Beykoz'da "Filistin Direnişimiz ve İşgalci İsrail" Semineri

Özgür-Der Beykoz Şubesinin, her ayın son çarşambası düzenlediği programların bu ay ki başlığı: "Filistin Direnişimiz ve İşgalci İsrail" idi.

Dernek binasında gerçekleştirilen etkinliğin konuşmacıları ise Haksöz Dergisi yazarlarından Güney Uzun ile Beykoz Özgür-Der Şubesinden Mustafa Şahin oldular . Dinleyicilerin arasında özellikle gençlerin olması ve Filistin davasını sahiplenmeleri dikkat çekici idi. Güney Uzun ve Mustafa  Şahin sırasıyla Filistin Davasının tarihsel serüveni ve bu günkü durumu üzerinde sunumlarını yaptılar.  Konuşmacıların sunumlarından sonra dinleyicilerin soruları katılımcılar tarafından cevaplandırıldı. Filistin Davasının sadece Filistin’de yaşayanların ya da Araplar'ın değil, bütün ümmetin davası olduğu belirtilen programda, özetle şunlara temas edildi:

Hz. Muhammed'in Medine'ye hicretinden sonra kıblenin Kabe'ye yöneltilmesine kadar bütün Müslümanların namazda yöneldikleri ilk kıbleleri Kudüs-Mescidi Aksa idi. Hz. Muhammed'in, Mekke'de,  bazı alametleri görmesi için çevresi mübarek kılınmış Mescid-i Aksa'ya, mücize bir gece yolculuğu ile götürülüp şereflendirilmesi, Kudüs'ün Müslümanlar açısından önemini açıkça ortaya koymaktadır. Bölge M.Ö. ilk dönemlerde Kenan ülkesi olarak bilinirdi.  Bu topraklarda gerçek adalet ve hukuk Müslümanların hakimiyetleri ile kendini hissettirmiştir. Öyle ki bir dönem Haçlıların elinde esir kalan bu coğrafya Selahaddin Eyyubi tarafından yeniden kurtarılarak özgürleştirilmiştir. Bu günkü esaretinden de kurtulması uzak olmayacaktır. Bu gün Filistin topraklarını işgal eden İsrail'i ve Siyonizmi bilmek, düşmanı tanımak açısından önemlidir.

Siyonizm Ve Mesih Anlayışı : Yahudi anlayışında Mesih anlayışı önemli bir yer tutar.  Bu anlayışa göre Mesih ortaya çıkacak, yeryüzünde Allah’ın saltanatı başlayınca tüm milletler Yahudilere bağlanacak, köle olacaktır. İktidar olmayı Mesih’in gelmesine bağlayan Yahudi anlayışı Siyonizm düşüncesinin oluşumuna kadar sürmüştür. Bu yüzden olsa gerek Yahudi tarihi sahte Mesihlerle doludur. Örneğin Sabatay Sevi bunlardan biridir. Yahudiler için Siyon, Tevrat'ta güya Tanrı tarafından Yahudilere vaat edilmiş bir ülkenin adıdır. Kurucusu Macar Yahudisi olan, 1897 yılında Yahudi Devleti kitabını yazan gazeteci Theodor Herzl’dır. Özellikle Doğu Avrupa başta olmak üzere Avrupa ve Rusya'daki Yahudi düşmanlığına, anti-semitizme karşı  gelişmiştir.  Hareketin ilk temsilcileri sekuler Yahudilerdi. Siyonizmin doğuşunda 19. yüzyılda milliyetçilik akımlarının güçlenmesinin de etkili olduğu söylenir. Bu dönemde gelişen rasyonelizm akımlarının da etkisi ile Mesih olmadan da Yahudi yurdunun kurulacağı dillendirilmeye başlanmıştır. Bu gün bile gerçek Yahudilerle Siyonistler arasında bu konu ihtilaf konusudur.

Birinci Siyonist Kongresi. 29 Ağustos 1897 tarihinde İsviçre’nin Basel kentinde farklı görüş ve kesimlere mensup 200 civarında delege ile toplanır. Kongre de Siyonist Devlet kurma arzusu açıktan dile getirilmez. Bunun yerine Filistinde Yahudi yurdu oluşturma gibi daha yumuşak kelimeler kullanılır.Yahudilerin Filistin’e göçü için çalışmaların yapılması kararı alınır. Herzl kongre de alınan kararlar ışığında İsrail devletini kurmak adına diplomatik girişimlerde bulunur.  Bunun en önemlilerinden biri de II.Abdulhamit Han ile yaptığı görüşmelerdir. Bu görüşmelerde Osmanlının borçlarını ödeme, ekonomik yardım, yer altı kaynaklarını işletme, Ermeni propagandaları karşısında yardımcı olma karşılığında Filistin’de yerleşmelerine, yurt edinmelerine izin verilmesini ister. Bu teklif kabul görmez. Herzl Almanya ve Rusya'da da girişimlerde bulunur. Yahudi düşmanlığının had safhada olduğu Rus Çarı bu girişime sıcak bakar. Benzer şekilde Almanya da Yahudilerin Filistin’e göçüne sıcak bakmaktadır. Yine İngiltere de boş durmaz Siyonistlerden kendi siyaseti doğrultusunda yararlanma yollarını arar.

Balfour Deklarasyonu (2 Kasım 1917) :  İngiltere Dışişleri Bakanı James Balfour İngilterenin Filistin’de kurulacak Yahudi yurduna desteğini esirgemeyeceğini bildiren bir mektup kaleme alır. Bu Siyonizm için dönüm noktası teşkil etmektedir. İngilizlerin klasik stratejisi olan azınlıkların desteklenmesi  ve fitne çıkarılması stratejisi devreye sokulmuştur artık. Bu yıllarda ABD'de de yaşayan Yahudilerin başkanlık seçiminde Wilson’u desteklemesi ve sonrasında Onun da seçildikten sonra savunma ve savaş sanayi gibi kritik görevlere Yahudileri getirmesi Amerikan siyasetinde İsrail etkilerini açıkça ortaya koyar.

Balfour mektubundan 1 ay sonra 9 Aralık 1917 de İngiliz ordular Kudüs’ü ele geçirir. 1948 yılına kadar devam edecek İngiliz hakimiyeti Siyonistlerin Filistinde faaliyetleri açısından önemli kazanımlar sağlar. Öyleki İngilizler kritik görevlere Yahudi asıllıları atar. Yahudi göçü hızlı bir şekilde devam eder. 1917 de 84 bin olan Yahudi nufusu 1948 yılında 650 bin olur. İngilizler 1939 da dönemin savunma bakanı Mcdonald’ın Beyaz Kitabına kadar Yahudilerin göçüne sınırlama yapmazlar. 1939 sonrasında da  göç devam eder. Siyonistler İngiliz mandası sürecinde Yahudi ajansı ile birlikte üniversite, meslek örgütleri, tiyatro , hatta İşçi Partisi bu dönemde kurulur. İlk çeteleri sayılan, Haşomer, Hagana ve Irgun, Stern gibi örgütler de bu dönemde kurulur.

1936 da Yahudi göçlerine karşı Filistinliler ayaklanır. Bu ayaklanmayı 1938 de İngilizlerin sunduğu ve İsrail devletine kapı aralayan ve Filistin’de taksimi öneren komisyon raporu izler. Bu rapora karşı çıkan Araplar yine ayaklanır. 1939 yılına gelindiğinde artık 2.Dünya savaşı patlak vermiştir. Savaş arifesinde İngiliz karşıtı Almanya’ya sempati ile bakan Arapları yanlarına çekmek için İngiltere bir dizi karar alır. Bu taktiksel ve zorunlulukdan ileri gelir.

Filistin Topraklarının Paylaşımı: 1947 yılına gelindiğinde İngiltere sorunu BM devrederek  Filistin topraklarının Yahudi ve Araplar arasında paylaşımına dair karar alınmasını yol açar. 29 kasım 1947 de Filistin sorunu bağlamında  BM kararlarından biri olan 181 sayılı karar Siyonistlerin İsrail devletine onay çıkarır. Bu tasarı  öncesinde sadece Filistin topraklarının %6 sını elinde bulunduran Yahudilere Filistin topraklarının %56’sı verilir. Böylece emperyalizm iğrenç yüzünü bir kez daha göstermiş olur.

İsrailin Kuruluşu: 27 Kasım 1947 yılından İngilizlerin Filistin’i terk edecekleri tarih olan 14 Mayıs 1948 tarihine kadar sürede Siyonist örgütler bir çok kanlı eyleme imza atarlar. Siyonistler örgütler Arapları Yahudi bölgelerindeki topraklarını bırakıp kaçırmak için bir dizi katliama imza atarlar. Bunlardan en önemlisi Deir Yasin köyü katliamıdır. Bu kanlı baskında 250 müslüman öldürülür, tecavüze uğrar, köy yakılıp yıkılır. Bu katliam Siyonistlerin İsrail’i giden terör devletleri içinde kilometre taşlarından biridir. Şöyle ki Dönemin Irgun örgütü lideri Menahem Begin “Deir Yasin olmasaydı İsrail olmazdı” demişti.

