Önce adını koyalım; Taraf'ın deşifre ettiği belge bir 'andıç' değil, 'suç-eylem planı'. Mesele, vatandaşı yalan yanlış fişlemeyi, çağdışı siyasî analizler yapıp saçma sapan reçeteler önermeyi, hatta masum insanların üzerine çamur atmayı, sözde 'psikolojik savaş' uygulamalarını aşmış durumda.
Eldeki belge demokrasiyle bağdaşmaz, demokratik bir ülkedeki asker-sivil ilişkileri modeliyle uyumsuz, bizim kötü 12 Eylül anayasasına bile aykırı. Ama yine de 'normal koşullarda' birileri çıkıp bütün bu ilkeleri 'muğlak ve soyut' bulup askerin 'durumdan vazife' çıkarmasını izah etmeye kalkışabilirdi.
Vatandaşın evine 'silah ve mühimmat' saklayıp sonra bunu bularak masum insanları terörist olarak yargılamayı planlamak... Sürmekte olan bir davada sadece kamuoyunu değil, yargıyı etkilemek için tezgâh kurmak... Alevî-Sünnî çatışmasını körükleyecek çalışmalar yapmak... Türkiye'yi komşu ülkelerle savaşın eşiğine taşıyacak gerginlikler icat etmek...
Bütün bunlar artık demokrasi, sivil-asker ilişkileri, çağdaş medeniyet tartışmalarının çok dışarısına çıkmış durumda; bu eylem planı (belki de bir kısmı uygulanmıştır) dünyanın en ilkel devletinde bile suçtur. Ve dünyanın en ilkel devletinin en ilkel kurumu bile bu tür bir suç şebekesiyle birlikte anılmayı istemez. Çünkü hiçbir devletin 'meşruiyeti' örgütlü bir suç şebekesini devletin içinde taşımaya yetmez.
Genelkurmay Başkanı, belgede ismi geçen kişi hakkında hâlâ bir işlem yapmadı, konuya ilişkin bir açıklama da. Dünyanın en iyi iletişim ve halkla ilişkiler uzmanı getirilse -ki böyle bir ekiple çalıştığı biliniyor- bu mızrağı sığdıracak çuvalı icat etmeyi beceremez.Bu suç-eylem planının 'kişisel' mi, yoksa 'kurumsal' mı olduğunu anlamamız lazım. Eğer bu belgenin altında imzası olan albay hakkında hemen bir işlem yapılmazsa bunun bir tek açıklaması olur: Bu belgeden komuta üst düzeyinin de haberi vardır ve belge, onların isteği çerçevesinde hazırlanmıştır. Dün, Taraf'a konuşan bir emekli generalin bu yöndeki açıklaması zaten dikkate değer. Her durumda bu belgeyi birilerinin karartmaya kalkışması, tehlikenin ne kadar büyük olduğunun da bir göstergesi olacak. Söz konusu kişi hakkında işlem yapılırsa bu iş 'bireysel' ve keyfî diyeceğiz; yapılmazsa arkasında 'kurumsal' bir irade olduğu şüphesi büyüyecek. O zaman da çok acil ve radikal tedbirler alınması gerekecek, ülkeyi bölünmeye kadar götürecek fiilî bir darbe ihtimalinden korumak için.
Başbakan Erdoğan; 'araştırıyoruz, seyirci kalamayız' mesajı verdi. Önemli, ama daha 'net' olmasını beklerdik böylesi bir komplo karşısında. 'Gerekirse dava açacağız' ifadesi ise pek anlaşılmadı. Kim, kime dava açacak? Suç işlemeyi planlayanlara (bilmiyoruz, belki de işleyenlere) ne davası açılacak? Bu ifşaatın ardından zaten mesele yargıya gitmeyecek mi? Bu kişiler hakkında askerî ve sivil mahkemelerde savcılar davalar açmayacaklar mı? İdarî soruşturmalar başlamayacak mı? Devletin arkasına saklanarak vatandaşına karşı komplolar, tuzaklar hazırlayanlara Başbakan çok daha fazlasını yapmak zorunda. İdarî olarak kendisine bağlı bir kurumun içinde hazırlanan böylesi bir 'suç-eylem planı' hakkında yapabileceği çok şeyler var. Azil mekanizmasını çalıştırmak bunlardan biri. İkincisi, diğer siyasi partilerle birlikte bu konuda bir Meclis araştırma komisyonu kurulması için harekete geçmek. Böylece Türkiye'nin demokratlarını ve militaristlerini bir kez daha tanıma imkânı da buluruz. AK Partililere de bir hatırlatma; Ankara ayak oyunlarını öğrenmeye çalışacağınıza, eski düzenle mutabakat arayacağınıza işinize bakın; milletin ısrarla gönderdiği 'tam demokrasi, hemen şimdi' mesajının gereğini yapın. Tam demokrasi olmadan halka ve size kurulan Ankara tuzaklarından kurtulamazsınız.
ZAMAN