Özgür-Der Beykoz Şubesi’nin Beykoz Çayırı'nda düzenlediği etkinliklerin sonuncusu olan ve sunumunu Hamza Türkmen’in yaptığı ‘Darbeler ve İslami Mücadeleye Etkileri’ başlıklı konuşma derneğin standında gerçekleştirildi.
Konuşmasına İslam coğrafyasında son yüzyılda yaşanan gelişmelerin bir özetini yaparak başlayan Türkmen, daha sonra sözü Mısır’da son süreçte yaşanan gelişmelere getirerek Mısır’daki kardeşlerimizin canlı yayında tüm dünyanın gözü önünde öldürülmesinin korkunç bir trajedi olduğunu vurguladı ve kurşunlara rağmen kardeşlerimizin kaçmamasını ve sinmemesini muhteşem bir direniş örneği olarak niteledi. Bu sıkı duruşun kökleri derinlere dayanan vahyi bir eğitim sürecinden kaynaklandığını ve bu insanların şehitliğe yaşamları içinrde ulaştıklarını belirterek konuşmasını sürdüren Türkmen, daha sonra ‘şehitlik’ ve ‘şahitlik’ kavramının üzerinde durdu. Hz. Muhammed’in Kur’an’daki ilk vasfının şahitlik olduğunu ve şahitliğin de vahye tanıklık yapma, hakikati ifade etme bağlamında anlık tavırlar olduğunu; vezin farkıyla aynı kökten gelen şehitliğin ise bu şahitliğin sürekli yapılması hayatımızı ve kulluğumuzu vahye göre belirleme ve tanıklıkta süreklilik halini ifade ettiğini belirtti. Rabbimizin de Bakara Sûresi’nde müminlerden şüheda yani yaşayan şehitler olmasını istediğini belirtti.
Konuşmasına Mısır’da yaşanılanların darbe mi devrim mi olduğuna dair yapılan tartışmalara değinerek devam eden Türkmen, bu bağlamda Mısır’da gerçekleşen darbeye darbe diyenlerin sadece Türkiye, Katar ve Afrika Birliği olduğunu dile getirdi. Avrupa’da kullanılan ‘evolution’ ve ‘revolution’ kavramlarını açıklayarak konuşmasını sürdüren Türkmen, evolution kelimesini evrimsel değişim, revolution kelimesini darbesel değişim şeklinde çevirebileceğimizi belirtti. Toplumsal değişimle ilgili bizim Kur’ani kavramlarımızın ise yozlaşma-yabancılaşma-bozulma anlamındaki değişime ifsad; yaratılış kanununa ve vahye uygun olana yeniden dönmeye-dönüşmeye de ıslah denildiğini belirtti. Müslümanların devrimcilik kavramını ancak ıslah temelli örünç bir kavram olarak kullanabileceğine dikkat çekti. Müslümanlar olarak vakıalara dair çıkarımlarımızı Kur’an ve Sünnet’ten yapmak zorunda olduğumuza da değinen Türkmen, darbecilerin ise böyle bir kılavuza sahip olmadıklarına dikkat çekti ve onların küçük akıllarını merkeze alıp bir nevi “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye soran Firavunlar gibi müfsid pratikler geliştirdiklerini; bu bağlamda Müslümanların fıtrata ve vahye bağlılık içinde özgüven içinde olmaları gerektiğini vurguladı.
Türkmen konuşmasının son kısmında 20. yüzyılın başlarındaki dünya portresini çizerek, İslam dünyasının içinde bulunduğu bölünmüşlüğün ve zaafın nev-i zuhur bir olgu olduğuna dikkat çekti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşumuna değinerek, bu süreçte yaşanan Batılılaşmanın ve İstiklal Mahkemeleri gibi zulümlerin üstünde durdu. I. Meclis’in kapatılmasının aslında Cumhuriyet tarihinin ilk darbesi olduğunu dile getiren Türkmen, yakın tarihin tabularını sorgulamamız gerektiğini vurguladı. Daha sonra İslam coğrafyasının diğer bölgelerinde yaşanan darbelere de değinen konuşmacı, sırasıyla Mısır’daki Hür Subaylar Hareketi’nden, Cezayir’de FİS’e karşı yapılan darbeden ve devrim öncesi İran’da Musaddık’a yapılan darbeden bahsetti. Müslümanların bu acı tecrübelerden bir şeyler öğrenmesi gerektiğinin üzerinde duran Türkmen, son olarak Müslümanların iktidardaki güçlerle olan ilişkilerinde ‘Sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan sürmeyen insanlara adaletle davranın ama sizinle savaşan ve savaşanlara yardım edenlerle asla dost olmayın’ ayetini ilke olarak benimsemeleri gerektiğini belirtti.
İlgiyle takip edilen program, soru-cevap kısmından sonra son buldu.
Haksöz-Haber