İsrail devletinin kurulduğunun ilani ile birlikte bu durumu kabul etmeyen Arap devletleri kamuoyunun baskısı ile İsrail’e savaş ilan ederler. Özellikle ilk ateşkese kadar sürede Ürdün ve Mısır ordularının Siyonistler karşısında başarıları Yahudileri ve hamilerini korkutur. Ateşkes yapılması için büyük çaba sarf ederler. Ateşkes sonrasında toparlanan Yahudiler Filistin topraklarının dörtte üçünü ele geçirir. İsrail’in toprakları Kudüse kadar uzanır. Bu savaşın Arap devletlerinde etkileri de büyük olur. Öncelikle büyük bir hayal kırıklığı ve öfke ortaya çıkar. Sonrasında Mısır Başbakanı ve Ürdün Kralı suikast ile öldürülür. Mısırda Kral Faruk, Nasır önderliğinde Hür Subaylar darbesi ile  devrilir.

Suveyş Krizi -1956: Nasırın 1956 da Suveyş kanalını millileştirmesi üzerine İngiltere ve Fransa kendi menfaatleri için İsraili de yanlarına alarak Mısır’a saldırırlar. ABD ve Sovyetlerin baskıları sonucu askeri hareket siyasi boyuta taşınamadan sonlandırılır. İsrail Sina’yi işgal eder. ABD’nın baskısı ile çekildiği yerlere BM Barış güçü gelmesi şartı ile geri çekilir. Nasır Arapların nezlinde kahramanlaşır.

Altı Gün Savaşı – 1967: Mısır, kendi egemenlik haklarını ihlal ettiği gerekçesi ile Mavi Berelilerin Sina’dan çıkmasını ister. Aynı zamanda Tiran boğazını İsrail ulaşımına kapatır. Buna karşın 5 Haziran 1967 yılında harekete geçen İsrail Mısır,Ürdün ve Suriye’ye saldırır. İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan’ın önderliğindeki Siyonist işgalciler önemli başarı elde eder. Bunda İsrail’e her türlü yardımı esirgemyen ABD’nin payı büyüktür. Mısır bu savaşta 10bin askerini ve 340 uçağını kaybeder.  İsrail Bati Şeria, Gazze, Sina ve yukarıda Golan Tepelerini işgal eder. 1980 de Kudüs’ü ebedi başkentleri olarak ilan eder. Golan tepelerini 1981 de ihlal eder. Sina’dan ise ancak 1978 de imzalanan Camd David anlaşması ile 1982 de geri çekilirler.

Kasım 1967’de BM’lerde İsrail tarafından işgal edilen toprakların boşaltılmasını öngören 242 sayılı karar alınır.

Kıpur Savaşı 1973: İsrail karşısında yenilen Nasır 1970 de ölür. Yerine geçen Enver Sedat 6 ekim 1973 tarihinde Yahudilerin Kipur Bayramında Suriye ile birlikte İsrail’e saldırır. ABD’nın desteği ile ilk saldırı şokunu atlatan İsrail kısa sürede dengeyi sağlar. Arabuluculuk çabaları ile 11  Kasım 1973 de ateşkes ilan edildiğinde Mısır 1967 yılında kaybettiği toprakların küçük bir kısmını geri almayı başarır.

Camp David Görüşmesi: Enver Sedat ilk işe geldiğinde yönünü Batıya dönmüştü zaten. Ülkedeki Rus danışmanları göndermiş ABD ve Avrupa’ya yakınlaşmaya başlamıştı. Kıpur Savaşındaki başarısını da ön plana çıkartarak diplomatik girişimlere başlar. Bu bağlamda 1977 de İsrail’e gider ve Kneset (Yahudi meclisinde) konuşma yapar. İsrail Başbakanı Menahem Begin ile 1978 de Camd David’de imzalanan Barış anlaşması ile İsrail’i tanır. İsrail de 1967 de işgal ettiği Sina’dan çekilir.

Mısır Arap camiasından uzun süre dışlanır. Enver Sedat bunu hayatı ile öder. Tam da Kipur savaşının yıldönümü kutlamalarında öldürülür.

Lübnan Savaşı: Mısırın safdışı edildiği, Arap devletlerinin yenilgiye uğradığı bir konjonktürde Filistin’in umudu o dönem FKÖ olur. Ürdün’de Kara Eylül olaylarından sonra Lübnan’a sürülen Filistinliler  Lübnan üzerinden İsrail'e saldırılar düzenler. Buna karşın 6 Haziran 1982 de İsrail ordusu 40bin askerle Lübnan’a girer. Beyrut’a kadar ilerler ve kuşatır. Arafat Fransız ve İtalyanların korumasında Lübnan’nı terk eder. İsrail ise Güney Lübnan’ı 2000 yılına kadar işgal eder. Hizbullah’ın saldırıları karşısında bu tarihte geri çekilir.

