HAKSÖZ-HABER
Mağduriyet konusunu “edebiyat” ve “yaygara” olarak nitelendiren Hüseyin Likoğlu, son zamanlarda Bülent Arınç, Mustafa Yeneroğlu gibi mağduriyetlere dikkat çekenleri isim vermeden son derece alaycı ve keskin bir üslupla yeren şu cümleleri sarfetmiş:
“Son zamanlarda mağdurlar edebiyatı yaygarası ayyuka çıkmaya başladı. Neymiş KHK mağdurları varmış da Fetö ile mücadele edilirken mağdurlar oluşmuş da bilmem ne olmuş.”
FETÖ’den yargılanan Hava Harp Okulu öğrencilerinin annelerinin hak, hukuk, adalet arayışını da merhametsizce topa tutan Likoğlu, çocuklarının devlet değil FETÖ tarafından mağdur edildiğini belirterek adalet talep eden insanlara hitaben şu son derece garip cümleleri kurmuş:
“Çocuklarınızın mağduriyetinin giderilememesinin tek sebebi, örgüt elebaşının Pensilvanya’da el üstünde yaşatılmasıdır. O alçak orada öylece el üstünde tutulduğu sürece mağduriyetlerin giderilmesi konusunda atılacak her adım kadük kalacaktır. Siz de, çocukları HDP tarafından kandırılıp PKK’ya gönderilen çocukların anneleri gibi bir eylem başlatın. Çocukları kandırılıp PKK’ya gönderilen anneler nasıl ki Diyarbakır HDP il önünde 2 aydır oturma eylemi yapıyorsa, siz de çocuklarınızı kandıran elebaşını Pensilvanya’da el üstünde tutan ABD’nin Türkiye’deki misyonları önünde sembolik eylem yapabilirsiniz. Belki böyle bir tepki çocuklarınızın kurtulmasına vesile olur….”
Hüseyin Likoğlu’nun Yeni Şafak’ta yayımlanan bahse konu yazısının (04 Kasım 2019) tam metni:
Fetö’cü Mağdur Yok, Fetö’nün Mağdurları Var
En son söylenecekleri en başta söyleyeyim. Şu dört şeyi yapanlar arkasını kollasın:
* Eğer 17-25 Aralık’ın çok çok öncesinden, hatta hatta 28 Şubat ve öncesinden beri Pensilvanya iblisi ile ilgili olumsuz düşünceler içerisinde olmuşsanız mutlaka kendinizi kollayın.
* 17-25 Aralık sürecine gelirken, Fetullahçı hainlerin niyetlerini anlayıp, uzaklaşma eğilimine girmişseniz bu saatten itibaren bir gözünüz arkada olsun.
* 17-25 Aralık ve 15 Temmuz öncesi veya sonrasında Fetullahçı hainlerle mücadelede görevinizi layıkıyla yapmışsanız, sadece arkanızı değil dört bir yanınızı kollayın.
* Bir de hayatınızın herhangi bir döneminde Fetullahçı çetenin ekonomik işleyişine bilerek veya bilmeyerek çomak soktuysanız, tedbiri elden sakın bırakmayın.
Bu dört şeyi yapmışsanız, başınız ya beladadır ya da belaya girmesi yakındır.
Efkan Ala, İçişleri Bakanlığı’ndan ayrıldığı gün, şu bilgileri paylaşmıştı: “Göreve başladığımda 7 bin istihbaratçının 6500’ü Fetöcüydü.” Yani 2013 yılı sonuna kadar Emniyet İstihbarat’ın yüzde 93’ü Fetullahçıymış. Sizce bu yüzde 93, yukarıda bahsettiğim dört şeyi yapanlarla ilgili nasıl kayıtlar düşmüştür. Sayın Ala açıkladığı için ortaya çıkmış emniyet boyutu buydu. MİT, Askeri İstihbarat ve diğer kurumlardaki durumu bilmiyoruz.
Son zamanlarda mağdurlar edebiyatı yaygarası ayyuka çıkmaya başladı. Neymiş KHK mağdurları varmış da Fetö ile mücadele edilirken mağdurlar oluşmuş da bilmem ne olmuş.
