Bilal’e düşen nedir, Ebubekir’e düşen ne?

Mehmet Göktaş, Gazzeli kardeşlerimizin yaşadıkları katliam ve zulme rağmen izzetli duruşlarında sebat etmelerini, geçmiş tarihten örneklerle anlatarak günümüzde de aynı durumların yaşandığını aktarıyor.

Mehmet Göktaş/Doğru Haber

Bilal’e düşen nedir, Ebubekir’e düşen ne?

Bilal’e düşen “ahad, ahad” demektir.

Bilal’e düşen, kızgın çölde üzerine konan büyük kayaların altında şehadet parmağını kaldırarak “Allah birdir!” diye haykırmaktır.

Ebubekir’e düşen ise onu zalim efendilerinden satın alarak kölelikten azad etmektir. (Allah ikisinden de razı olsun)

Ama burada gözden kaçırılmaması gereken bir ince nokta vardır;

Bilal hiçbir zaman Ebubekir’in gelip kendisini kurtaracağını var sayarak “ahad ahad” diye hakkı haykırmamıştır. “Nasıl olsa Müslüman kardeşlerimden varlığı yerinde olan birisi gelip beni bu kırbaçlar altında inlemekten kurtarır” beklentisinde olmamış, hatta bunu aklının ucundan bile geçirmemiştir. Bu işin sonunda pekâlâ ölümün de olabileceğini var sayarak yükümlülüğünü yerine getirmiştir.

Ebubekir’e düşen ise Ebubekirliğini yapmaktır ve nitekim yapmıştır da.

Gazze’yi, Gazzeli kardeşlerimizi anlamaya çalışıyorum ama varıp bir noktada tıkanıyorum. Sonunda şu kanaate varıyorum; Gazze’yi anlamak için kesinlikle şu anda Gazzeli olmaktan başka çıkar yol yoktur. Anlıyoruz ki onlar şu anda Gazzeli olmanın gereğini yapmaktadırlar. Bu işin Ebubekir’i olsa da olmasa da onlar yükümlülüklerini yerine getirmektedirler.

Aslında bu olayı Firavunun sihirbazları üzerinden çok daha iyi anlayabiliriz. Herkesin toplandığı o büyük meydanda yapılan yarışma sonunda sihirbazlar iman ederek secdeye kapanmışlar; “Biz âlemlerin Rabbine, Musa’nın ve Harun’un Rabbine iman ediyoruz!” demişlerdir. Firavun; “Demek benden izinsiz iman ediyorsunuz ha!” diyerek sihirbazları ölümle tehdit etmiş, ellerini ve ayaklarını çaprazlama keserek ağaçlarda sallandıracağına dair yemin etmiştir.

Bu noktada dikkatlerden kaçan bir nokta var; Sihirbazlar burada Hz. Musa Aleyhisselam’a dönerek kendilerini Firavundan kurtarmalarını istememişler.

“Ey Musa, demin gösterdiğin o asa ve benzer bir mucizeyle bizi şu Firavundan kurtar!” dememişler, kesin olarak öldürüleceklerini bilerek imanlarını haykırmışlar,

“Bize gelen bunca apaçık delillere ve bizi yaratana karşı asla seni tercih etmeyeceğiz. Artık sen neye hükmedeceksen et; ama sen ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin…” (Taha suresi, 72)

Bütün bunları Gazzeli, Filistinli kardeşleri anlama adına söylüyorum, bilmem ne kadar anlayabiliriz, Bilaller işte meydanda, Ebubekirler nerede, biz mi olmalıyız, biz değilsek kimlerdir? 

Selam ve dua ile

Yorum Analiz Haberleri

"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye