Analiz: Dr. Selman Salim Kesgin / AA
Konstantinos Kavafis’in meşhur “Barbarları Beklerken” adlı şiirinde resmettiği ve “Peki, biz ne yapacağız şimdi barbarlar olmadan? Bir çeşit çözümdü onlar sorunlarımıza.”[1] dizeleri ile özetlediği anlayışın yansımalarını, göçmenlerin maruz bırakıldığı yaklaşımda görmekteyiz. Zira, günümüzde nedeni çoğu zaman yapısal faktörlere dayanan ve yeterli çözüm üretil(e)meyen toplumsal, ekonomik, siyasal sorunlar göçmenler üzerinden açıklanmakta, bu sorunlardan kaynaklanan krizlerin mağduru olan göçmenler, krizlerin asıl sebebi olarak gösterilmeye çalışılmaktadır.
Bununla birlikte popülist siyaset ve göçmen karşıtı söylemin yaygınlık kazandığı günümüzde, uluslararası göç olgusuna yönelik rasyonel ve dengeli bir yaklaşımı esas alan gelişmeler de yaşanmaktadır. 10-11 Aralık 2018 tarihlerinde Fas'ın Marakeş şehrinde düzenlenen devletlerarası konferansa katılan ülkeler tarafından desteklenen ve 19 Aralık 2018 tarihli BM Genel kurulunda 152 ülkenin lehte oyuyla kabul edilen “Güvenli, Nizami ve Güvenli Göç İçin Küresel Mutabakat” [2] başlıklı anlaşma metni uluslararası göçlere yaklaşım açısından bir dizi yenilik getirmektedir. Öncelikle metnin başlığından da anlaşılacağı üzere, mutabakat, göç konusunda küresel düzlemde bir işbirliği zemini oluşturması yönüyle bir ilk olma özelliği taşıyor. Daha önce mülteciler, düzensiz göçler, göçmen işçiler gibi farklı temalar altında göçmenlere yönelik ortak iradeyi yansıtan farklı düzeylerde uluslararası anlaşma metinleri olsa da uluslararası göç olgusunu çok yönlü olarak ele alması açısından bu mutabakat metni önemli bir dönüm noktasıdır.
19 Eylül 2016 tarihinde New York’ta gerçekleşen ve dünya liderlerinin ilk defa BM tarafından göç ve mülteci konulu bir genel kurula davet edilmeleri yönüyle bir ilk olma özelliğini taşıyan BM Genel Kurulu sonrasında yayınlanan New York Deklarasyonu gereğince uluslararası göçler konusunda bir mutabakat metni hazırlanması kararlaştırılmıştı. Söz konusu toplantıda alınan karar uyarınca “Göç Konusunda Küresel Mutabakat” ve “Mülteciler İçin Küresel Mutabakat” şeklinde iki farklı metin ortaya çıktı. Bu iki mutabakat metni ‘göçmen’ ve ‘mülteci’ kavramları arasındaki ayrımı öne çıkarması yönüyle de bir mesaj vermektedir.
Geniş kapsamlı, katılımcı ve şeffaf bir süreç içerisinde gerçekleşen Küresel Göç Mutabakatı’nın hazırlık çalışmaları birbirinin tamamlayıcısı olan üç aşamadan oluşuyor. İlk olarak Nisan ve Kasım 2017 tarihleri arasında gerçekleşen istişare çalışmaları, takiben Kasım 2017 ve Ocak 2018 arasında gerçekleşen durum değerlendirme çalışmaları ve son olarak Şubat 2018 ve Temmuz 2018 arasında gerçekleşen devletlerarası müzakereleri kapsayan etkinliklerde birçok toplantı gerçekleştirildi ve bu etkinliklerden hareketle Temmuz 2018’de yayınlanan nihai metin kaleme alındı.
İmzacı devletler için bağlayıcı olmayan bu metin, birçok ülkede tartışma konusu olmuş durumda. Mutabakat, Amerika Birleşik Devletleri’nin 2017’nin Aralık ayında hazırlık sürecinin bir parçası ve tarafı olmaktan çekildiğini açıklamasının ardından birçok ülkede siyasal tartışmalara neden oldu. Çek Cumhuriyeti, Macaristan, İsrail, Amerika Birleşik Devletleri ve Polonya’nın ret Cezayir, Avustralya, Avusturya, Bulgaristan, Şili, İtalya, Litvanya, Libya, Liechtenstein, Romanya, Singapur, İsviçre’nin çekimser oyuyla kabul edilen mutabakat, özellikle Avrupa’da aşırı sağ partilerce hükümet eleştirisi için kullanılan, kullanışlı konulardan biri haline geldi.