“Darbenin ertesi günü bazı bakanlık, bazı belediyeler ve bazı kurum-kuruluşlar açık artırmayla ‘paralelci’ atma yarışına girdiler. “Ben 150 kişi attım. Yok mu artıran?”, “Ben 200 kişi attım. Yok mu arttıran?” derken sayı yüz bine yaklaştı. Tabii ki devletten maaş alıp da devlete ihanet eden hiç kimse devlette barındırılmamalı. Ama şunu sormazsak hakkın gereğini yapmış olamayız. “İyi de kardeşim bu attıklarını 17-25 Aralık’tan bu yana kim barındırdı? 16 Temmuz’da bu isimleri tespit etmiş olamazsın. Daha önce tespit ettiysen kim elini tuttu? Niye gereğini zamanında yapmadın?” Ha bu arada atılanların büyük kısmının çaycı, müstahdem ve düşük seviyede memur olması ayrıca düşündürücü.”
Bu satırları 15 Temmuz’un üzerinden henüz 15 gün geçmeden 1 Ağustos 2016’da yazdım. Aynı yazımda şu ifadelere de yer vermiştim: “Fetö’cü avına çıkmadan önce, sağlam adam tespitine ihtiyacımız var. Her kurum, her birim oturup “Kaç sağlam adamım var” diye muhasebe yapsın. Sağlam adamları tespit etmek, Fetö’cüleri tespit etmekten kolaydır. Tespit ettiği sağlam adamları en kritik birimlerden başlayıp görevlendirsin. Ondan sonra Fetö ile mücadele çorap söküğü gibi gelir.”
Evet bu satırların yazarı olarak şunu açıkça söylüyorum, “Bu ülkede Fetullahçı mağdur yoktur. Fetullahçıların mağdur ettikleri vardır.” Eğer birilerinin mağduriyet ile ilgili bir derdi varsa bunun üzerinde durmalı. Fetullahçı çaycıyı, çorbacıyı, itirafçıyı, arasına da önceden beri Fetullah iblisi ile hesabı olanı katarak mağdur edenler, en azılı Fetullahçılardır. Dün o azılı alçaklar Fetö ile mücadele ediyorum diyerek çaycıyı, çorbacıyı, itirafçıyı harcarken, bugün de onları istismar ederek “Fetullahçı mağdurlar var” yaygarası ile yakayı ele veren azılı Fetullahçıları kurtarmaya çalışıyor. Mağdur edebiyatıyla mağdurlar değil, alçaklar kurtarılmak isteniyor.
Eğer gerçek mağdurlar ile ilgili samimi bir hesabı olanlar varsa, öncelikle bu mağduriyetlere sebep olan azılı Fetullahçıların ortaya çıkarılması konusunda elini taşın altına koymalı. Bu alçaklar ortaya çıkarılmadıkça hiçbir mağduriyet giderilemez. Ayrıca bu azılı Fetullahçıların milletin çocukları için yazdıkları istihbarat notları yakılmalıdır. Eğer o sahte notlar imha edilmezse ne mağduriyetler biter, ne de liyakatli ve samimi kadrolar göreve getirilebilir.
Bir sözüm de gerçekten çocuklarının mağduriyetine inanan anne ve babalara: “Fetullahçı terör örgütünün çocuklarınızı nasıl kandırdığını bilen birisi olarak söylüyorum. Çocuklarınızın mağduriyetinin giderilememesinin tek sebebi, örgüt elebaşının Pensilvanya’da el üstünde yaşatılmasıdır. O alçak orada öylece el üstünde tutulduğu sürece mağduriyetlerin giderilmesi konusunda atılacak her adım kadük kalacaktır. Siz de, çocukları HDP tarafından kandırılıp PKK’ya gönderilen çocukların anneleri gibi bir eylem başlatın. Çocukları kandırılıp PKK’ya gönderilen anneler nasıl ki Diyarbakır HDP il önünde 2 aydır oturma eylemi yapıyorsa, siz de çocuklarınızı kandıran elebaşını Pensilvanya’da el üstünde tutan ABD’nin Türkiye’deki misyonları önünde sembolik eylem yapabilirsiniz. Belki böyle bir tepki çocuklarınızın kurtulmasına vesile olur….”