Her Cumartesi Batman Özgür-Der binasında yapılan seminer ve sohbetlerin bu haftaki konuğu Diyarbakır’dan Abdulhakim Beyazyüz idi.
"Tarihte İslam Devleti Algısı ve Günümüze Yansımaları" konulu seminere hocamızın şükür ve duası ile başlandı.
Abdulhakim Hoca öncelikle Müslümanların sorumlulukları insanlar için çıkarılmış hayırlı ümmet olma vasfı üzerinde durdu Müslümanlar ve Ümmeti Muhammed karanlıklar içindeki dünyayı aydınlatacak olanlardır.
Dünyanın geldiği nokta elbette bizleri ilgilendiriyor bizim ilgilenmemiz gereken konulardın biride insanların yönetim organizasyonu olarak devlettir.
İnsanlık devlet konusunda çeşitli dönemler yaşamakla birlikte çok farklı ve kesin hatlarla bir birinden ayrılmış devlet organizasyonlarından bahsedemeyiz. Bu günkü modernitenin dediği ilerlemeci bir durumun olduğu söylememiz doğru değildir onlar hayatın tüm evrelerinin ilkellikten ileriye doğru bir tarihi seyrin olduğunu söylerler ilk insanların çok az bir bilgiye sahip olduğunu ön görürler devlet içinde aynı görüşü savunurlar bizce dönüşümlü bir tarihi seyirden bahsetmek daha doğru olur bunu devlet için söyleyebiliriz örneğin Selçuklu imparatorluğun Moğollar tarafından zayıflatılmasından sonra beyliklerin yeniden ortaya çıkması ve bu beyliklerden sonra tekrar büyük bir imparatorluğun oluşması gibi. Devletleri illaki bir kategoriye ayırmak gerekirse bunlar şehir devletleri imparatorluklar ve ulus devletler şeklinde olabileceğini söyleyebiliriz. İnsanlar devletlerin neden doğduğunu merak etmişlerdir. Her bir düşünür kendi pozisyonunu göre bir tanım yapmıştır.
Bazıları güvenlik ihtiyacından demişlerdir. Bazıları devleti kutsamış bir aşkın pozisyon vermiştir insanların devlet için olması gerektiğine inanmışlardır. Bu anlayış Hitler’i ve Mussolini’yi çıkarmıştır. Bazı düşünürlerde devleti faydacı bir anlayışla özgürlüklerin koruyucusu olarak tanımlamışlardır. Bütün bu tanımlamaları yapan düşünürler bulundukları çağın etkisinde kalmışlardır. İnsan zayıftır bu bizim içinde geçerlidir. Bizlerin de şartlara göre önceliklerimiz değişebilir bu insanı bir durumdur. Devletle ilgili felsefi düşüncelerde batının tamamı kötüdür anlayışı yanlıştır. Onların olumlu tecrübelerinden faydalanabiliriz örneğin kuvvetler ayrılığı ilkesi tiranlığa ve diktatörleşmeye karşı önemli bir tedbirdir bundan faydalanabiliriz. Hiçbir medeniyet tümden kötüdür diyemeyiz. Kuvvede İslam harikadır ama bizler bunu pratiğe geçirmediğimiz zaman bu bir işe yaramaz sadece kendimizi aldatırız. Bizler teorik iddialarımızdan bir şey elde edemeyiz bunun pratiğini sosyal hayatta mutlaka göstermeliyiz.
Tarihte İslam devletinin en önemli özelliği nassa bağlılığıdır. Hiç bir idareci teorik olarak nassa aykırı hareket edemez. Kuran ve sünnete aykırı hareket eden idareciye itaat edilmez. Bundan dolayı tarihte padişahlar, krallar kendilerini Kur’an’a ve sünnete bağlı gibi gösterme gayretine girmişlerdir. İslam devletinin meşruiyeti için Kur’an ve sünnetle beraber ümmettin onayı mecburiyeti vardır. Peygambere biat ve halifelere biat bunun güzel örnekleridir. Nassa bağlılık ve ümmetin onayı İslam devleti için asgari şartlardır. İdareciler ümmete ve yazılı metinlere karşı sorumludurlar.
Şia’nın yanlışı idarecileri Allah’ın temsilcisi ve masum olarak görmeleridir. Peygamber ile insan arası bir konuma yerleştirilmesidir. Şia’da idareci ümmete karşı sorumlu değildir ümmet ona karşı sorumludur; aynen Hıristiyanların Papası gibi bir konuma sahiptir.
Olması gereken ise Ümmet Allaha karşı sorumludur, idarecide ümmete karşı sorumlu olması gerekmektedir. Doğru olanın Allah, Ümmet sonra da yönetici formülünün daha doğru olduğudur. Halife ümmete karşı sorumludur ümmetin isteklerini yerine getirmek zorundadır.
İslam devleti elbette zorunludur Müslümanlar güçleri oranında bunu talep edip bunun için çalışmalıdır. İslam bize kutsal bir devlet modeli sunmamıştır. Halifelik, dahil İslam’ın bize önerdiği kutsal bir durum yoktur. Allah bizden adaleti gerçekleştirmeyi, mazlumların hakkını korumayı, fitne kalkıncaya kadar mücadele etmeyi, zenginliği adil bir şekilde dağıtmayı emrediyor. Rabbimiz bizden İslami referans almayı, İslami çerçeve içinde kalarak halifelik görevini yerine getirmemizi barışı özgürlüğü tesis etmeyi; Hıristiyanın, Yahudinin inancına saygı duymayı inancını yerine getirmesinde herhangi bir zorlamanın olmayacağını dinde zorlamanın olamadığını özgürlük alanı oluşturulmalı ki insanın imtihanı gerçekleşmiş olsun.
Allah bize birlik olmayı emrediyor tefrikaya düşülmemesini, ulul emre itaat etmeyi, ifsat çıkaranlara karşı cezai müeyyideleri uygulamayı, şurayı emrediyor. Adaleti yaygınlaştırmayı emrediyor. Bütün bunlar tek başına yapılacak işler değildir. Ebetteki bunları topluluk olarak siyasi birlikteliği sağlamış olan bir topluluk yerine getirmelidir. Bunların yapılması farz ise ki kanaatimce bunlar farzdır ve Müslümanların boynundadır işte İslam ancak bunlar siyasal bir organizasyon ile bunları gerçekleştirebilir.
İslam siyasal organizasyonunun yani devletinin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
- İslam’ı referans alması
- Adaleti gerçekleştirmesi
- Sosyal dayanışmayı hedeflemesi
- Mülkün adil şekilde paylaşılması
- Hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmesi
- Eşitliği sağlaması
- İstişare ve Şurayı gerçekleştirmesi
- Refahı sağlaması
- Güvenliği Sağlaması
- Özgürlüğü gerçekleştirmesi
- Değer merkezli dış politikayı gerçekleştirmesi
- Dünyadaki mazlumlara yardım için cihad için güç biriktirmesi
Abdulhakim Hoca son olarak şunları ifade etti:
Peygamber dışında hiçbir devlet ya da şahıs, Allah’ı temsil edemez temsilcisi olamaz. İslam ve vahi ideal olandır, ancak Müslümanların bundan anladığı ve uyguladığı ise vakadır. Vaka ile ideal hiçbir zaman aynı olamaz. Bir devlet makul ölçüler içinde meşruiyetini İslam’dan alıyorsa adaleti savunuyor mülkü paylaştırıyorsa özgürlüğü barışı refahı güvenliği ve nassa bağlıysa ama içtihatlarında yanılsa da buna İslam devleti diyebiliriz.