Ayrıca Marakeş’teki uluslararası konferansa katılan ancak çekincelerini açıklayan ülkelerin de var olduğu göz önüne alındığında, mutabakatın içselleştirilmesi zemininin ne kadar hassas olduğu görülebilir. Örneğin Norveç adına söz alan Dışişleri bakan yardımcısının konuşmasında mutabakat metninin devletlerin ulusal bağımsızlığına atıf yapan kısmını öne çıkarması ve “bu toplantıya katılmak bize fazladan bir sorumluluk getirmiyor, bunun altını çizmemiz lazım,” şeklinde şerh düşmesi bu durumu özetliyor. [3]
Peki imzacıları için bağlayıcı olmayan, yaptırım mekanizmasından mahrum olan bir metin neden tepki uyandırıyor?
Öncelikle göçmenlere dair pozitif algı içeren herhangi bir gelişmenin aşırı sağ retorikle bağdaşmayacağı ve bunun seçim dönemleri için milliyetçi duyguları istismar ederek harekete geçirecek etkili bir propaganda malzemesi olduğu unutulmamalı. Mutabakat metni içerisinde, devletlerin milli egemenliğine özellikle vurgu yapılmasına rağmen mutabakata katılmayacağını açıklayan devletlerin hemen hepsinin bağımsızlık vurgusu yapması ve mutabakatı ulusal güvenliklerine aykırı bulduklarını belirtmesi, popülist söylemin ve göçmen karşıtı retoriğin etkisini göstermesi açısından dikkat çekici bir örnek.
Ayrıca bu mutabakatın ilerleyen yıllarda göçmen hakları için daha bağlayıcı olan farklı düzenlemelere evirilme ihtimalinin tedirginlik yarattığını söylemek de mümkün. Zira mutabakat metni, yıllık izleme-değerlendirme çalışmaları yoluyla ülkelerin göç politikalarını gözlemleme olanağı sağlıyor.
Mutabakat neler getiriyor?
‘Girizgâh’, ‘yol gösterici ilkeler’, ‘amaçlar ve taahhütler’ ve ‘uygulama’ olmak üzere dört ana bölümden oluşan “Küresel Göç Mutabakatı”, uluslararası göçe dair öne çıkardığı 23 maddelik amaçlar ve taahhüt listesi ile imzacı ülkelere çeşitli hedefler çiziyor.
İmzacı ülkelerin uluslararası göç konusuna ortak yaklaşımını, sorumlulukların paylaşımı ilkesi çerçevesinde ele alma iddiasındaki mutabakat kaleme alınırken bir dizi ilke dikkate alındı; bunların arasında öne çıkanları insan merkezlilik, uluslararası işbirliği, milli egemenlik, hukukun üstünlüğü, sürdürülebilir kalkınma, insan hakları, cinsiyete duyarlılık, çocuklar konusunda hassasiyet, bütüncül hükümet anlayışı ve bütüncül toplum olarak özetlemek mümkün.
Metnin güvenli, nizami ve düzenli göç konusundaki amaçları göç öncesi, göç esnası ve göç sonrasına dair olmak üzere üç ana başlık altında özetlenebilir:
‘İnsanları ülkesini terk etmeye zorlayan yapısal faktörleri asgariye indirmek’, ‘güvenli ve düzenli göç için uluslararası işbirliğini güçlendirmek’, ‘düzenli göç yollarının esnek ve ulaşılabilir olmasını sağlamak’ başlıklı hedefler, göç yolculuğu başlamadan önceki çalışmalara yönelik hedefleri içermekte.
‘Göç sürecinin her aşamasında doğru bilgi toplamak’, ‘göçmenlerin kendini tanıtacak yasal dokümana sahip olmasını sağlamak’, ‘göçmen kaçakçılığına yönelik ulus aşırı çalışmaları güçlendirmek’, ‘sınır güvenliğini koordineli bir şekilde sağlamak’, ‘insan kaçakçılığını önlemek’ başlıklı hedefler de göç sürecine dair sorumluluklar yüklemekte.
‘Göçmenlerin adil çalışma ve istihdam şartlarının oluşması için destek sağlamak’, ‘kırılgan gruplara koruma sağlamak’, ‘göçmenlerin temel kamusal hizmetlere erişmesini sağlamak’, ‘göçmenlerin vasıflarının ve yeteneklerinin gittikleri ülkede de kullanabilmesini sağlamak’, ‘göçmenlerin hızlı, güvenli ve ucuz para transfer etme mekanizmalarını kolaylaştırmak’, ‘göçmenlerin sosyal güvenlik haklarının korunmasını sağlamak’ başlıklı hedefler de, göçmenlerin hedef ülkedeki hakları ve ödevlerine yönelik önemli hedefler içermekte.
