Abdullah Muradoğlu / Yeni Şafak
Biden cephesinde yeni bir şey yok…
ABD Başkanı Joe Biden “Amerikan Kongresi”nin iki kanadındaki birçok Demokrat’ın baskısıyla 8 Şubat’ta bir genelge(Ulusal Güvenlik Memorandumu) yayımlamak durumunda kalmıştı. Amerikan silahlarını alan ülkelerin uyması gereken standartları belirleyen genelge, bu standartlara uyulup uyulmadığına dair Kongre’ye yıllık bir rapor sunmasını gerektiriyordu. Genelge ABD silahlarını kullanan ülkenin uluslararası hukuka uyduğunu göstermesini, insani yardımların ulaştırılmasına müdahale etmemesini yahut engel olmamasını içeriyordu.
Genelge alıcı ülkeden, yani İsrail’den standartlara uygun davranacağına dair 45 gün içerisinde “yazılı güvence” istiyordu. Bu güvencenin verilmemesi halinde savunma malzemelerinin transferinin durdurulacağı ve daha başka yaptırımların uygulanabileceği belirtiliyordu. İsrail Mart ayı ortalarında ABD Dış İşleri Bakanlığına genelgede belirtilen hükümleri ihlal etmediğine dair yazılı güvence verdi. Tabii ki İsrail’in güvencesi kağıt üstündeydi.
İsrail’in güvence vermesinden bugüne kadar Gazze’de değişen hiçbir şey olmadı. İsrail bu süre zarfında yüzlerce yardım görevlisini ve binlerce masum insanı katletti. Ancak ABD Dış İşleri Bakanlığı 1 Nisan günü aksi yöndeki kanıtların varlığına rağmen İsrail’in söz konusu genelgenin hükümlerine uygun davrandığını kabul etti. Aynı gün İsrail, uluslararası gıda yardımı yapan Washington merkezli sivil kuruluş “World Central Kitchen”a (WCK) ait üç aracı Gazze’de füzelerle vurarak 7 gönüllü çalışanını öldürdü. Netanyahu WCK araçlarının kasten vurulmadığı yalanını savunurken Biden Yönetimiyse yine kafasını kuma gömmeyi seçti.
17 Demokrat senatör İsrail’in “Şubat memorandumu”na uyacağına dair verdiği güvencelerin ne inandırıcı, ne de güvenilir olduğu konusunda Dış İşleri Bakanlığını uyarmıştı. Senatör Bernie Sanders yaptığı açıklamada “Dışişleri Bakanlığı’nın tutumu ABD hukukuyla alay etmektir.... İsrail’in uluslararası hukuku ihlal etmediğini ya da ABD’nin insani yardımlarına müdahale etmediğini iddia etmek saçmalıktır” diyordu. WCK’ye saldırının ardından konuşan Senatör Chris Van Hollen ise Biden’ın İsrail’i caydıracak nitelikte politika izlemesini istiyordu. İsrail’e artık silah gönderilmemesi gerektiğini belirten Hollen, “Aylardır Başkan’ın Netanyahu hükümetinden taleplerde bulunduğu, onların bu talepleri görmezden geldiği ve bizim daha fazla 2 bin kiloluk bomba gönderdiği bir durumla karşı karşıyayız” diye konuşuyordu.
Kısa bir süre önce Biden Yönetimi’nin Kongre’ye bildirimde bile bulunmadan İsrail'e 25 adet F-35 ve uçak motorunun satışına, ayrıca 1800 adet MK84 güdümsüz bomba ile 500 adet MK82 güdümsüz bomba gönderilmesine onay verdiği ortaya çıkmıştı. Senatör Van Hollen bu transfere dikkat çekiyordu. Diğer yandan ABD Kongresi’nin 37 Demokrat üyesi de Biden Yönetimi’nin İsrail’e silah transferlerini durdurmasını talep eden bir mektuba imza attı. Mektupta “Yardım çalışanlarına yönelik son saldırı ve giderek kötüleşen insani kriz ışığında, bu silah transferlerinin onaylanmasının haksız olduğuna inanıyoruz” denilmekteydi.
Mektuba imza atanlar arasında Temsilciler Meclisi eski Başkanı Nancy Pelosi de yer alıyordu. Uzun yıllar Meclis Demokratları’nın liderliğini yapan Pelosi İsrail’e kayıtsız şartsız destek konusundaki iki partili işbirliğinde oynadığı rol ile tanınıyor. İsrail’in Washington’daki en eski dostlarından Pelosi’nin İsrail’e silah transferlerinin durdurulmasını içeren mektuba imza atması dikkat çekiciydi. 1987’den beri Vekil olan Pelosi, Biden’ın da en yakın müttefikidir.
Demokratlar’ın en kıdemli Vekil ve Senatörlerinin gösterdikleri tepkilere rağmen Biden Yönetimi’nin İsrail’e silah transferlerini sürdürmekte ısrarlı olmasıysa gayet manidar. Beyaz Saray sözcülerinden John Kirby bir televizyon programında yaptığı bir açıklamada “WCK”ye yönelik İsrail saldırısını incelediklerini, ancak herhangi bir sonuca varmadıklarını belirtiyordu. Kirby’nin net olduğu konu, İsrail’e silah akışının devam etmesiydi. İsrail’in sadece operasyon yürütme biçiminde değişiklikler yapması gerektiğini belirten Kirby, bu değişikliklerin gerçekleşmemesi durumda Biden Yönetimi’nin nasıl bir tutum alacağınıysa söyleyemiyordu.
Son gelişmeleri dikkate alarak söylemek gerekirse içeride köşeye sıkışan Netanyahu savaşı genişletmek ve Biden’ı da savaşın içerisine çekmek istiyor. Kasım’daki seçimlere hazırlanan Biden ise Netanyahu nezdinde karşılığı olmayan muğlak sözlerle sadece zamana oynuyor.