Bernard Lewis: İslamofobinin Fikir Babası

​​​​​​​Rastgele biri değildi Bernard Lewis: İngiliz Yahudisiydi. Hem İngiliz hem de Yahudi, bir kişide vücut bulmuştu: Bir beyinde. O yüzden kapılar sonuna kadar açılıvermişti Lewis için.

Yusuf Kaplan, Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazısında Oryantalist Bernard Lewis’i incelemiş:

Oryantalizmin son temsilcilerinden Bernard Lewis bir asır gibi uzun bir ömür sürdü ve 101 yaşında öldü geçen hafta.

Gereken ilgiyi göremedi Lewis’in ölümü Türkiye’de, Türk medyasında.

Herhangi bir oryantalist değildi Bernard Lewis: Son yarım asırda İslâm dünyasının kan gölü haline gelmesinde, İslâm nefretinin Batı’da yayılıp kökleşmesinde Lewis’in yazdıklarının, yöneticilere yaptığı danışmanlıkların çok belirgin rolü olmuştu.

Bernard Lewis’in kişiliğine, kimliğine, tarihçiliğine ve yaptıklarına birazdan geleceğim. Ama önce oryantalizme, medyayla birlikte değişen çehresine biraz yakından bakalım.

ORYANTALİZM: ZİHİNLERİ SÖMÜRGELEŞTİRME BİÇİMİ VE YOLU

“Sömürgeciliğin keşif kolu” diye tarif etmişti, Cemil Meriç oryantalizmi yani şarkiyatçılığı.

Cemil Meriç’in oryantalizm tarifini, zihinleri sömürgeleştirme yolu, diye değiştirebiliriz; özellikle de gerek sömürgeciliğin gerekse oryantalizmin geldiği noktayı göz önünde bulundurarak.

Oryantalizm, Batılıların zihinlerde tahakküm kurma biçimleri, yöntemleri, stratejileri.

Sömürgecilik, toprakların işgal edilmesi.

Oryantalizm’se, zihinlerin sömürgeleştirilmesi.

Yakın zamanlara kadar birbirinin önünü açan iki tahakküm biçimiydi bunlar.

Şimdi, araya medyanın girmesiyle birlikte, sömürgecilik de, oryantalizm de medyatikleşti.

İki anlamıyla da medyatikleşti.

Hem medya üzerinden işlemeye başladı ikisi de; hem de medyayla ilişkinin verdiği sığlaşmadan nasibini aldı.

Sığlaşma hem basitleşme / basitleştirme hem de basitleştikçe, dolayısıyla basitleştirdikçe, hedef saptırma, ayartma, çarpıtma işlemlerinin kolaylaşması.

Bütün bu söylediklerim şu anlama geliyor: Akademik oryantalizm bir şekilde bitti. Yerine, akademik oryantalizme rahmet okutacak medyatik oryantalizm yerleşti.

Sömürgecilik de, medyatik kolonyalizme dönüştü; oryantalizm ve kolonyalizm medya üzerinden daha etkin bir şekilde üretilmeye başlandı.

Akademik oryantalizmin bir namusu vardı her şeye rağmen; bir kamusu da vardı.

Medyatik oryantalizmin namusu da, kamusu da yok.

Namlusu var yalnızca: Kamera.

İnsanı öldürmek için değil, yaşarken öldürmek için insanı.

Acı çekerek değil baştan çıkararak, haz duymasını sağlayarak öldürmek...

Başka bir ifadeyle, zihnini dönüştürerek, ruhunu, ruh köklerini yok ederek insanı yaşarken öldürmekte, canlı cenazeye dönüştürmekte kullanılıyor kamera. İnsanın kullandığı bir silah değil, insana / izleyiciye yöneltilen bir silah bu.

BERNARD LEWIS: HEM İNGİLİZ HEM YAHUDİ SİNSİ BİR TARİHÇİ

Rastgele biri değildi Bernard Lewis: İngiliz Yahudisiydi.

Hem İngiliz hem de Yahudi, bir kişide vücut bulmuştu: Bir beyinde.