Ayrıca ‘göçmenlere yönelik kamuoyu algısını kanıt temelli söylemlerle şekillendirmek’ ve ‘göçmenlerin kriminalize edilmesini engellemek’ konusu da ev sahibi toplum ile göçmenler arasında sağlıklı bir ilişki tesis edilmesi açısından önemli bir başlık. ‘Güvenli geri dönüş’ ve ‘geri dönülen ülkede entegrasyon olanaklarını genişletmek’ konusundaki hedefler de dikkat çeken başlıklardan. Mutabakatın göç ve iklim değişikliklerini ele alan kısmı da onu özgün kılan diğer bir yön.
Hedeflerin hayata geçirilmesi
Mutabakata dair tartışmaların yoğunlaştığı diğer bir konu da metinde yer alan hedeflerin nasıl hayata geçirileceği. Zira yasal olarak bağlayıcılığı olmayan metnin uygulama zemini bul(a)mama ihtimali ve içeriğinde yer alan gündemlerin fikri takibinin nasıl yapılacağı önemli bir sorun alanı. Bu nedenle mutabakat metninin uygulama çalışmalarını takip etmek amacıyla, sekretaryası Uluslararası Göç Örgütü (UGÖ) tarafından takip edilen BM Göç Ağı adıyla bir işbirliği mekanizması tesis edilecek. Teknik uzmanlığa dayalı çalışma yürütecek bir mekanizma oluşturulması ve bu kapsamda tesis edilecek bölgesel veya tematik çalışma gruplarının ülkeler arası işbirliğini geliştirmesi hedefleniyor. Ayrıca bu ağın her iki yılda bir Genel Kurula rapor sunması ve mutabakatın uygulanmasına dair durum değerlendirmesi yapması hedefleniyor.
Mutabakat metninin uygulama aşamasını takip edecek esas devletlerarası mekanizma ise Uluslararası Göç İnceleme Forumu. Forum’un 2022’de başlamak üzere 4 yılda bir toplanması ve mutabakatın yerel, bölgesel ve küresel düzeyde uygulanmasını takip etmesi ve değerlendirme raporu yayınlaması hedefleniyor.
Metinde yer alan yeni gelişmelerden biri de, taraf ülkelerin göç yönetimi kapasitelerini destekleyen projeler için başlangıç fonu sağlamak ve küresel bilgi platformu tesis etmek gibi bir dizi kapasite geliştirme mekanizmasının tesis edilmiş olması. Mutabakat metninde göç konusunda bölgesel işbirliklerine ve iyi örneklerin paylaşımını sağlayan mekanizmalara da ayrıca atıf yapılıyor.
Metnin öne çıkan yönlerinden bir diğeri, göç ve kalkınma arasında kurduğu bağlantı ve özel sektöre dair çıkarımlara yer vermesi. Bu kapsamda, konferans ve marjında düzenlenen yan etkinliklerde Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine sürekli atıf yapılarak göç konusu kalkınma politikalarının önemli parametrelerinden biri olduğu vurgulandı.
Unutulmaması gereken bir diğer konu, Göç Konusunda Küresel Mutabakat’ın her ülke için aynı anlama gelmemesi. Uluslararası göçlerin büyük kısmının gerçekleştiği Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkeleri, mutabakatın sağladığı zeminle göç yönetimi kapasitelerini ve diasporaları ile ilişkilerini geliştirme arayışında olacaklardır. Konferansta söz alan ülke temsilcilerinin kendi perspektifleri açısından yaptıkları konuşmaların satır aralarında mutabakattan beklentilerini okumak mümkün. Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı sığınmacılara dair verileri paylaşan ve rakamlarını açıklayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, yük paylaşımı ve Türkiye’nin yaptığı insani yardım çalışmalarına odaklanırken, Almanya Şansölyesi Angela Merkel Almanya’nın vasıflı işgücü açığını dile getirirken ülkesinin ihtiyaç duyduğu yasal göç yollarını öne çıkardı. Ülkesinde yaşanan önemli tartışmaların getirdiği siyasal maliyeti de belirtmek için konferansa katılan Belçika başbakanı, mutabakatın muhaliflerince yalanların ve korkuların yayılması için kullanıldığını vurgularken, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri adına konuşan ülkeler, işbirliği mekanizmalarının önemini öne çıkardılar.
