Özgür-Der Beykoz Şubesi'nin 28 Şubat'ın on altıncı yıl dönümünde tertip ettiği “28 Şubat Karanlığından Günümüze İslami Mücadele” adlı panel Beykoz'da Necmettin Erbakan Kültür Merkezi'nde yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. Sunumunu dernek başkanı Akif Bilgir'in yaptığı, yöneticiliğini Menderes Bingöl'ün gerçekleştirdiği panelde konuşmacı olarak Yılmaz Çakır ve Bülent Şahin Erdeğer vardı.
Yılmaz Çakır 28 Şubat'tan günümüze İslami mücadeleye değinirken, Bülent Şahin Erdeğer de aynı dönemdeki İslam Dünyası'ndaki izdüşümsel yaklaşımlara temas etti.
İlk konuşmacı olarak Yılmaz Çakır, 28 Şubat'ın bu ülkede yaşayan bütün insanları ilgilendirdiğini, ilzam ettiğini belirterek bu sürecin yeterince takibatının yapılmadığını ve neticelendirmediğini söyledi. Onca geçen yıllara rağmen söz konusu darbeyle, layıkıyla hesaplaşılmadığını belirten konuşmacı adaletin ve ahlakın gereği olarak ayrıca tarihin yeniden tekerrür etmemesi için sorumluların hesap vermeleri gerektiğinden bahsetdi. 28 Şubatçıların çok büyük cürümler işlediklerini ifade eden Çakır, bunları sırasıyla şöyle dile getirdi:
1- Darbeciler hiçbir sahici gerekçe olmaksızın darbeye teşebbüs ettiler
2- Bu teşebbüslerini göz göre- göre ve alenen pervasız bir şekilde ortaya koydular
3- Bütün bir halka “ılımlısıyla, ılımsızıyla”, tefrik etmeksizin, onların değerlerine ve inançlarına başörtüsü başta olmak üzere savaş açtılar
4- Açılan bu savaşın bin yıl süreceği gibi kibirli, iddialı ve tahrik edici cümleler kurmaktan kaçınmadılar
5- İkna odaları gibi psikolojik harp taktiklerine başvurmaktan haya etmediler
6- BÇG gibi illegal kurumlar oluşturarak TSK mensuplarının çocuklarını bile halkı fişlemede kullandılar.
7- Yine silahsız kuvvetler safsatasıyla darbeciliğin sivil ayaklarını oluşturmaya çabaladılar, bu cümleden olarak ADD, ÇYDD gibi sözde STK'ları ve beşli çete diye nam bulan sendika ve kurumları darbecilik yolunda mobilize ettiler.
8- Cumhurbaşkanı Süleyman Demirelin nev-i şahsına münhasır pragmatizminden istifade edilerek, onu kendilerine sözcü kıldılar.
9- Darbeciler 28 Şubat sürecinde komik ya da absürt adledilecek ittifaklar gerçekleştirdiler. Misal olarak, DİSK ile TİSK birlikteliği Doğu Perinçek ile TSK birliktelikleri bunlar arasındadır.
10- Asker merkezli darbeci cenah her şeye muktedir olduklarını vehmederek burunlarını, ekonomiden sanata, spordan siyasete kadar her alana sokmaktan kaçınmadılar.
11- Darbeci askerler, ideoloji ve idealizm ile irtibatlandırılamayacak, pek çok kirli, şaibeli ilişki kurmaktan da kaçınmadılar.
12- Bu süreçte emekli generallerin, iş adamlarına danışmanlık yapmak için sıraya geçtikleri görüldü. Yine OYAK gibi kuruluşların imtiyazları arttırılarak askerlere adil olmayan rantlar sağlandı.
