"Beyaz Toros"un temsil ettiği şey PKK'nın varlığı kadar tehlikeli!

Mazhar Bağlı bir dönem devletin faili olduğu cinayetlerin sembollerinin yaygınlık kazanmasının Türkiye için kabul edilemez bir şey olduğunu ifade ediyor.

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / Açık Görüş

Beyaz Toros'un kara plakası

Geçen hafta sonu oynanan Bursaspor ve Amedspor müsabakasında Bursaspor taraftarları tribünlerde son derece dikkat çekici iki fotoğraf açtılar. JİTEM elemanı Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın posteri ve faili meçhul cinayetlerin işlenmesinde bir araç/aparat olarak kullanılan beyaz Toros fotoğrafı. Beyaz Toros modelinin Bursa'da üretildiğini ve bunun için tribünlerde fotoğrafının açılmasının normal olduğunu söyleyenlerin yaptıkları şark kurnazlığıyla bizimle dalga geçmesine imkan tanıyan bir ülkede akıl sağlığımızı korumamız kolay değildir biliyorum.

Bu faşizmin nasıl bir sosyolojiden neşet ettiğine geçmeden önce her iki konuyu örneklendirecek olursak: Bilindiği gibi İçişleri Bakanlığının onayı olmadan ve hatta Genel Kurmay Başkanlığının da bilgisi dışında Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde Ahmet Cem Ersever tarafından kurulan Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele komutanlığı olarak bilinen JİTEM, 1990'lı yıllarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde terörle mücadele adı altında o coğrafyadaki en büyük ayrımcılık faaliyetlerini gerçekleştiren, PKK terör örgütüne özel bir katkı sunan resmi bir yapıydı. 12 Eylül askeri cuntasından sonra bölgede meydana gelen terör olaylarıyla ilgili istihbarat toplamak amacıyla kurulduğunu söyleyen Ersever, Orgeneral Eşref Bitlis'in şüpheli ölümünü protesto etmek için ordudan istifa ettiğinde "Bugüne kadar yapılan ihanetlerin (uyuşturucu ticareti, PKK ile ilişkiler, köy korucuları gibi bütün yanlışların) Türk kamuoyuna anlatılması gerekir. Vereceğim tarihe kadar eğer Güneydoğudaki gerçek durum basın aracılığıyla Türk kamuoyuna duyurulmazsa ben gerekeni yapacağım ve her şeyi anlatacağım. Gerçekler Türk kamuoyundan gizleniyor" dedikten iki gün sonra kafasına iki el ateş edilerek öldürülmüş halde Ankara'nın Elmadağ ilçesinde bulundu.

Bu yapının içinde gizlenemeyen en kritik isimlerden birisi de sayısız cinayetin tetikçisi (faili) olduğu iddia edilen Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'dır.

İlk dönemde Diyarbakır

Diyarbakır'da görev yaptığım zaman AK Parti'nin ilk dönemiydi. Ülkede yeni bir iktidar, yeni bir anlayış ve yeni bir heyecan hakimdi. Geçmişte yaşanan büyük acıları unutturacak adımlar atılıyordu. Son derece politik ilgisi yüksek olan bu ildeki her sohbetin konusu hükümetin gerçekleştirdiği devrimler, ekonomik büyüme ve bölgedeki potansiyelin üreteceği katma değerler oluyordu. Diyarbakır'da büyük yatırım yapan ticari kuruluşlara gönüllü olarak girişimcilik, şirket yönetimi ve stresle başa çıkma gibi hizmet içi eğitimler verme çalışmalarımız esnasında oraya dünyaca meşhur bir otomobil firmasının bayisini getiren iş adamı Abdülhekim Toluğ ile tanıştım. Tanışıklığımız dostluğa ve oradan da kardeşliğe dönüştü. Ben o dönem AK Parti yönetiminde görev alınca o da bana kamuoyunun genel hissiyatını anlatmayı bir sorumluluk olarak bildi. Özellikle bölgeyi ilgilendiren konularda geçmişte yaşanan kötü tecrübelerin tekrarlanmaması için neredeyse her konu ile ilgili örnek bir yaşanmışlığı dinlememi sağlardı.

Tam da faili meçhul cinayetler ve beyaz Toros konusu gündeme geldiği bir esnada beni iş ortağı olan Mehmet Şaran'la tanıştırdı. Mehmet Bey'in yaşadığı tecrübeyi dinlememi istemişti. Mehmet Bey bana "Bölgede beyaz Toros ile ilgili hatırası olmayan kimse yoktur, kimisininki dramatik bir sonla bitmiş kimisininki de bir mucize kurtuluş ile sonuçlanmıştır" demişti ve bana kendi tecrübesini bu konulardaki tartışmalarda "işime yaraması" için anlatmıştı. Şimdi bunu anlatmanın tam zamanı.

'Daha makul bir şey alsam?'

Mehmet Bey Şırnak'ta sınır ticareti ve petrol taşımacılığı yapmaktadır. Kendi çabasıyla mütevazı bir sermaye biriktirmiştir ve yeni bir yatırım yapmayı düşünmektedir. Bir gün eve bir polis gelir ve il Emniyet Müdürünün onu görmek istediğini söyler. O da hazırlıklarını yapar "kıyafetini düzeltip" emniyete gider. Emniyet müdürü operasyon kıyafetini giymiş, koltuğunda arkasına yaslanmış, ayaklarını masanın üzerine atmış bir şekilde sigarasını tüttürmüş, başında beresi ve boğazında bordo fuları ile onu karşılar: "Mehmet Şaran sen misin?" diye sorar. "Evet efendim " cevabından sonra "Sen bir hayli zenginleşmişsin, emniyete yardım etmeyi düşünmüyor musun?" diye sorar. Şaran "Elbette efendim, başüstüne sayın müdürüm dedikten" sonra "Ne emrediyorsunuz?" diye devam eder. Müdür de zırhlı bir araç istediklerini söyler. O da bu zırhlı aracın ne kadar olduğunu sorar ve müdür ona fiyatı söyleyince Mehmet Bey tüm servetinin ondan istendiğini fark eder. "Efendim bu benim mal varlığımın tamamı kadardır. Daha makul bir şey alsam olmaz mı?" diyecek olur ama müdür ona "PKK'ya var ama bize yok, öyle mi" der ve gönderir.

Eve gelince ailesiyle helalleşir. Çünkü o zamanın rutini, güvenlik güçlerinin herhangi birisini "PKK'ya yardım etmekle" suçlaması, işin doğru olup olmamasından bağımsız bir şekilde, onun bir sabah vakti ansızın gelen beyaz bir Toros ile götürülüp ya kaybolması ya da bir yol kenarında ölü bulunması demekti.

Öldü sanıp attılar

Nitekim o plakasız beyaz Toros ertesi gün sabah namazı vaktinde gelir ve Mehmet Bey'i alıp götürürler. 29 gün gözleri bağlı işkence ve eziyet edip öldükten sonra ıssız bir yere o ya da bir başka beyaz Toros ile götürüp bırakırlar. Ancak Mehmet Bey'in bünyesi kuvvetli olduğu için mucize gerçekleşir ve öldüğü düşünülen adam ölmez. Üç gün sonra akrabaları onu yerde yatarken bulurlar ve hastaneye kaldırırlar. Bu arada ayrıca vurgulamak son derece anlamsız ama bilinsin isterim ki Mehmet Bey son derece dindar ve apolitik birisiydi. Hatta onu odasına çağırıp örgüte yardım etmekle suçlayan müdürden daha çok örgütten haz etmediğini bizzat biliyorum. İşinde gücünde olan birisiydi. Erdemli ve makul bir insandı.

Keza Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde 2010 yılında görülen bir faili meçhul davanın duruşmasındaki beyaz Toros hikayesini de hatırlatmak isterim:

"Tercüman aracılığıyla Mağdur A.D beyanında, maktul A. D. benim eşim olur, benim eşim ticaret amaçlı olarak Irak'a gidip gelmekteydi, ölümünden önce Türkiye'ye giriş yaptığında sabah saat 10.00 sıralarında bana telefon ederek Türkiye'ye giriş yaptığını ve eve geleceğini söyledi, aynı günü akşamleyin tekrar beni telefonla aradı ve eve geleceğini söyledi. Ben kendisine telefonda niçin eve gelmekte geciktiğini sordum. O da bana Cizre köprüsünde askerlerin kendisini yakaladıklarını karakola götürdüklerini üzerinde dolar olduğunu (zaten kişinin de bu dolarlar için öldürüldüğü iddia edilmektedir) ve bu dolarları saydıktan sonra kendisine teslim edip onu serbest bıraktıklarını söyledi. Telefon ettiği sırada kendisinin serbest bırakıldığı için telefon edebildiğini söyledi. Ancak daha sonra bir daha kendisinden hiç haber alamadım. Eve geleceğini söylediği halde gelmedi. Aradığı gecenin ertesi günü karakoldan ağabeyimi aramışlar, ağabeyimin oğlu da bana gelerek eşim A. D.'nın öldüğünü haber verdi. Ben eşimin nasıl ve niçin öldürüldüğünü bilmiyorum. Ancak ben kaynıma hep eşimin ölümü ile ilgili olarak araştırma yapıyor musun diye sorardım. O da bana araştırmadığını ancak anladığı kadarıyla ölümünde hükümetin ve itirafçıların bir parmağı olduğunu düşündüğünü bu yüzden gücünün yetmediğini bana söylüyordu. Benim eşim A.D. ölümü ile ilgili olarak bilgi ve görgüm bundan ibarettir. Ben şimdiye kadar eşimin ölümü ile ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir ifade vermedim, şikayetçiyim davaya katılmak istiyorum dedi." Davaya müdahil olan maktulün kardeşi N.D. ise verdiği ifadede bazı görgü tanıklarının beyanına dayanarak kardeşinin arama noktasından çok fazla uzaklaşmadan durdurulduğnu ve beyaz renkli plakasız bir Toros'a bindirilip kırsala götürülüp kafasına iki kurşun sıkılarak öldürüldüğünü, üzerinde ve aracında telefonla bahsettiği dolarların çıkmadığını daha sonra kendisinin konuyu Genel Kurmay Başkanlığına, MİT'e ve Savcılığa birer dilekçe ile bildirdiğini ve olayın soruşturulmasını istediğini ancak kendisine dönemin güvenlik amirleri "kardeşin devletçi olduğu için PKK terör örgütü onu infaz etmiş" denildiğini beyan etmiştir."

