmeye tahammül edemeyerek Avrupa’nın ortasında İslami bir cumhuriyet kurmak için çabalamakla suçladı ve tutukladı. Ve 14 yıl hapis cezasına mahkûm edildi. Bu mahkûmiyet onun kitabının bütün Bosna’da duyulmasını ve tesirini göstermesini sağladı. Hapiste düşünmeye fikir üretmeye, daha önce üretilmiş fikirlerden istifade etmeye fırsat buldu. Bunun yanı sıra önemli bir fikri eserinden dolayı hapse girmiş olması onun fikirlerinin çevrede daha çok yankı bulmasına sebep oldu. Hapiste olduğu yıllarda doğu ve batı arasında İslam adlı meşhur kitabını yayınladı. Bu kitabı da çok kısa zamanda geniş kitlelere yayılarak büyük yankı uyandırdı. Hatta Avrupa da en çok satan kitaplar arasına girdi.
Aliya İzzet Begoviç 1988’de hapisten çıktıktan sonra Demokratik Eylem Partisi (SDA)‘ni kurdu. Bu parti 5 Aralık 1990’ da gerçekleştirilen genel seçimlerde büyük bir başarı elde etti. Ve Aliyya İzzet Begoviç cumhurbaşkanlığını kazandı. 90’lı yılların başında Yugoslavya’nın dağılmasından sonra 1 Mart 1992’de gerçekleştirilen referandum ile Bosna-Hersek bağımsızlığını ilan etti. Fakat Sırbistan hemen bu durumda Bosna-Hersek’ e karşı savaş açtı. Hırvatistan ve Sulevenya’nın bağımsızlık ilanına destek olan Avrupa Bosna-Hersek’ i yalnız bıraktı. Yugoslavya ordusu Bosna’daki Sırp etnik grupla hareket ederek Bosnalı Müslümanlara karşı katliama girişti. Bir milyon Boşnak Müslüman göç etmek zorunda kaldı. Bu savaşta 250bin Boşnak Müslüman katledildi.
Bosna-Hersek Müslümanların direnişlerine Müslüman halklar grubu sahip çıktı. İslam dünyasının muhtelif bölgelerinden gençler direnişçiler soykırıma dur demek için ülkeye gitti. Direniş ve savaş aynı zamanda Bosna-Hersek Müslümanları arasında İslami bilinçlenmenin artmasını da sağladı. Ancak ülke yönetimleri Bosna-hersek Müslümanlarını büyük ölçüde yalnız bıraktılar. Buna ek olarak Avrupa ve ABD, ezilen ve katliamlara maruz kalan Bosna-Hersek halkına hiçbir şekilde destek çıkmadı. Katliamın son raddesine vardığı sırada da Sırpların isteklerini kabul etmeleri için Müslümanlara baskı yaptılar. İşte bu siyasi baskılar ve eşit olmayan savaş şartları karşısında İzzet Begoviç, önüne konulan anlaşmayı kabul etmiştir. Çünkü savaşın devam etmediğini Bosna-Hersek Müslümanlarını tam bir soykırımla karşı karşıya gelmeleri gibi sonucun doğmasına sebep olabileceğini düşünüyordu. Neticede 1995’te ABD tarafından dayatılan Dayton Anlaşması’nın imzalanmasıyla savaş sona erdi. Anlaşma Bosna-Hersek topraklarının %51’ ini Müslümanlarına ve Hıristiyan Hırvatlara %49’ unu da Bosna-Hersek Sırplarına veriyordu. Bosna-Hersek Savaşı, ABD ve Avrupa’nın haçlı kimliğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bunu bizzat Avrupalı tarihçiler ve yorumcular da itiraf etmiş ve bu savaşta Batılıların 19. Yüzyıldaki sömürgeci kimliklerine geri döndüklerine dikkat çekmişlerdir. ”
Seminerin son bölümünde Begoviç’in eserlerinden aktarımlarda bulunan Özdemir bu eserlerden Begoviç’in Batı’ya bakışını ve Müslümanların durumları ile ilgili tespitlerine yer vererek şunları vurguladı;
“Begoviç hayatı ve mücadelesi içerisinde Mevdudi, İkbal, Hasan El Benna ve Seyyid Kutub gibi 20. Yüzyılın önemli İslam düşünürlerinden etkilenmiş bir insandır. Yazdığı iki önemli eser Doğu ve Batı Arasında İslam ve İslami Deklarasyon isimli eserleridir. “Doğu ve Batı Arasında” İslam kitabında çok önemli analizler yapmış, insan ve evrim, kültür ve uygarlık, modern uygarlık, sanat ve bilim, din ve ahlak, kültür ve tarih konularında özellikle Avrupa düşüncesinin yaklaşımını eleştirerek İslami düşünce ve yaklaşımı benimsemiştir. Yahudiliğin dünyevileşme noktasında eleştirmiş, Hrıstiyanlığıda tamamen dünyadan çekilerek mistik bir din olmasıyla eleştirmiştir. İslamın ise hem dünya hem ahrete hitap eden daha rasyonel bir din olduğundan bahseder. Maksizmi ve İngiltere merkezli angilasakson düşüncesini eleştiren Begoviç üçüncü bir yol olarak insanlığın İslami olması gerektiğinden bahseder. Batıdaki gelişmeyi kabul etmekle beraber ahlaki ve kültürel olarak kurtuluşun ancak islamda olacağını bahseder.