Yılmaz Çakır, bütün darbelerde gerçekleşen ötekileştirme ve öcüleştirme olaylarının bu darbeyi meşrulaştırmada da kulanıldığına dikkat çekerek “irtica”yı buna örnek gösterdi. Şu ana kadar net bir tanımı bile yapılmamış olan irtica kavramının bu amaçla sıkça kullanıldığına değindi.Aynı şekilde 28 Şubat'ta başvurulan psikolojik harp taktiklerinden andıçlara, Fadime Şahin, Müslüm Gündüz olaylarına kadar bir çok örneği hatırlatan konuşmacı bütün bu yaşanılanların unutulmaması gerektiğinin altını çizdi. Müslümanları bekleyen esas tehlike ise, daha adli süreci bile tamamlanmamış olan darbecilerle hesaplaşmanın bittiği anlayışına savrulmaktır. Rehavete kapılmadan ve tembelliğe düşmeden İslami sorumluluklarımızın bugün de devam ettirilmesi gereğine işaret eden Çakır, dinleyicilerden gelen sorulara da cevap vererek konuşmasını sonlandırdı.
Panelde ikinci konuşmacı olarak söz alan Bülent Şahin Erdeğer, 28 Şubat sürecinin Osmanlı dönemi sonrası ortaya çıkan ulus devlet projesinin ayakta tutulması için yapılan müdahalelerden biri olduğunu belirtti. Müslüman halkların İslam dünyasının her yerinde Batıcı resmi ideolojilere mahkum olduğunu ifade eden Erdeğer, özellikle Arap, Türk, Kürt ve Fars ulusalcı söylemleri arasındaki ideolojik benzerliklere ve akrabalığa dikkat çekti.
Özellikle Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Suriye ve Irak'ta ortaya konan militarist resmi ideolojilerin tıpkı 28 Şubat'ta Türkiye'de olduğu gibi halkın inançları ve iradesi üzerinde baskıcı politikalar uyguladığını anlatan Erdeğer, Arap Baharı, Arap Uyanışı ya da Devrimleri, Ortadoğu İntifadaları gibi farklı isimlerle adlandırılan son sürecin de bu sun'i dayatmalara karşı insânî ve İslâmî isyanlar olduğunun altını çizdi.
“28 Şubat” sürecinin halen farklı coğrafyalarda farklı tonlarda devam ettiğini ifade eden Erdeğer, özellikle Suriye'de katliam, işkence, tecavüz gibi insanlık dışı bir vahşiliğe dönüşen Baas Faşizmine Türkiye'deki 28 Şubatçıların destek vermesinin ideolojik akrabalığından kaynaklandığını söyledi.
Ulusalcıların Bosna katliamında ve sonrasında 28 Şubat sürecinde Türkiye'deki halk taleplerini de Amerikan oyunu ve komplosuyla açıkladıklarını ve hukuksuzluklarını antiemperyalist söylemle meşrulaştırmaya çalıştıklarını hatırlatan Bülent Şahin Erdeğer, aynı yüzsüzlüğü bugün Suriye'de de devam ettirdiklerine dikkati çekti. Ortadoğudaki diktatörlüklerin kuruldukları günden bu yana Batı tarafından açık ya da örtük olarak sürekli desteklendiklerini ve finanse edildiklerini ifade eden Erdeğer, Batı karşıtlığının ve halk taleplerinin diktalara karşı İslami hareketler tarafından savunulduğunu söyledi. Batılı ülkelerin sürecin başlangıncında Diktatörlüklerin yıkılmaması için elinden geleni yaptığını ancak halk hareketlerinin önünde durulamayacağı anlaşıldığında yeni döneme ayak uydurmaya çalıştığını belirten Bülent Şahin Erdeğer, dünyanın neresinde olursa olsun oligarşilere ve bir kısım imtiyazlı kesimlere karşı halkların yanında olunması gerektiğini, zaafları olsa da halk hareketleriyle cuntacılara karşı dayanışma içinde olunması gerektiğini de sözlerine ekledi. Panel soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.
Haber ve Fotoğraf: Emine Nur Çakır