Bu savaş süresinde Sabra Ve Şatilla katliami Gerçekleşir. Hristiyan Falanjistleri tarafından gerçekleştirilen katliamda 3bin Filistinli katledilir.  Bu katliama göz yuman, teşvik eden Ariel Şaron Beyrut Kasabı olarak alınacaktır artık. Lübnan savaşından sonra FKÖ’nün merkezi Tunus’a taşınır.

Birinci İntifada: 1987 ile 1993 yılları arasında devam etti. 1993 Ağustos ayında Oslo Anlaşması ile sona erdi. Genel grev, Gazze ve Batı Şeria’daki İsrailli kurumları boykot, ordu emirlerine karşı sivil itaatsizlik, İsrail yerleşkelerinde çalışmamak, İsrail ürünlerini satın almamak, vergi vermemek, Filistinli araçları İsrail ehliyetleriyle kullanmayı reddetmek, grafitiler yapmak, barikatlar kurma ve Filistin sınırları içindeki İsrail’e ait askeri binalara taş ve molotof kokteyli atmak, ayaklanma sürecinde gerçekleşen eylemlerdi. İntifada sürecinde 1087 Filistinli şehit edilirken, İsrail’in kaybı 160 idi.

25  Şubat 1994 tarihinde  Hz İbrahim camii katliamı yaşanır. Sabah namazında camiye gelen Yahudi siyonist 50 den fazla müslümanı şehit eder.

Oslo Görüşmeleri: İntifadanın İsraili zora soktuğu bir dönemde İzak Rabin ve Şimon  Perez Oslo için girişimde bulunurlar. 1993 de İzak Rabin ve Arafat tarafından imzalanan barış anlaşması basit bir temenniden ve Filistinlilere duvarlar, tanklar arkasında Gazze ve Eriha da özerklik tanımaktan öteye geçmez. Buna karşım FKÖ İsraili tanır. İzak Rabin ise 1996 yılında fanatik bir Yahudi tarafından öldürülür.

İkinci İntifada diğer adıyla Aksa İntifadası: 29 Eylül 2000 Cuma günü Arel Şaron Mescidi Aksa’ya provakatif bir ziyaret için ikinci kez geldi. Bu olay Aksa İntifadası'nın fitilini ateşleyen olay oldu. Meydana gelen çatışmalarda 7 Filistinli şehit olurken 200 Filistinli de yaralandı. 5 Yıla yakın bir süre devam eden bu İntifada sürecinde Filistinli direniş grupları özellikle şehadet saldırıları ile Siyonistlere ağır darbeler indirdiler. 2.İntifada sürecinde şehit edilen Filistinli sayısı 3000 iken, öldürülen İsrailli sayısı 1000’i buldu.

Filistin Direnişinin Önderlerinden bir kısmını burada zikredelim: İzzettin Kassam; 1931 yılından itibaren siyonizme ve hamisi İngilizlere ve Fransızlara karşı silahlı direniş örgütlerler. 1929 ve 1950 yılları arasında Filistin direnişinin liderliğini Hacı  Emin El Hüseyin üstlenir. İngiliz manda dönemindeki Arap ayaklanmalarının başını çekerler. Arafat ise, 1958 de bir grup arkadaşı ile El Fetih örgütünü kurar. Suriye de örgütlenirler. İsraile karşı suikast eylemleri yaparlar. Gerilla türü örgütlenmeye giderler. Arapların 6gün savaşlarında  yenilmesi  gerilla türü savaşları alternatif hale getirir. 1968 de İsrail saldırıları karşısında başarı elde eden Arafat Arap halkı ve devletler karşısında prestij kazanır ve Nasırın da onayı ile FKÖ nün başına geçer.

Hamas: 1987 yılında Şeyh Ahmet Yasın tarafından Gazze de kurulur. Birinci ve ikinci intifada zamanlarında ve sonrasında İsraile karşı silahlı mücadeledeki başarıları ile FKÖ'ye kıyasla da Filistin halkının takdirini  kazanır. Hamas İsrailin saldırılarına karşı tam bir kararlılkla ve azimle mücadele etmektedir. Bu gün Gazze gibi dünyadan yalıtılmış ve hapishaneye dönüştürülmüş bir yerde, İsrail saldırılarını  geri püskürten ve son savaşı da zaferle taçlandıran, kararlılığın ve direnişin ilk akla gelen adı Hamas'tır... 

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi