ABD İLE TÜRKİYE ARASINDA YAŞANAN O GECENİN HİKAYESİ
ABDULKADİR SELVİ / YENİ ŞAFAK
Cumhurbakanı Erdoğan ile ABD Başkanı Obama 1 ay içerisinde iki kez görüştüler.
İki lider 20 Ocak'ta Sultanahmet saldırısından sonra, 19 Şubat'ta iseAnkara'daki canlı bomba eyleminden sonra konuştular.
Obama ile Erdoğan 30 Mart - 1 Nisan tarihleri arasında Washington'da Nükleer Güvenlik Zirvesi'nde bir araya gelecekler. Eğer Obama'nın programı müsait olursa iki lider Marylan'da Türkiye tarafından yaptırılan ABD-İslam Kültür Merkezi'nin açılışını birlikte yapacaklar. Böylece 4 ay içerisinde iki lider üç kez görüşmüş olacak.
Bunlar tarihi kader anının görüşmeleri değil. Ama içinden geçtiğimiz kritik süreçte ABD Başkanı ile Türkiye Cumhurbaşkanı'nın 1 ay içerisinde iki kez görüşmesi önemli. Ya bunca gelişme olurken, iki lider arasında görüşme kanalları kapalı olsaydı.
Obama, Sultanahmet ve Çınar saldırılarından sonra görüştüğü Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ”PKK terörü ve IŞİD'e karşı işbirliğimiz sürecek” demişti. İstanbul için özel bir mesajı olmuştu: “İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden biri. Ona yapılan saldırı hepimize karşı yapılmış sayılır.”
Ankara'da 28 vatandaşımızın hayatını kaybettiği canlı bomba eyleminden sonra ise Başkan Obama ile Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'ye yönelik terör saldırıları, Suriye ve Irak olmak üzere üç konuyu ele alıyorlar. Kapsamlı bir görüşme gerçekleştiriliyor. Görüşme bittiğinde her iki tarafta, son dönemlerin en verimli diyaloglarından biri yaşandı havası oluşuyor. Ancak açıklamalar yapıldıktan sonra, başarılı görüşmeye gölge düşürmeyi amaçlayan bazı gayretkeşlikler ortaya çıkıyor.
Açıklamalarda üç temel konuda farklılıklar dikkat çekiyor.
1-YPG
2-Türkiye'nin meşru müdafaa hakkı
3-Top atışları
Görüşmenin başında Obama, Ankara saldırısından duyduğu üzüntüyü paylaşırken, Türkiye'nin hassasiyetlerine vurgu yapıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Saldırı YPG tarafından gerçekleştirildi. Bilgileri bir dosya şeklinde büyükelçinize ilettik” diyor.
Erdoğan-Obama görüşmesine ilişkin Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek başarılı bir habercilik yaptı. Bir bölümünde onun haberinden yararlanacağım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye'nin kuzeybatısında Esed ve YPG güçlerinin muhaliflere yönelik saldırılarının DEAŞ'la mücadeleye zarar verdiğini anlatıyor. Obama'dan bu saldırıların durdurulması için çağrı yapmasını ve bunun ortak açıklamayla duyurulmasını istiyor. Görüşmede Erdoğan “DEAŞ”ı, Obama ise ”IŞİD”i kullanmayı tercih ediyor. Obama, Esed ve YPG'nin Suriye'nin kuzeybatısından doğuya doğru ilerlemeden duyduğu rahatsızlığı ifade ediyor ve ortak açıklamaya konulmasına olumlu karşılık veriyor.
Türkiye'nin meşru müdafaa hakkını gündeme getiriyor Cumhurbaşkanı Erdoğan. Türkiye'nin DEAŞ, PKK ve YPG saldırılarına maruz kaldığını belirterek, terörle mücadele kapsamında meşru müdafaa hakkını gündeme getiriyor. Başkan Obama, Türkiye'nin meşru müdafaa hakkının altını çiziyor. 11 Eylül saldırılarından sonra önleyici terörle mücadele kapsamında Afganistan ve Irak'ı işgal etmiş bir ülkenin başkanı, meşru müdafaa hakkının ne anlama geldiğini bilecek en önemli isimlerden biri.
