HAKSÖZ-HABER
Özgür-Der Beykoz Şubesi aylık seminer programları Çarşamba akşamı Hıdır Orhan tarafından sunulan "Vahiy Olgusu Ve Peygamberlik" başlıklı oturumla devam etti.
Öncelikle vahiy ve peygamberlik konularına ve tanımlarına değinen Orhan, vahyin hususi anlamına ilişkin Kur’an vahyine ilişkin bilgiler aktardı.
Orhan’ın anlatımında öne çıkan kimi hususları şöyle sıralayabiliriz:
- Kur’an vahyi; Allaha ait sözün, kelamın, seçilmiş melek elçi (Ruhul Kudüs/Cebrail) vasıtasıyla insanlar içinden seçilmiş bir elçiye (Peygamber) bir amaca, gayeye matuf olarak iletilmesiyle gerçekleşmiştir.
- Vahiy Allah'ın yüce katından ve yüksek ilahi bilgi düzeyinden, lafız ve kavramlara dönüştürülerek, Peygambere ulaştırılmıştır.
- İnsanda var olan, yaratılıştan kendisine verilen aşkın bir güce inanma eğiliminin, doğruyu arama çabasının sağlıklı adresi, Peygamberler aracılığı ile insanlara gelen vahiy olgusudur.
- Fıtrat olarak hakikate ve hakikatin varlığına inanmak, onu aramak insan doğasında yerleşiktir. Bundan başka olarak, insanın sınırlı, sonlu olması, şu koca kainatta işgal ettiği mevkinin küçüklüğü, evrenin yapısı, işleyişi gibi pek çok husus, insana kendi dışında birinin olduğunu hatırlatmakta ve o “gizli varlık”ı duyma isteğini ona, şahsına, duyumsatmaktadır.
- İnsandaki bu anlam arayışının en sağlıklı kanalını vahiy ve peygamberlik tesis etmektedir. Doğrudan insanı var edenden gelen söz konusu bu mesaj ve yine onun görevlendirdiği elçiler, insanın doğasına konan hakikati arama potansiyeli ile uygun ve uyumlu bir buluşmaya varınca, yaratılış da anlamına kavuşmuş olmaktadır.
- Esasen, yaratılış gayesini ve sorumluluklarını hatırlatıp doğru yolu göstermek, bizatihi Yaratan’ın kendi üzerine aldığı bir iştir; sorumluluktur. "İnsan kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanıyor?" (Kıyamet-36)
- Peygamberlik burada sadece postacılık değil, Rabbinden indirileni tebliğ etmek, mesajları pratiğe döküp örnek ve önderlik etmektir. Bu meyanda onlar uyarıcı ve müjdeleyici olarak görevlendirilmişlerdir. “Bize ne müjdeleyici peygamber geldi, ne de bir uyarıcı demeyesiniz diye” (Maide-19)
- İlk insan ve Peygamberden (Adem as) son Peygamber Hz. Muhammed'e (as) uzanan kadim İslam geleneğinin ve tevhid mücadelesinin bu günkü müntesipleri bizleriz. Bu mücadelenin sürdürülmesi hem kendimize, hem de Rabbimize karşı sorumluluğumuzun ve imanımızın bir gereğidir.
- Aslında insan ya ilahi vahye kulak verip haddini bilir ya şeytanın vesvesesine kulak verip haddini aşar ve nefsine zulmeder. İnsan ya Rasullerin yolunda yürür ya da türedi lider ve izm lerin yolunda yürür ve şeytanın taraftarı olur.
- Atamız ilk insan Adem'in (as) yaptığı kural ihlalinden sonra Rabbine tövbe edip istikameti bulmuşken, hakkına rıza göstermeyen Kabil, kardeşini öldürmüş ve kendisine bazı gerekçeler üretmişti. Yaratılışında hiç bir söz sahibi olmayan insan, Yaratıcı’nın koyduğu kuralları ihlal etmiş ve kendisine göre kurallar koymaya kalkmıştı. Böylece yeryüzünde hak ve batıl mücadelesi başlamış oldu.
- Allah ve Resulleri dar-u selam’a/ barışa çağırırken, şeytan ve taraftarları küfre ve kaosa çağırır. Hakkın iktidarı, barış ve adalet; batılın iktidarı ise zulüm, isyan, günah ve sömürü getirir.
Program, Orhan'ın "Rabbim bizleri bizden önceki salihlerin yoluna iletsin" duası ve soru-cevap kısmıyla sona erdi.