Ergün Yıldırım’ın konuyla ilgili yazısını ilginize sunuyoruz:
Sizin Bayramınız Hangisi?
Kurban bayramı hakikatte bir tane. Bütün Müslümanlar bu hakikat etrafında bayram namazına gidiyorlar, kurbanlarını kesiyorlar, ziyafetler veriyorlar, mezarlara dualar okuyorlar ve Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in Rabbe adanma ilişkisini yeniden yaşıyorlar. Fiiliyatta ise birçok kurban bayramı yaşıyoruz. Ontolojik kurban bayramı o zaman çoklu hale geliyor. Farklı bayramlar ortaya çıkıyor. Farklı bayram tecrübeleri tezahür ediyor. Bayram hakikati farklı coğrafyalarda, farklı toplumlarda ve farklı konjonktürlerde çoğalıyor. O zaman hangi bayramda olduğumuz önem taşıyor.
Köy ortamında baba ve annenizle beraber bayramı yaşayabilirsiniz. Köyün mütevazı camiinde kıldığınız bayram namazı ile bütün çocukluk arkadaşlarınızla, akraba ve komşular ile kucaklaşırsınız. Sonra ecdadınızın mezarlarını ziyaret edersiniz. Baba ve annenizin ellerini öptüğünüzde gülümseyen yüzlerinden kalbinize akseden mutlulukla sarsılırsınız. Huzurun, merhametin ve hatırın içinde yüzersiniz.
Bayramı Ege'nin sahillerinde, beş yıldızlı otelin bütün maddi imkanlarından yararlanarak da geçirebilirsiniz. Havuzlar, kum ve güneşle yalanan kıyılar boyunca, yarı çıplak bedenler içinde dolaşabilirsiniz. Eğlence, yemek ve tüketimin dibini yaşarsınız. Ziyafet, ziyaret ve hatırın ruhani çoraklığı içinde “bayram tatilinizi” yaşarsınız. Burada bayram tatildir. Tatil kültürünün zevkleriyle doludur. Bayram sevinci maddi sevince dönmüştür. Bayram bütün manevi (anlamsal, fenomenolojik, dünyevi olanın ötesi) boyutlardan koparılmıştır.
Bayramı Afrika’nın yoksul varoşlarında ya da köylerinde açlığı ve susuzluğu yaşayan Müslümanlarıyla da geçirebilirsiniz. Onlarla kıldığınız bayram namazı sizi başka alemlere kanatlandırmıştır. Yoksulluğun dostu olmuşsunuz. Onlara koşarak taşıdığınız kurban et değil, hayatın anlamıdır. Siyah çıplak ayaklı çocukların bağırışları arasında huzurun, mutluluğun ve imanın kardeşliğinde kendinizden geçmişsiniz. Ailenizi binlerce kilometreler uzakta bırakarak yoksul ve muhtaç ailelere koşmuşsunuz. Çıplak ayaklı siyah çocukların acılarını biraz olsun dindirmek için kendi çocuklarınızın, bu bayramlarının buruk geçmesini göze almışsınız. Allah rızası için göze aldığınız burukluk binlerce burukluğun sevince dönmesine öncülük yapar. Bayramın en büyüğünü yaşarsınız.
Gazetelerin 800 bin yetim kaldığını söylediği Suriyeli çocuklardan biri olabilirsiniz bu bayramda. Annenizi ve babanızı arıyor gözleriniz. Daha önceki bayramda ailenizle beraber ne ziyafetlerden geçmiştiniz. Babanız size yeni elbiseler almıştı. Anneniz bayramın erken saatlerinde kalkıp güzel yemekler yapmıştı. Hep beraber kardeşlerinizle babanızın bayram dönüşünü bekliyordunuz. Yine gözlerin bu bayramları arıyor. Ama yoklar! Sanki arada asırlar var! Birçok çocukla beraber ablalar ve abilerle yaşıyorsunuz. Bayramı annesiz ve babasız yaşıyorsunuz. Babanız bayramda dönmeyecek. Anneniz sabah yemeklerini hazırlayamayacak. Komşularınıza gidip köy çocuklarıyla beraber elinizdeki torbalarla şeker toplayamayacaksınız. Ağlayanlar, çığlık atanlar, sessizce bir noktaya dalıp gidenler… Bir yetimhanenin bayram yetimliğini bütün ruhunuzla hissedeceksiniz.
Gazze de ya da Kudüs’te bir bayram yaşıyorsunuz. Filistinlinin bayramı bu. Ellerinde büyük makinalı silahlarla öfke bakışlı soğuk suratlı İsrail askerlerinin gölgesinde bayram namazına gidiyorsunuz. Cami avlusuna girerken kurşunların her an size yönelebileceğini hissediyorsunuz. Ya da güvenlik nedeniyle namazdan alıkonacağınızı… Bayram namazını kılamama tedirginliğini yaşıyorsunuz. Eviniz, sokaklarınız, meydanlarınız, okullarınız, tarlalarınız, pazarlarınız…Bu soğuk suratlı askerlerin silahlarının gölgesi altında. Etrafınız çevrilmiş büyük duvarlarla açık cezaevinde yaşıyorsunuz. Sizin bayramınızın mekanı budur. İsrail’in ve Siyonizm’in gölgesinde yaşanan bir Kurban Bayramı daha.
Arakan'da katliamlardan kaçan bir kadınsınız. Milliyetçi Budistler ve faşist Myanmar askerleri peşinizde. Evlerinizi daha dün yakmışlardı. Etrafınızda katledilen hikayelerin korkusu içinizi ürpertiyor. Yakalanarak çırılçıplak soyulan, önce ayakları ve kolları sonra da başı kesilerek çığlıklar altında katledilen bir kadının videosunu daha iki gün önce seyretmişsiniz. İçinizde o kadının çığlıkları yankılanıp duruyor. Kocanızı kaybetmişsiniz. Çocuklarınız var yanınızda. Nehirler, dağlar, denizler var önünüzde. Uzaklarda yakılan evlerin gökyüzüne yükselen dumanları görünüyor. Kurban Bayramı için hiçbir şey yapamıyorsunuz. Ne yeni elbiseler, ne ziyafetler, ne ziyaretler. Hiçbir şey yok. Kurban Bayramı yokluklara karışmış. Bir an, her şeyimizle kurban ediliyoruz diye düşünüyorsunuz.
Biz hangi bayramdayız? Bayramımız nerede geçiyorsa biz o bayramı yaşıyoruz. Bayramımız tatil de olabilir, ziyaret de, savaş da, hayır ve adama da. Önemli olan yaşadığımız bu bayramların “bayram hakikatine” olan yakınlığı. Sevinçlerimiz de, yakarışlarımız da ve adanışlarımız da buna göre sahih olur.
Bayramı bayram hakikatine yakın olanlara ne mutlu! Onların bayramını kutluyorum.
Kaynak: Yeni Şafak