Gerçeğin başı ters dönmüş... Ikın ıkın çıkmıyor dışarıya. Acılar çekiliyor, bağırış, çağırış...
1990- 2010 yılları arasında bu ülkede tam olarak neler yaşandı?
Doğumuna yardım edin gerçeğin. Polisten, savcılardan, mahkemelerden mi şikâyetçisiniz. Onların kaba saba bulduğunuz yöntemlerine işi bırakmadan siz anlatın.
Bu 30 yıl boyunca iktidarlar yıkıp devirmeyi, devlet adamcılık oynamayı, istihbarat savaşlarında ön saflarda dövüşmeyi, patronlarını daha zengin yapmayı, askerin, MİT’in, polisin sözcüsü olmayı, ideolojilerini mesleğine tercih etmiş tüm gazeteciler...
Gazetecilikten hepinize af çıktı.
Yeter ki anlatın bize bu 30 yılda duyup da yazmadıklarınızı, bilip de anlatmadıklarınızı, kasalarınızda gizlediklerinizi, o gizli görüşmeleri, çalan telefonları...
İddianamelerde, dava dosyalarında aramaktan sıkıldık gerçeği. En saf haline, bizi en şaşırtacak, hayal kırıklığına uğratacak haline bile hazırız. Yeter ki gerçek olsun.
Siz sustukça gerçeğin doğum sancılarında insanlar harcanıyor, insanlar ölüyor. Anlatın bize; bugün var mı yok mu diye herkesin birbirine girdiği darbe hazırlıklarını. Medya patronlarını sırayla kabul eden Şener Eruygur’u... Hurşit Tolon’u, Çetin Doğan’ı...
Adı “Mehmet Eymür’ün, Mikdat Alpay’ın, Şenkal Atasagun’un adamı” diye geçen gazetecileri... Bazı gazetecilere Genelkurmay arşivlerinin nasıl açıldığını...
Bugün sanki üzerinden 5000 yıl geçmiş gibi, kırık toprak tabletlerden okumaya çalışıp, toprağı kazarak ortaya çıkardığımız bu çok yakın tarihimizin, Türkiye’nin en büyük gazetesinin genel yönetmeni olarak birebir tanığısınız Ertuğrul Bey.
Darbe günlüklerinden biliyoruz ki patronunuz askerlerin çağırıp “Birinci sayfanıza türbanlı kadın resmi koymayın” diyeceği kadar bir mesafesizlikteydi. Çaresizlikten, güç dengeleri öyle olduğu için... Artık hiçbir önemi yok. Sonuç olarak Özden Örnek’in, Mustafa Balbay’ın günlükleri, Nokta dergisi, T24 sitesi olmazsa Kuvvet Komutanlarının sizi karargâhlara çağırıp, hükümeti devirmek için yardım istediğini bilmeyecektik.
Yazmadınız çünkü. Bir gazeteci olarak o görüşme bittiği anda yapmanız gereken şeyi şimdi yapın. Bugün o tekliflere karşı patronunuzun kayıtsız kalmasıyla övünerek, solcuların, Sırrı Süreyyaların, Radikal İki yazarlarının arkasına saklanarak, o günlerin gerçeklerini ortaya dökmek için açılan ve ağır aksak devam eden davalardaki açıkları yakalayarak tarihin üzerinize yüklediği bu sorumluluktan kaçamazsınız.
Balyoz davasında gösterdiğiniz titiz ve adil gazeteciliği, bütün bu işler olup biterken büyük bir gazetenin temsilcisi olarak bulunduğunuz Ankara’da gösterseydiniz, Sarıkız’ı, Ayışığı’nı okumak için 2007 yılında Nokta dergisini beklemek zorunda kalmazdık Sedat Bey.
Şener Eruygur’un neredeyse açıktan yaptığı ihtiraslı darbe hazırlıklarını, gazetecilerle, gazete patronlarıyla istişare toplantılarını, Hilmi Özkök ile Çetin Doğan kavgasını ilk sizden okumuş olurduk.
Kimse konuşmadığı için 717 gündür Mustafa Balbay tutuklu. Ya da şöyle söyleyelim: 717 gündür o gazeteciler sessiz. Günlüklerinde Balbay’ı en zor durumda bırakan Şener Eruygur’la darbe istişare toplantısına katılan diğer gazetecilerden bahsediyorum.
Balbay’ın günlüklerinden hatırlayalım: Tarih 10 Şubat 2004, saat 17:15-20:00 arası, yer Etimesgut Jandarma Eğitim ve Spor Tesisleri (JEST)
Jandarma Komutanı Şener Eruygur’un “Arkadaşlar şöyle biraraya gelelim, ne oluyor, ne yapabiliriz, enerjimizi nasıl birleştirebiliriz, bir konuşalım dedim... hepimiz farklı yerlerde aynı şeyleri düşünen insanlarız ama, gücümüzü birleştirmediğimiz için bir sonuç alamıyoruz... benim düşüncem şu..... Mesela siz öncülük etseniz, burada üç kişi bir araya geldi, bu on olur, sonra 20 olur... Derneklere yön verilir... toplumu biraz duyarlılığa sürüklemek lazım..öte yandan da bu iktidar yapacağı her şeyi yapıyor..” dediği,
Gazetecilerin “Sizin bir numara ile sizin kafanızdakileri yapmak çok zor... önce orada bir şey yapmak lazım”, “Biz darbe falan yapın demiyoruz ama, şöyle bir duruş paşam... o yok, o kalmadı... o zaman da her şey havada kalıyor.”, “Şöyle bir senaryo düşünüyorum... Şimdi siz de söylediniz kuvvet komutanları blok, 4 kişi... Altında ordu komutanları, orgeneraller, korgeneraller blok, onun altında tümler, tuğlar blok, hepsi bir araya gelse ve dese ki; sizinle olmuyor... İşte Kara Genelkurmay olur, siz Karaya geçersiniz, İzmir’deki Jandarma olur, İstanbul’dakini de artık ne yaparsanız..” diye akıl verdiği o toplantıya katılan diğer gazetecilerden...
Mustafa Balbay’ın üç yıla yaklaşan haklı adalet talebi için vicdan yazısı yazmış mıdır onlar da? Bilmiyoruz. Çünkü 717 gündür gerçeğin ortaya çıkması, masum olduğunu düşündükleri Balbay’ın kurtulması için kıllarını kıpırdatmadılar. Çıkıp “hayır öyle değil böyleydi” demediler.
Gerçeğin doğumuna bir el atın artık.
Savaşa, ölüme, iktidar oyunlarına, istihbarat savaşlarına bu kadar malzeme olduğu yeter bu gazete kâğıtlarının...
Artık temiz bir sayfa ve dokuz sütuna da bir manşet gerek: Herkes bildiklerini açıklıyor...
yildirayogur@gmail.com
TARAF