Tedirgin etme, dehşet salma veya ajitasyon ve kara propaganda yetkinlikleri az değil. Lakin yeni bir siyaset kurma, topluma güven ve siyasete istikrar kazandırma yetenek ve potansiyelleriyse sıfırın bile altında. Ne yapabilirler, ne kadar yapabilirler, ne zamana kadar sürdürebilirler?
Ülkemizin ve bölgemizin müflis siyaset tüccarlarının, tabansız ve yolsuz siyaset esnafının en ahlaksız ve zalim stratejilerde nasıl da ortaklaştığına şahitlik ediyoruz aslında. Yeni bir ‘31 Mart Vakası’ şoku yaşatma azmindeler anlaşılan. Lakin bu sefer cephe bütün zıtları bir arada toplayacak kadar geniş ve renkli gözüküyor.
Parti/Cephe’den Cephe/Parti’ye
Çağlayan Adliyesi’nde savcı Mehmet Selim Kiraz’ın rehin alınmasıyla birlikte sergilenen tiksinti ve nefret duygularına tavan yaptıran kanlı tiyatro radikal sol bir örgütün marifeti olmayı çoktan aşıyor. Bir örgüt böyle bir eylem yapamaz, beceremez diyemeyiz. Elbette böyle hatta daha büyük infiale sebep olacak saldırılar da yapılabilirdi. Fakat iş sadece eylemden ibaret değil. Asıl olarak eylemle birlikte ortaya çıkan ve eylemi takip eden süreçte örgüt dışındaki kimi aktör ve kurumlar tarafından kullanılan kelimeler, kavramlar, kıyaslar, benzetmeler, sebep ve sonuç arayışları nasıl da geniş bir cepheyle, ne türden kirli bir ittifakla karşı karşıya olduğumuzu göstermiş oldu.
Klasik sol/sosyalist teori Lenin’in silahlı propaganda ilkesine dayandığı için tabiatı icabı zaten şiddete tapar, şiddetsiz bir mücadele tasavvur edemez. Türkiye’deki sol/sosyalist fert, grup, parti, sendika ve örgütler de şu veya bu oranda, şimdi veya ilk fırsatta silahlı propagandanın nimetlerinden istifade etmek üzere tetikte dururlar. Ancak bu tetikte duruş sadece sol/sosyalist örgütlerin rüyalarını süslemez.
Garip ama gerçek olan şudur: Eşine neredeyse hiç rastlanmayacak bir şekilde Stalinist, Kemalist, liberal ve Baasçılık gibi siyasi kimlikleriyle bilinen aktörlerin Türkiye’de silahlı propagandaya bağımlı, muhtaç ve mecbur olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu bağımlılık ilişkisi bir taraftan Kürt sorununda kontrolü elinde tutmak adına böyledir. Diğer taraftan sol/sosyalist kimi örgütlerin gerek sokak eylemleri gerekse silahlı tedhiş eylemleri üzerinden siyaseti terbiye etme avantajını kaybetmemek için böyledir. Savcı M. Selim Kiraz’ın rehin tutulup katledilmesinde medyada sergilenen duruş ve tutum DHKP/C’den daha geniş bir silahlı propaganda networkünün tehdidi altında olduğumuzu teyit etmiştir.
Mesele Okmeydanı, Küçük Armutlu, Gülsuyu veya Gazi Mahallesi gibi varoşlara sıkışmış, marjinal ve taşeron-tetikçi bir sol/sosyalist çetenin marifetlerinden çok daha fazlasını göstermektedir. CHP’den TÜSİAD’a, merkez medyadan akademi ve sanat dünyasına kadar meğer ne kadar çok eski tüfek, kulağı kesik ‘devrimci militan’ Hükümeti devirmek üzere oluşturulan koalisyonlarda yer almak için fırsat kolluyormuş. Gezi Ruhu ölümsüz, Y Kuşağı sınıfsız ve sınırsızmış demek.
Devrimci Sol’un taşeron-tetikçi bir tedhiş çetesi olmaktan öteye hiçbir anlamı kalmadı. Ama bu çetenin provokatif eylemlerinden medet umanların oranında ciddi bir artış olduğu da ortada. Ne yazık ki manzara fena. Dev-Sol bir taraftan Kemalizm adına diğer taraftan Esed/Baas cuntasının bekası adına iş görüyor. Bu ülke ve bölgede onu ayakta ve bir tehdit unsuru olarak yedekte tutan siyasal bir dinamik var.
‘Sol’, Kimlerin Umudu?
Yunanistan’dan Suriye’ye, Almanya’dan Belçika’ya değin geniş bir siyasal-lojistik desteği bu örgüt için mümkün kılan şartlar, evvel emirde Türkiye’deki klasik devlet sınıflarına ve militan Alevi unsurlara yaslanıyor oluşudur. Cezaevlerinde verilen hakimiyet mücadelesinden ölüm oruçları eylemlerine değin, üniversitelerdeki örgütlü mücadeleden merkez medyada alan tutmaya kadar hemen her alanda baskın bir karakter eden bu söylem ve örgütlenme biçimini ‘marjinal sol’ ironileriyle çözümlemek de çözmek de mümkün değildir.
Şiddet ve düşmanlık temelinde yükselen, örgüte kattığı kadın-erkek bütün insanları mutlak inançlı kılan, örgütün bir kararıyla ölmeye ve öldürmeye endekslenmiş bir insan tipini üreten mekanizmayı sadece polisiye tedbirlerle çökertme çabası mantık dışıdır. Dev-Sol’un bütün cinayet ve provokasyonlarının temize çıkarılmasına vesile kılınan örneğin Grup Yorum, İdil Kültür Merkezi, Tayad, üniversitedeki öğrenci kulüpleri, eşkıyalıkla ele geçirilmiş kültür merkezleri, birkaç basit tiyatro sahnesine belediyeler eliyle verilen destekler gibi araçların oluşturduğu bataklıkla kim, nasıl mücadele edecek? Doğan Medya destekli sol ajitasyonla siyasi ve kültürel boşluğu doldurma operasyonuna herkesi seyirci kılarak işin içinden çıkılmaz.
Hemen her olayda CIA, MOSSAD, MI6 izleri aramaya meraklı stratejistlerin Esed rejiminin Muhaberatı tarafından örgütlenen sol-sosyalist çetelerin peşine ne zaman düşeceklerini merak ediyoruz.