Göç Konusunda Küresel Mutabakatın yanında BM tarafından hazırlanan diğer bir metin de Mülteciler için Küresel Mutabakat. Zorunlu göç, toplu göç, yerinden edilme gibi konulara ve mülteciliğe dair diğer hedefler de ayrı mutabakat ile ele alınmakta. Küresel Göç Mutabakatına oranla medyada az yer bulan, Marakeş Konferansı gibi devletlerarası özel bir etkinlikle tanıtımı yapılmayan bu mutabakat, 17 Aralık 2018 tarihli BM Genel Kurulunda 181 ülkenin lehte, 3 ülkenin çekimser, 2 ülkenin ise aleyhte oyuyla kabul edildi. Mülteciler Konusunda Küresel Mutabakatın Göç Konusunda Küresel Mutabakata oranla daha fazla lehte oy alması, hakkında daha fazla aleyhtar olmaması da ayrıca incelemeye değer.
Mutabakattan neler beklemeliyiz?
2016 yılında başlayan bir sürecin neticesinde hazırlanan Küresel Göç Mutabakatı 19 Aralık 2018’ta düzenlenen BM Genel Kurulu toplantısında resmen kabul edildi. Bu tarihten itibaren metinde yer alan vaatler ve hedefler hayata geçirilmek üzere imzacı ülkelerdeki kamu politikası yapıcıların ajandasına girmeyi bekliyor olacak.
Her şeyden önce bir uluslararası anlaşmanın, ele aldığı konuyu tek başına çözmesi beklenemez. Zira uluslararası göçlere dair sorunların çözümlerini sadece anlaşma metinlerinde değil, politik iradede ve bunu çevreleyen yapısal özelliklerde aramak lazım. Marakeş Konferansı öncesinde düzenlenen yan etkinliklerde söz alan UGÖ başkanının kendisine sorulan “Mutabakatın uygulanması konusunda UGÖ’yü zor günler bekliyor. Siz UGÖ başkanı olarak rahat uyuyabilecek misiniz?” sorusuna “Niye rahat uyuyamayayım, Mutabakatı UGÖ değil devletler uygulayacak,” şeklinde verdiği esprili cevabın işaret ettiği üzere, mutabakat metnine, tek başına sorunları çözme misyonu yüklememek gerekiyor.
Mutabakata eleştirel yaklaşanları iki grupta ele almak mümkün. Göçmen karşıtı gruplar ve söylemler, mutabakatın ülkelerin milli güvenlikleri için risk oluşturduğu, düzensiz göçü teşvik ettiği, herkese göç etme hakkının verildiği gibi eleştiriler yöneltmekle birlikte bu bakış açısına zıt referans noktasından hareket eden göçmen haklarını savunan gruplar da mutabakatın “gelişmiş ülkelerin göç kontrol politikalarına insancıllık ve kalkınma kılıfı giydirmesi, bağlayıcılığının bulunmaması ve metinde yer alan bazı muğlak ifadelerden dolayı uygulama aşamasında göçmenlere yönelik faydasının olmayacağını” dile getiriyorlar.
Son tahlilde; Küresel Göç Mutabakatı, yükselen göçmen karşıtlığı ve aşırı sağ politikaların popülist argümanlarına karşı verilmiş başarılı bir mesaj olarak değerlendirilebilir. Zira popülist, aşırı sağcı retoriğin mutabakat metninin ortaya çıkmasını engellemek için dahi yoğun çaba gösterdiği dikkate alındığında, Marakeş toplantısı ve 19 Aralıktaki BM Genel Kurulu'ndaki oylama sonucu önemli bir kazanıma işaret ediyor. Bununla birlikte metnin ülkeleri göçmenlere yönelik hak temelli politika geliştirmeye ve uygulamaya zorlayacak gücü olmadığı da açık bir gerçek. Bu nedenle kısa vadede göçmen haklarına yönelik etkili çözümler üretmesini beklemek mümkün gözükmüyor.
Bu değerlendirmeler ışığında mutabakat metni, uygulama boyutu daha önde olan, zorunlu göçler konusunda ülkeler arası yük paylaşımını ihmal etmeyen, göçlere yol açan yapısal faktörlere dair çözümler içeren ve yaptırım gücü olan hak temelli yaklaşımlara zemin sağlayacak bir ilk adım olarak da görülebilir.
[Dr. Selman Salim Kesgin Siyaset Bilimci, Göç Politikaları Uzmanıdır]
[1] http://www.siir.gen.tr/siir/c/constantino_kavafis/barbarlari_beklerken_1.htm
[2] Küresel Göç Mutabakatı tam metni için: https://refugeesmigrants.un.org/sites/default/files/180711_final_draft_0.pdf
Mutabakatın gayrı resmi çevirisi için, http://www.goc.gov.tr/files/files/k%C3%BCresel%20g%C3%B6%C3%A7%20mutabakat%C4%B1.pdf
[3] https://www.regjeringen.no/en/aktuelt/statement_marrakech/id2621949/