O yüzden kapılar sonuna kadar açılıvermişti Lewis için.

Hem İngiltere adına (MI6 için) casusluk yapıyordu hem de bütün Amerikan başkanlarına danışmanlık hizmeti sunuyordu.

Bernard Lewis, çok iyi bir tarihçi değildi; çok velûd ve çalışkan bir tarihçiydi.

Derdi iyi tarihçi olmak değildi muhtemelen. Asıl derdi (ya da “görevi”) İslâm dünyasının toparlanmasının, Türkiye’nin İslâm dünyasını toparlamasının önünü kesmekti; bu iki hedefi de adım adım yerine getirmeyi başardı.

Türkçe, Arapça ve Farsça’yı iyi biliyordu. Fransızca ve İngilizce’yi de.

Önce, 1960 yılında Chatham House’un teklifiyle The Emergence of Modern Turkey kitabını yayımladı. (Modern Türkiye’nin Doğuşu başlığıyla İş Bankası’ndan basılmış bu kitap -Türkçesini görmedim).

Kitap, bütün dünyada Türkiye ile ilgili araştırmalarda ilk kaynak kitaptır. Çok etkili ve belirleyicidir. Bu kitabı ayrıca derinlemesine yapı-sökümüne tabi tutmak iyi olur. Fırsat olursa...

Sadece şu kadarını söyleyeyim: Bir İngiliz ve Yahudi bir adamın elinden çıkmış bir metin var karşımızda: Sinsilik, hedef saptırıcılık, yanlış yönlendirme çabalarını iyi görmek şart. Türkiye’nin sekülerleşmesini, Batı uygarlığı yörüngesine girmesini, bunun zorunluluk olduğunu uzun uzun anlatıyor. Darbelerin, Türkiye’de demokrasinin, laikliğin garantörü olduğunu söylüyor.

“Sağ gösterip sol vuran” biri var karşımızda. Meselâ Ermeni meselesinde Türkiye’nin tezlerini destekliyor açık açık. Ama Türkiye’nin yörüngesini yitirmesini, medeniyet iddiasını terketmesini alkışlıyor. Bizim seküler, ulusalcı çevrelerimiz, Ermeni meselesi nedeniyle söylediklerinden ötürü yere göğe sığdıramadılar Lewis! Zokayı yutmak böyle bir şey işte!

O yüzden bizim seküler / Batıcılarımızın, Lewis’in kalbimize hançeri nasıl sapladığını görebilmeleri çok zor. Celladına âşık tasmalı çekirgelerden böyle bir şeyi beklemek abes zaten.

Bu kitabı aşacak, daha doğrusu bu kitabı tahtından edecek, yerini alacak çapta bir Cumhuriyet Tarihi kitabı yazamadığımız sürece, işimiz zor.

Lewis daha sonra İslâm dünyasının gelişinin önünün kesilmesi, bunun için de İslâm’ın terörle özdeşleştirilmesi stratejisini geliştiriyor. Bütün yarım asırlık mesaisini bu meseleye hasrediyor.

Ahmed Çelebi’yi “Irak’ın Atatürk’ü” olarak pazarlıyor.

500 bin satan, dünyanın -dünyayı yöneten mahfiller üzerinde- en etkin aylık düşünce dergilerinden The Atlantic Monthly dergisinde, 1980’lerin başında “The Muslim Rage” (“Müslüman Öfke”) başlığıyla yayınladığı makale İslamofobinin, İslâm nefretinin tohumlarını ekiyor hâlâ...

İslâm’a Karşı İslâm savaşı olarak bilinen stratejinin temellerini de Bernard Lewis atıyor...

Biyografiler Haberleri

Muslih bildiklerimizden Şeyho Duman ve mirası
"Afiye Sıddıki'ye yönelik Amerikan zulmü sürüyor"
İşgal rejimi Gazze kuzeyinde 20 günde 770 kişiyi katletti
Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı Mehmet Doğan vefat etti
İşgalci İsrail’in kabusu Yahya Sinvar kimdir?