Burhanettin Duran / Sabah
Biden’ın göstermelik eleştirisi ve aşırı sağın yeni yükselişi
Gazze'de ateşkes çağrısı giderek güçleniyor. ABD'nin geçen hafta BM Güvenlik Konseyi'nde Gazze kararını tek başına veto etmesinden sonra BM Genel Kurulu bu salı günü harekete geçerek "acil insani ateşkes" kararını 153 lehte oyla (10 aleyhte ve 23 çekimser) kabul etti. Ekim ayındaki benzer bir Genel Kurul kararında 120 lehte, 14 aleyhte ve 45 çekimser oy kullanılmıştı. Son karar, bağlayıcı olmasa da artık Batılı devletlerin de Gazze'deki katliama sessiz kalamayacağı bir noktaya geldiğini gösteriyor. İsrail katliamının sivil ayırt etmeksizin sürmesi ve halkların tepkisi üzerine devletler tavırlarını değiştirmek zorunda kalıyor. Çekimser konumdaki ülkelerin çoğunluğu lehte oy vermeyi seçerken İsrail'e koşulsuz destek veren ülkelerden Almanya ve İngiltere çekimser pozisyona geçti. ABD ve İsrail'in yalnızlığı pekişirken Biden yönetiminden yeni açıklamalar geldi. Ocak ayından itibaren seçim sürecinin başlayacağı ABD'de Başkan Biden'ın güveni yüzde 37'lere düşmüş durumda. İstihdamın çok iyi durumda olduğu bir dönemde bu düşüşte Gazze'deki katliama göz yumulması öne çıkıyor. Nitekim Biden, önceki gün çalışanları tarafından Beyaz Saray önünde protesto edildi. Özellikle Müslüman, genç ve siyahi seçmen gruplarının tepkisi büyürken Biden, Netanyahu hükümetini eleştirir gözükerek tepkileri dindirmeye çalışıyor. Biden önce İsrail'in Gazze'deki bombardımanında "ayrım gözetmediğini" gündeme getirdi. Daha sonra Netanyahu hükümeti ile ilgili olarak "O iyi bir dost ama bence değişmek zorunda. İsrail'deki bu hükümet onun hareket etmesini çok zorlaştırıyor" ifadesini kullandı. Biden, Netanyahu'nun sağcı hükümetinin Filistinliler için iki devletli bir çözümü desteklemeyi reddederek İsrail'in Hamas'a karşı yürüttüğü askeri harekâta verilen uluslararası desteği bozma riski taşıdığını" belirtti.
***
Netanyahu'nun cevabı ise uluslararası desteğin düşmesini umursamadığı ve zafere (Hamas yok edilene) kadar devam edeceğini açıklamak oldu. Biden sorunu "en muhafazakâr hükümet" diye nitelediği aşırı sağcı bakanlarda görse bile Haaretz'de çıkan birçok yazıda işaret edildiği üzere asıl sorun iki devletli çözüme diğerleri gibi, karşı çıkan Netanyahu'nun kendisi. "İsrail'in Oslo hatasını tekrarlamasına izin vermeyeceğim" cümlesi başka bir anlama gelmiyor. Netanyahu'nun işgalci yerleşimcilerden sorumlu bakanlığın bütçesini 33 milyon euro'dan 135 milyon euro'ya çıkarmasının da anlamı açık. Dahası, Biden'ın tabirleri de çok hafif kalıyor: "Netanyahu'nun hükümeti muhafazakâr olmaktan çok uzak. Devrimci, sağcı, radikal, mesihçi, rejim darbesi yapan ve toprakları ilhak etmeyi hayal eden bir hükümet."
Elbette Biden'ın Netanyahu'yu güya eleştirdiği konuşmada "Ben bir Siyonistim. İsrail olmasaydı, dünyada güvende tek bir Yahudi olmazdı. İsrail, Hamas'tan kurtulana kadar askeri yardım sağlamaya devam edeceğiz" cümlelerini kullanması İsrail ordusuna devam onayı vermektir.
***
Biden'ın bu tür eleştirileri İsrail'in katliamlarını engellemiyor. İsrail ordusunun operasyonu daha hızlı ve dikkatli yapması yönündeki dudak ucu uyarıdan öte geçmiyor. Halbuki ateşkese hayır diyen ABD'nin normlara ve değerlere ihanet ettiğini bütün dünya daha net görüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "daha adil bir dünyanın ABD ile kurulamayacağını" söylerken işte bu üzerinde çok konuşulması gereken sefalete işarete ediyor. Ve Dışişleri Bakanı Fidan'ın "Şu anda Gazze'de ateşkes ile katliam arasında sadece ve sadece ABD duruyor" cümlesi de aynı gerçekliği anlatıyor. Gazze'deki katliamı durdurmamak ve İsrail eleştirilerini antisemitizm diye mahkûm etmek Batı dünyasının derin krizi... "Antisemitizmi önleyelim" bahanesiyle "özgür Filistin" demeyi yasaklamak Batı şehirlerinde tehlikeli bir ortam oluşturuyor. İslam karşıtlığı ve cadı avı güçlenirken aşırı sağ İsrail'e destek adına Batı demokrasilerini esir alacak yeni bir atılım içerisine giriyor. Güvenlik Konseyi'ndeki ateşkes oylamasında tek veto oyu kullanan ABD'nin bu gidişata dair kritik bir sorumluluğu olacak.