Taraf’ın yayımladığı Mehmet Baransu imzalı “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı” haberine konu olan “İrticayla Mücadele Planı” belgesi konusunda Askerî Savcılık nihayet bir açıklama yaptı.
Tam on iki gün sonra...
Öncellikle bu belgenin, Ergenekon sanıklarından emekli Albay Levent Göktaş’ın avukatlarından eski asker Serdar Öztürk’ün ofisinde yapılan aramada ele geçtiğini, belgenin delil olarak Ergenekon savcılarının elinde olduğunu hatırlayalım.
Savcılık özetle “İrticayla Mücadele Planı” adıyla anılan belgenin altında imzası bulunduğu iddia edilen Albay Dursun Çiçek hakkında hiçbir yan delile ulaşılamadığını ve bu nedenle kovuşturmaya gerek olmadığını söylüyor.
Bu kararın en büyük gerekçesi belgenin aslının elde edilememiş olması. Uzun açıklamayı tek bir cümleye indirgemek mümkün.
Belgenin aslı yoktur, o zaman delil de yoktur.
Böylelikle Askerî Savcılık soruşturma dosyasını Genelkurmay ve Çiçek yönünden kapatıyor.
Lakin ortada fotokopi de olsa ciddi bir belge var. Belgenin aslının “henüz” ortada olmadığı zaten baştan beri biliniyordu. Askerî Savcılık görevsizlik kararını verirken, ortada duran belgeyi sivil yargının ne yönden kovuşturulacağını raporun sonunda tavsiye ediyor.
“Ergenekon davası soruşturması sürecinde ele geçmiş söz konusu belgeyi” elde eden
Taraf gazetesi muhabiri ve gazete hakkında sivil savcılığa suç duyurusunda bulunuluyor.
Gerekçe ise Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hedef alındığı...
Zaten bu kısmını değerlendirme dışında bıraktığınızda raporun geri kalanında Askerî Savcılık’ın ve Genelkurmay’ın belge konusunda ilk günlerde yaptığı açıklamanın neredeyse aynısının tekrarlandığı ortaya çıkıyor.
Yani Askerî Savcılık ve Genelkurmay ilk günlerde ne diyorsa, raporunda da bunu “delillendirmiş”.
Mesela, Albay Çiçek’in Askerî Savcılık huzurunda verdiği imza örneğinde yanıltıcı imza kullanmasını ayrıca incelettirmeye gerek görmemiş savcılık.
Düşünün, şüpheli albay, imza üzerinden giden hayati bir soruşturmada “farklı” imza atıyor, lakin Askerî Savcılık, belgenin aslı elde edilemedi gerekçesiyle bu çok önemli unsuru ihmal edilebilir buluyor.
Sadece bu mu?
Raporda hem Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı, hem Adli Tıp Kurumu, hem de Emniyet Kriminal Polis Laboratuarı raporlarında Albay Çiçek’ten alınan imza örnekleri ile belge üzerindeki imzanın benzerlik gösterdiği bildirildiği halde, Askerî Savcılık için “yan” da olsa delil niteliğine kavuşamamış nedense.
TÜBİTAK’ın incelemesinde ise çok daha önemli bir detay mevcut. Deniyor ki, “Belgenin orijinalinde bulunmayan unsurların belgeye sonradan eklendiğine ilişkin olağandışı bir görüntüye rastlanmadığı...”
Yani TÜBİTAK şu çok tartışılan Albay Çiçek’in imza örneğinin başka bir belgeden alınıp, söz konusu belgeye iliştirilmiş olduğu iddiasını çürüten bir görüş bildiriyor.
Diğer yandan belgenin Albay Çiçek’in görevli olduğu Genelkurmay Harekât Başkanlığı bölümünde hazırlanıp hazırlanmadığı ile ilgili incelemelerin 12 haziranda başladığı raporda yer alıyor.
Oysa şüpheli Dursun Çiçek’in evindeki arama 17 haziranda, yani incelemenin başladığı 12 hazirandan beş gün sonra yapılıyor. Evde ele geçen kişisel dizüstü bilgisayar, cd, disket ve cep telefonlarında belgenin içeriği ile örtüşen bir belge ve bilgiye rastlanmıyor.
Epey uzun bir süre...
Askerî Savcılık’ın görevsizlik kararı vermesinde tüm gerekçeler, gelip belgenin fotokopi olmasına, aslının elde olmamasına bağlanıyor.
Yukarıda saydığımız TÜBİTAK’ın “belgede tahrifat yoktur” ve Jandarma, Polis ve Adli Tıp’ın “imzalar arasında benzerlik görülmektedir” tesbitleri birleştiğinde ortaya çıkan yoğun şüphe, belgenin fotokopi olmasıyla cevaplanıyor.
Üstelik bu albay 2006 yılında ortaya çıkan “Sosyete Andıcı” altında imzası olan bir kişi.
O andıç konusunda Genelkurmay’ın ne gibi bir soruşturma yaptığını bilmiyoruz henüz.
Ama şunu biliyoruz, o albay aynı görevde çalışmaya devam etmiş.
Askerî Savcılık, raporlardaki bu delilleri ve albayın “farklı” imza atmasını es geçerek, Taraf’ı ve muhabirini sivil savcılığa ihbar etmekle görevini tamamlıyor. “Bende problem yok” diyor.
Şimdi top sivil savcılıkta. Sivil savcılık mutlaka Albay Çiçek’in ifadesini alacak ve yukarıda üzerine gidilmeyen açıkları bir bir sorgulayacak.
Hepimizin istediği gerçeğin ortaya çıkması. Bunun, bugünün teknolojisiyle mümkün olduğu konusunda uzmanlar hemfikir. Gerekirse belge yurtdışına da gönderilir.
TSK’ya yönelik bir komplo varsa, bu da ortaya çıkarılır. Bunun, belgenin TSK bünyesinde hazırlanmış olması kadar Türkiye demokrasisine faydası olacaktır.
Hâsılı, on iki günlük bekleyişten sonra dağ fare doğurdu.
Kimsenin tatmin olduğunu zannetmiyorum.
TARAF