YPG ve DEAŞ hedeflerine yönelik topçu atışları Obama tarafından gündeme getiriliyor. Tabii tahmin edileceği üzerine YPG üzerinden.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Esed, Rusya ve YPG Münih'te varılan anlaşmaya uyarsa top atışları duracaktır” karşılığını veriyor.
İki lider olumlu bir görüşme gerçekleştirmenin verdiği huzurla telefonları kapatıyorlar.
Bundan sonra karşılıklı olarak ofisler devreye giriyor. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Beyaz Saray.
Buraya çok dikkat etmenizi isteyeceğim. Çünkü o gecenin hikayesini bulacaksınız. İki liderin 1 saat 20 dakika süren konuşmasından sonra karşılıklı olarak ofisler gece saat 22'ye kadar “Açıklama metni” üzerinde çalışıyorlar. Saat 22'de son kez teyitler yapılıyor, karşılıklı olarak açıklama üzerindeki mutabakat bildiriliyor. Beyaz Saray, açıklama metniyle ilgili ”okey”ini bildirdikten sonra, “Bu metni basın odasına gönderiyoruz” mesajını geçiyor. Cumhurbaşkanı da “Biz üzerinde mutabık kaldığı şekilde bu metni yayınlıyoruz” diyor. Son kez teyitleşiliyor. Bundan sonra görüşmeye ilişkin açıklama Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılıyor. Bir saat geçiyor bir sorun yok. İki saat geçiyor bir sorun yok. Zaten metin üzerinde ortak bir çalışma yürütüldüğü ve karşılıklı teyitler alındığı için bir sorun beklenmiyor. 19 Şubat günü böylece tamamlanıyor. Saat farkı nedeniyle Türkiye uykuya çekiliyor. Bizim saatimizle 20 Şubat saat 02'00'de Beyaz Saray'dan basın odasına farklılıklar içeren bir açıklama gönderiliyor.
Türkiye'nin gece 22'de ABD'nin ise 02'de yaptığı açıklamada üç noktada farklı ifadeler dikkati çekiyor.
1-ABD, Obama'nın sadece Suriye rejiminin ilerlemesinden endişe duyduğunu açıklıyor. ABD'nin metninde YPG yok. Kuzey Batı Suriye'den Esed ve YPG güçlerinin muhalifleri yönelik saldırılarının IŞİD'le mücadeleye zarar verdiği iki lider tarafından dile getirilmemiş, sanki YPG ibaresi hiç geçmemiş ve ortak açıklamaya girmesi için 4 saat önce üzerinde uzlaşmaya varılmamış gibi hareket ediliyor.
2-ABD'nin açıklamasında Türkiye'nin meşru müdafaa hakkına atıf yapılmıyor.
3- Topçu atışlarının durdurulması isteniyor.
Başkan Obama ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında yapılan görüşmenin tutanakları iki ülkenin arşivinde de yerini aldı. Ayrıca ortak metin oluşturulması ve teyitleşmeler iki ofisin bilgisayarlarında, iletişim halindeki yetkililerin maillerinde duruyor.
Türkiye, karşılıklı teyitleşmelerden sonra gece 22'de ortak açıklamayı yaparken, ABD'nin 4 saat sonra saat 02'de Türkiye'ye haber vermeden, bazı bölümlerini çıkararak bir açıklama yapması devlet ciddiyetine sığıyor mu? Bu son derece yanlış ve devletler arası ilişkiler açısından şık bir tavır değil.
ABD, YPG'nin metinde yer almasını istemiyorsa, döner iki liderin konuşma tutanaklarını inceler, gerekirse süre talep eder, talepler karşılıklı olarak ifade edildikten sonra bir açıklama yapılıyor.
O gece ilginç bir şey yaşanıyor. ABD her cümlesini, harfini, hatta noktalama işaretlerini bile gördüğü, karşılıklı olarak oluşturulan ortak metnin yayınlanması için önce onay veriyor sonra Türkiye'den habersiz bazı bölümleri çıkararak, ayrı bir açıklama yapıyor. Sonra da bazı gazetecilere iki açıklama arasında farklar olduğuna dair uyarı mesajı gönderiliyor.
Dünyanın süper gücünden devlet ciddiyetine yakışmayan bir durum.