Bekir Coşkun meselesi…

Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Bekir Coşkun’u nasıl bilirdik?

HAKSÖZ HABER

Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Bekir Coşkun hakkında ulusalcı medyada abartılı yazılar yazılıyor. Türkiye’nin en büyük köşe yazarı, düşünce insanı(!), Türkçeyi en iyi kullanan yazar, gazetecilerin ağabeyi, duayeni vs. şeklinde yere göğe sığdırılmayan Bekir Coşkun için muhafazakar dindar camiada haliyle bir sessizlik hâkim.

Açıkçası biz de anlaşılabilecek bu sessizlik haline uymayı tercih ettik. Zira -sorgulanmayı hak etse de- düşmanın bile olsa ölünün arkasından konuşmamak Türkiye’de bir kültür. Tabi ki bu süreçte az evvel zikredilen abartılı yazıları görüp ister istemez şaşkınlık içinde kalıyorduk. Bizi ikna eden İsmail Saymaz oldu.

Solun algı üretme gücü tamamen manipülasyona dayanıyor. Şu süreçte öyle yazılar yazıldı ki gören hayatını kaybeden kişiyi melek sanır. Bu tarz haberleri yayımlayarak işi normalleştirmeye ve “ortak değer” haline getirmeye çalışan ulusalcı çevre aslında bir kültür oluşturuyor. Bizim meselemiz oluşturulmak istenen bu kültür ile.

İsmail Saymaz dün akşam Habertürk’te katıldığı programda Bekir Coşkun için Cumhurbaşkanı başta olmak üzere çevresindekilerin sessizliğini anlamadığını söyledi. Saymaz, Türkiye’nin bu kadar kıymetli bir yazarı için, “en değerli gazetecisi” için niçin bir taziye yayımlamadıklarını merak etmiş.  O insanların sessizliğinden şikayet edeceğine şükretmesi lazım İsmail Saymaz’ın. Bir konuşsalar söyleyecekleri çok şey var çünkü. Saymaz’ın istekleri Bekir Çoşkun’la da bitmiyor. Nazım Hikmet ve Sabahattin Ali’den de söz ediyor utanmadan. Çok şaşılacak bir durum gerçekten. Sabahattin Ali’yi Bulgaristan sınırında kim, niye öldürdü? Nazım Hikmet’i hapse atan kimdi? Bu memleketin solcuları görmezden geliniyor diye boş yere feveran edenler önce kirli geçmişleriyle hesaplaşsınlar.

Bekir Coşkun meselesine gelince… Bu ülkenin ortak değeri falan olacak bir insan asla değildi. Eline geçen en ufak fırsatla Müslümanların değerlerine saldıran bir “gazeteciydi.” Muarızlarını “göbeğini kaşıyan adam” diyerek tahkir eden 28 Şubatın militarist yüzünü temsil eden bir “ağabeydi.”  Açıktan başörtüsü düşmanlığı yapmaktan bir saniye geri durmayan -daha yakın zamana kadar- başörtülü milletvekili, bakan hatta polis gördüğü için rahatsızlığını son derece düşkün ifadelerle dile getiren bir “duayendi.”

Biz onu böyle bilirdik. Artık yaptıklarının hesabını kesin bir şekilde vereceği yere gitti. Ancak Türkiye solunun inşa etmeye çalıştığı bu anlamsız taziye kültürüne ve "ortak değer" sözlerine itirazımız var. Andık işte! Şimdi mutlu musunuz?

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!