Sayıları bile bilinmiyor

Bunun gibi sayısını bile tam olarak bilemediğimiz beyaz Toroslu onlarca infaz ve cinayet var. Bu hukuksuzluğu, bu merhametsizliği ve bu cinayetleri ne adına sahipleniyor Bursalı faşistler? Gerçekten ülkenin birlik ve beraberliği için mi? O fotoğrafları futbolculara ve bölge kamuoyuna göstererek onların korkup siyasi düşüncelerini değiştireceğini mi düşünüyorlar?

AK Parti iktidarı tam da bu konulardaki devrimler ile yüreklerde taht kurdu. Bugün ülkenin en çok gurur duyduğu konuların başında güvenlik güçlerinin zanlılara karşı takındığı makul tutumdur. Vatandaşını potansiyel terörist gören devletten hizmetkar devlete dönüşümün hikayesi yarım kalmamalıdır. Bu yolculuğu sabote eden en tehlikeli refleks faşizmdir.

Bu faşizm bu ülkeye birlik ve beraberlik getirmeyecektir. Aksine farklı olanı ötekileştirmek ülkenin bölünmesini hızlandıracaktır. Bunu bir kehanet olarak ya da bir öngörü olarak söylemiyorum, toplumların tabi olduğu yasalar bunu gösteriyor. Çoğulcu olan toplumlardaki her türlü faşizm yıkıcı bir etkiyi doğurur ama "çoğunluk faşizmi" çok daha yıkıcıdır. Sanılanın aksine azınlık faşizmi, çoğunluk faşizmi kadar tehlikeli değildir, çünkü ancak çoğunluk azınlık üzerinde tehditkar bir baskı kurabilir. Bu tarz bir faşizm, siyasi bir sorun olmaktan çıkıp sosyolojik bir olguya dönüşür ve milletleri tehdit eden de budur zaten. Azınlık faşizmini görece bir güvenlik sorunu olarak düşünebilirsiniz söz gelimi.

Ama bizim ülkede iki yönlü bir faşizm derinden besleniyor ve her geçen gün de bu duygu gürbüzleşmeye devam ediyor. Bir yandan sözümona siyasetçi maskesiyle halkı kin ve düşmanlığa kışkırtan şarlatanların yürüttükleri gayri nizami harp ve öte yandan da bunu pompalayan medya.

İş birliği

Ve karşılaştığımız manzara ne yazık ki şudur: Bu ülkede bir yandan PKK terör örgütü ve öte yandan "ötekinin varlığına tahammül edemeyen" ulusalcı faşistler var olan toplumsal birlikteliği dağıtmak için bilinçli ya da bilinçsiz sıkı bir iş birliği içinde neredeyse yüz elli yıldır çalışıyorlar. Toplumun ferasetinin ve imanının bunu nereye kadar tolere edebileceğini düşünebiliriz ki?

Siyasi şiddetin, faili meçhul cinayetlerin, hukuksuzluğun, kumpasların, işkencenin ve dahi bölücülüğün sembolü olan "Beyaz Toros" ve "Yeşil" kod adlı bir katilin görsellerinin internet ortamında alenen ve kurumsal kimliği belli olan bir siteden satışının yapılabiliyor olmasını PKK bombaları kadar tehlikeli görmeyen her kafa bölücüdür ve faşisttir.

Yorum Analiz Haberleri

2024 senesinde coğrafyamızdaki siyasi olaylar
Birleşmiş Milletler neden yeni Suriye'de rol almamalı?
Suriye Devrimi'ne Kur’an penceresinden bakış
İran kendi ipini çekiyor…
Ekran karşısında beyni çürüyen bir nesil...