Bedenimizi kurtarmaya çalıştığımız kadar ruhumuz için de çaba sarfediyor muyuz?

Ergün Yıldırım, Yeni Şafak'taki köşesinde koronavirüsün insanlığın dünyasını nasıl şekillendirdiğini inceliyor?

Ergün Yıldırım / Yeni Şafak

Virüsler ve aşılar

Her zaman bir çağ tanımı yapılıyor. İnsanın içinde geçtiği zamanı en fazla belirleyen olguyla yapılır bu. Bir zamanlar uzay çağı derdik. Henüz daha lise sıralarındayken bizim kuşak, sık sık “uzay çağında yaşıyoruz” lafını duyardı. Şimdi bilgi çağı, dijital çağ, göç çağı deniyor. İki yıldır artık zamana damgasını vuran başka bir gerçek var: Virüs. Her yerde konuşuluyor. Herkes tartışıyor. Gündelik hayatımızı, ekonomimizi, dini hayatımızı ve siyasetimizi belirliyor. Bir virüs çağındayız. İlk defa virüs bu kadar fazla ve derinden insanları etkiliyor. Beraberinde birçok şey getiriyor. Diğer çağ kavramları umudu ve iyimserliği anlatırken Virüs Çağı tam tersine kaygıyı ve umutsuzluğu taşıyor. Veba zamanlarında taşıyıcı fareydi. Salgının mobilize gücü farelerden ve pirelerden oluşuyordu. Kırımdan gemilerle veba hastalığını taşıyanlar, İtalya kıyılarına yanaştığında karaya demirleyen ipler üzerinden fareler koşuyordu. Fareler üzerindeki pireler üç metre zıplayarak hastalığı taşıyordu.

Virüsün mobilize güçleri tayyareler. 2019 yılının Aralık ayında Çin’de ortaya çıkan virüs, tayyarelerle dünyanın dört bir yanına, yine tayyare hızıyla ulaştı. 1070’lerin sonlarına doğru AIDS ile ölümcül bir güç olarak insanoğluna görünen virüs, arkasından yeni çeşitleriyle çoğaldı. Aslında milyonlarca türünden bahsediyor biyologlar. Zoologlar ve antropologlar da doğayla kurduğumuz dengesiz ilişkilerden dolayı patojenlerin arttığını söylüyor. Fareler ve bitlerin vebada üstlendiği rolleri şimdi maymunlar, develer ve yarasalar üstlendi. Virüslerin bu çokluğu ve belirsizliği nedeniyle önce koronavirüs dedik. Arkasında insanoğlu onu adlandırdı: Covid-19. Yani insanı öldürmeye çıkan son virüse bu ad verildi! Milyonlar öldü, şehirler kapatıldı, ekonomiler battı, insanlar işini kaybetti.

Şimdi virüs yeni varyantlarla çıkıyor ortaya. İngiltere, Hindistan, Güney Afrika ve Brezilya varyantlarından bahsediliyor. En öldürücü olan Hindistan varyantı. Virüs daha epey hayatımızda görünmeye devam edecek. Yaşadığımız zamana dişlerini geçirecek. Belki de zamanın dişlerinde bu defa virüs iş görecek!

İnsanlar da boş durmuyor. Her zaman salgınlar karşısında bir mücadele içine girdi insanoğlu. Özellikle modern zamanlarda aşılar büyük bir umut ve ufuk oldu. Bilim adamları, tıpçılar, biyologlar, zoologlar umuda koyuldu. Aşılar keşfedildi ve hakikaten insanoğlunun hayatında yeni döneme yol açtı. Kolera, verem, tifo… Ne kadar çok salgın var, değil mi? Yıllarca insanoğlunun canını aldılar. Ölüm ve kasvetin, imtihan ve cezanın salınımında bir hayat sundular insana. Aşılar, abı hayat misali yeniden yetişti canlara. Verem de, tifo da, çiçek de bu sayede insanın peşini bıraktı.

Virüslere karşı da aşı seçeneği devreye girdi. Covid-19 için bir yıl içinde aşılar keşfedildi. Bu defa hız çağına uygun bir şekilde bilim de bilim adamları da hızlı çalıştı. Aşılar, kapitalizmin politik ekonomi iştahını kabarttığı için de hızla keşfedildi. Ama ölümcül salgına karşı bir çareydi sonunda. Herkes onunla felaha ermek istiyor. Ülkeler rekabete girişti. Çin, onu siyasal baskı aracı için kullandı. Oysa virüs oradan çıkmıştı ve Çin’in dünyaya hediye ettiği bu salgına karşı aşıyı da hediye etmesi beklenirdi!

Felsefe ile bakarsak septisizm çağından geçiyoruz. Bunu virüs çağında verilen geniş kitlelerin tepkisinde görüyoruz. Aşıya da, bilime de, doktora da inanmıyor geniş kitleler. Eskiden doktor yarı tanrı bir varlıktı! Ondan şüphe etmek aklına gelmezdi insanların. Şimdi büyük kitleler büyük şüpheler içinde. Buldukları aşıyı, yaptıkları araştırmayı ve yaptıkları açıklamaları ters yüz edecek tepkiler veriyorlar. Her alanda komplo teorileri septisizmin egemenliğinden kaynaklanıyor. Aşıya karşı şüphe içinde olanlar da öyle. Tam bir post-truth durumu. Yani hakikatin yokluğu… Aşı olmayı bireysel özgürlük diye tanımlıyor karışık kafalar. Çünkü Covid-19, bir salgın. Yani kişilerden kişilere bulaşıyor. Kamusal yönü var. Bundan dolayı da ferdi aşan bir boyuta sahip. O nedenle bireysel özgürlüğü aşıyor.

Virüs, yeni varyantlarla ortaya çıkarak ölümcül yüzünü bize gösteriyor. İnsanı kuşatıyor zihnen ve ruhen. Ama insan da “dert veren Allah dermanını da verir” bilinciyle yeni aşı varyantları bulmaya devam edecek. Gözüken o ki dozlar artırılacak. Canı alan da Allah, canı veren de. Virüs Çağı da farklı bir imtihanı imgeliyor. Virüsle gelen imtihanı. Önemli olan aşı hazırlıkları kadar ruhani hazırlıklar da yapıyor muyuz? Bedenimizi kurtarmaya çalışırken ruhumuzu da kurtarıyor muyuz?

Yorum Analiz Haberleri

Suriye'nin Türkiye'den ve Arap ülkelerinden ne beklentisi var?
Adem Özköse: Suriye’de kendimi artık büyük bir hikayenin başlangıcındaymışız gibi hissediyordum
60 yıllık Baas sultasının izlerini silmek kolay olmayacak!
İslam'a saldırmak için fırsat kollayanlar...
"Esed Erdoğan’ın çağrısına olumlu cevap verecek diye çok korktuk"