Doğan medyanın patronu Aydın Doğan, Başbakan’ın ifşaatlarından sonra karşı atağa geçti..
Bence en önemli cevaplarından birisi de, aynı zamanda ciddi bir karşı çıkış olan “Bizim medya grubumuz biat etmez” açıklaması idi.
Bana soracak olursanız, Aydın Doğan bu karşı çıkışında samimi olsa, kendisi hakkındaki tüm eleştirilerimi yırtar atar, “Helal olsun sana. Demek ki dik duruş sergileyecek kadar dürüstsün” derdim.
Ama acaba gerçekler öyle mi?
Gerçekten Aydın Doğan medyası, biat etmez mi?
Gerçekten Doğan medyası boyun eğmez mi?
Gerçekten Doğan medyası, zaman zaman iktidar lehine, zaman zaman da iktidar aleyhine açık bir kampanyanın içinde olmaz mı?
Gerçekten; askeri makamlardan gelen haberlere, “Biz bunu inceleyip, sonra yayınlayacağız. İncelemeden haber yapamayız” diyebilir mi?
“Güldürmeyin bizi” diyorsunuz değil mi?
Ben de aynı kanaatteyim.
Ama, belki gerçekleri tam keşfedemeyenler olabilir düşüncesi ile, Doğan medyanın biat edip etmeyeceği konusuna, son olay üzerinden bir yaklaşalım..
Ve hemen soralım; “Aydın Doğan, biat etmeyecek idiyse, Başbakan’a niye gitti?”
Öyle ya, bir insan, birisinin kapısına gidip, ondan bir ricada bulunurken, yanında bulundurduğu köpeği, ricada bulunulan şahsa sürekli havlarsa, “Sus be köpek” demez mi?
Bu “Sus be köpek” demek de, aslında biat etmenin bir değişik versiyonu değil mi?
Teşbihte hata olmaz derler.. Kimseye hakaret etme niyetim yok.
Ama gerçek de aynen bu değil mi?
Aydın Doğan, Başbakan’dan rafineri izni isteyecek, ama bu sırada gazetelerinden Başbakan’a “yolsuzluk yaptı” diye saldırılacak.. Böyle bir şey olabilir mi?
Tabii ki olamaz.
Rafineri izni istenirken saldırılar durdu.. İzin verilseydi, saldırılar yine durmaya devam edecekti. İzin verilmedi, “atış serbest” talimatı geldi..
Olay bu!
Lütfen, kimse bu halkı enayi yerine koymasın!
Aydın Doğan, Başbakan’a gidip, “Aaa Tayyipçiğim de burada imiş. Nasılsın Tayyipçiğim, iyi misin? Bize şuradan bir rafineri ruhsatı verebilir misin yaa.Versen de olur, vermesen de olur yani! Haa Tayyipçiğim, bana ruhsat verirsen, kendi lehine haber de bekleme benden. Ben yine elime gelen haberi yaparım. Senin lehine imiş, aleyhine imiş, benim için hiç önemli değil. Ben işime bakarım. Bana ruhsat verdin diye, haber kıyağı beklemek de yok haaa!” demek için mi gitti?
İşin doğasına aykırı bu iş.
Bir medya patronu gidecek, Başbakan ile görüşecek..
“Benim elimde 2.5 milyar dolar var. Ne yapacağım ben bu kadar parayı yaa.. Saklamak bile dert.. Bir şeyler yapmak lazım. Bu paraya para katmak lazım?” diye kas kas kavrulacak..
Başbakan’dan yeni iş imkanları için destek isteyecek.
Patronun kabulüne göre rafineri, karşı tarafın iddiasına göre hem rafineri hem de Hilton için taleplerde bulunacak..
Ama Başbakan’a hiçbir şey vermeyecek, verme teklifinde bulunmayacak!
Olacak iş mi bu?
Hani rektör olmak için, birkaç yıl önce icat edilen bir uygulama var.. YÖK, tüm rektör adaylarını mülakata alıyor ya..
Rafineri ruhsatı vermek için de, “Başbakan, iş adamlarını mülakata alır” diye bir yönetmelik çıkartılır, anlarım.
“Bu işin yönetmeliği var kardeşim, tabii ki rafineri ruhsatı isteyen Aydın Doğan’ın, yönetmelik gereği gidip Başbakan’la görüşmesi gerekiyor” diyeceğim. Ama böyle bir yönetmelik yok.
Böyle bir “görüşme” zorunluluğu, mevzuattan kaynaklanmadığına göre, AydınDoğan’ın da Başbakan ile görüşmesinin bir gereği yok!..
Zorunluluk olmadığı halde gidip Başbakan ile görüşüyorsanız, ondan bir şey isteyecekseniz, karşılığında da herhalde bir şey teklif edeceksiniz demektir.
Tek taraflı olur mu bu işler? “Hep bana hep bana!” olur mu hiç?
Değil mi sayın Doğan?
O zaman söyleyin bakalım, Başbakan size “Rafineri ruhsatını veririm” deseydi, karşılığında siz ne verecektiniz?
Herhalde çıkarıp cebine 5-10 milyon dolar koyacak haliniz yok.. Ne Tayyip bey kabul eder böyle bir teklifi.. Ne de siz cesaret edebilirsiniz..
O zaman Doğan, Başbakan’a niye gitti? Ne teklif etmek üzere gitti?
İsteyeceği şey, üç aşağı, beş yukarı belli oldu..
İstek belli olduğuna göre, bir de karşılığını açıklasınlar ya..
İstek kabul edilseydi, ne verilecekti?
Eee, bunu anlamak için, dâhi olmaya gerek yok..
Bakarsınız geçmişteki yayın çizgilerine.. Zikzaklara.. Bir destek, bir köstek numaralarına..
Keşfedersiniz; ruhsat verilseydi, karşılığının ne olacağını..
İşte ona, biz “Biat” demiyor muyuz arkadaşlar!
Nasıl da bildim ama..
Bildim değil mi..
“Biz biat etmeyiz” diyenler, aslında çantalarında, “biat mektubu” ile gittiler Başbakan’a..
Teklifi kabul etseydi Tayyip bey, “biat mektubu” verilecek ve bizim ruhumuz bile duymadan (Daha doğrusu iddiaları sadece söylenti şeklinde dillendirerek, ama somut belge sunamadan) devam edecektik hayata..
Ha bu arada, soralım Aydın Doğan’a, “Siz bu görüşmeyi, o çok kullandığınız ‘şeffaflık’ içinde mi yapmıştınız?”
Kapalı kapılar ardında idi, değil mi görüşmeniz?..
Niye basına duyurmadınız?
Hadi bize haber vermediniz, kendi yanınızda çalışanlara niye haber vermediniz? “Biat mektubu”nu görmelerinden mi korktunuz?
Vakit gazetesi