İslami Deklarasyon isimli eserinde ise Müslümanların yakın bir gelecekte var olmak için İslami yenilenmeye ve Kuran-ı Kerim’i daha sıkı bir şekilde okumaya çağırır. Begoviç’ e göre İslam bir inanç ve yasa bütünlüğü, terbiye, güç, idealler, maslahatlar ve maneviyata sahip bir toplum ile devlet ve özgür irade ve kuvvet oluşu şeklindedir. İslami düzen İslam toplumu ve İslam otoritesi olarak iki temel üzerine kurulur. İslami bir yönetim sadece Müslümanların çoğunluklu olduğu yerde icra edilebilir. Begoviç’ e göre İslamın bireyin kişisel hayatının tüm alanlarında ailede ve toplumda pratiğe dökülmesini vurgular. İslami düşünce yenilenmeli, Fas’tan Endonezya’ ya kadar bir İslam toplumu oluşturulmalıdır. Bir Müslüman Allah’ın adıyla ve İslamın onuru için ölebilir. Müslüman milletlerin İslam’a karşı olan hiçbir şeyi kabul etmemeleri gerekir. Müslümanlar birey olarak yaşayamazlar. Bir çevre, düzen ve bir toplum oluşturma gayreti içerisinde olmalıdırlar. Dünyayı ve kendisini değiştirmelidirler. Uyanan İslam daha adil bir düzen için her toplumda bayrağı ele almalıdır. İslami mücadele aynı zamanda cahilliğe haksızlığa, yoksulluğa karşı bir mücadeledir. İslami mücadelenin tabii bir fonksiyonu da Fas’tan Endonezya’ya Müslümanları dünya ölçeğinde bir araya getirmektir.
Görüldüğü gibi Begoviç evrensel bir İslam anlayışına sahiptir. Bu konuda Begoviç ile ilgili daha pek çok söyleyebiliriz. Biz bilge lider Aliya İzzet Begoviç’ i büyük bir mücadele adamı, örnek alınması gereken bir lider olarak rahmetle anıyor ve kendisini en iyi anlatacağını düşündüğümüz üç cümlesi ile seminerimizi bitiriyoruz.
“Hayat inanan ve Salih amel işleyenlerin dışında kimsenin kazanamadığı bir oyundur.”
“İslam korkakların değil cesur ve atılgan Müslümanların sırtında yükselecektir.”
“Ben bir müslümanım ve öyle kalacağım. Çünkü İslam benim için güzel ve asil olan her şeyin adı, dünyada ki Müslüman halklar için ise iyi bir geleceğin umudunun onlar için onurlu bir özgür hayatın, kısacası benim inancıma göre uğrunda yaşamaya değer olan her şeyin adıdır.”
Rabbim Aliya’ya ve biz Müslümanlara rahmetini esirgemesin.”
Seminer, katılımcıların sorularına verilen cevapların ve katkı mahiyetindeki kısa konuşmalarının ardından sonra erdi.