Mehmed Garip Tanyıldızı / Akşam
Değişimin yönü: “Onlar arıyor, ben buldum”
Nasreddin Hoca'ya sormuşlar:
- "Saz çalmayı bilir misin?"
"Tabi bilirim" demiş Hoca.
Hemen Hocanın eline bir bağlama tutuşturmuşlar:
- "Çal da görelim"
Nasreddin Hoca almış sazı eline. Perdelerin üzerinde bir yere koymuş parmaklarını hiç hareket ettirmemiş. Öteki elindeki mızrapla tellere vurmaya başlamış.
Bunu gören ahali Hocaya çıkışmış:
- "Aman Hocam, saz böyle mi çalınır?" demişler. "Bunu çalanlar mızrapla tellere vururken öteki elini de gezdiriyorlar. Sen hep aynı yeri tutuyorsun!"
Hoca şöyle cevap vermiş:
"Perdeleri bulamayanlar öyle çalar. Ben sazı elime alır almaz perdeyi buldum! Onlar benim tuttuğum yeri bulmaya çalışıyorlar."
***Modern dönemde birçok kavram metamorfoza uğradı, algılar değişti.
Değişim olgusu da antik dönemde algılanışından uzak bir yerde konumlandı.
Bilhassa sosyolojinin bir kavramı olarak farklı bir önemi haiz değişim, başka kavramların algılanışının da dönüşümüne etki etti.
***Değişimle ilgili en çarpıcı deformasyon değişimin yönüyle ilgilidir.
Bağlamından bağımsız olarak insanda pozitif çağrışım oluşturması beklenir.
A priori bir şekilde değişime olumlu anlam yüklenir.
Halbuki değişim iyi veya kötü bir anlama, olumlu veya olumsuz bir yöne sahip olabilir.
Bazen gelen gideni aratır.
Değişim sadece gelişme ve olgunlaşma şeklinde değil bozulma ve çürüme ile de gerçekleşebilir.
Çünkü her değişimin kendine ait bir muhtevası vardır.
Bu bakımdan tüm değişimler özü itibariyle ideolojiktir.
***Değişim anlayışı modern zihniyetle birlikte büyük bir kırılma yaşadı.
Tarihin akışı yorumlandı.
Aydınlanmacı ilerleme fikri, keşfettiğini iddia ettiği doğanın yasalarını, fizik kurallarını toplumsal alana teşmil etti.
Toplumsal değişimin yasaları yazıldı.
Doğa bilimlerinin determinist yaklaşımıyla değişimin yönü tayin edildi.
"Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu" felsefi yaklaşım derinliğini kaybederek tek yönlü değişim sığlığına büründü.
***"Filozoflar tarihi yalnızca yorumlamışlardır, aslolan onu değiştirmektir" diyen Karl Marks değişiminin değişmesinde etkin rol oynadı.
Fakat Marks'ın öngördüğü değişim bir türlü gerçekleşmedi ve katı belirlenimcilik birçok teorik eleştiriye maruz kalarak pratikte iflas etti.
Postmodern durumla birlikte değişim algısı yeniden metamorfoza uğrasa da modernitenin değişim anlayışı etkilerini yitirmiş değil.
Relativitenin (görelilik) güçlenmesiyle entelektüel alanda büyük darbe alsa da zihinlerdeki kısmi iktidar alanında hayatını sürdürüyor.
Bu iktidar alanı hala küçümsenmeyecek bir hacme sahip.
***Bugün iki iktidar alanı ile de hesaplaşarak alternatif bir iktidar alanı oluşturma ihtiyacı ve sorumluluğu karşımızda duruyor.
Değişimden önce sabiteyi yani süreklilik arz etmesi gerekeni bularak işe koyulabiliriz.
İlerleme mitinin tek yönlü değişim anlayışı veya hakikat karşıtı postmodernizmin parçalanmış değişim anlayışına mahkum değiliz.
Ancak, acaba değişmeden kalması gerekeni tespit etme ve koruma cesaretini gösterebilecek miyiz?
"Onlar arıyor, ben buldum" diyebilecek miyiz?