Ersin Çelik / Yeni Şafak
Bize değilse de size…
Sayılı günler yine geçti ve Hicri 1445 yılının Ramazan ayını nihayete erdirdik. Yeni bir bayrama eriştik hamdolsun. Ramazan ayının son günlerinde, cemaatle kılınan teravihlere eşlik eden ilahilerde “merhaba merhaba şehri sıyam merhaba” cümlesinin yerini “elveda elveda şehri Ramazan elveda” cümlesi aldığında hepimize bir hüzün çöker. Gözlerimiz yaşarır. Bir sonraki Ramazan'a çıkıp çıkamayacağını, ömrünün bir Ramazan ayını daha karşılamaya yetip yetmeyeceğini bilemez kimse. Bin aydan hayırlı Kadir Gecesini içinde barındıran bu rahmet ayından hissemiz ne kadar oldu, hakkıyla eda edebildik mi, kendimizden davacı mı ettik yoksa bizden razı şekilde yolcu edebildik mi sorgulamaları da vardır üzerimizde. Bu hal her Ramazan ayında her müminin kalbinde tekrarlanır.
Ancak özellikle son iki yıldır sarsıcı ve yakıcı acılar da eşlik ediyor kutsal ayımıza. Geçtiğimiz yıl büyük bir depremle sınandık ülke olarak. Milyonlarca insanımızı evinden yurdundan eden afetten günler sonra gelmişti Ramazan. Binlerce kayıp verilmişti ve onsuz, onlarsız ilk Ramazan ayına çadırlarda, konteyner kentlerde girilmişti. Bir yıl önce evlerinde; aileleri ve misafirleri ile iftar açan binlerce kişi ya evlerini ya sevdiklerini kaybetmişti ya da Ramazan coşkusunun en güzel yaşandığı tarihi şehirlerin sokakları, meydanları ıssız bir karanlığa gömülmüştü. Büyük bir acı eşlik etmişti dört gözle beklediğimiz Ramazan ayımıza.
Zaman en büyük ilaçtı ve bir kez daha yaralar kabuk bağladı. ‘Önümüzdeki Ramazan çadırda değil de evlerimizde oluruz inşallah’ dualarına sarıldı depremzedeler. Hayaller, temenniler, beklentiler ve yenilikler…
Derken geride bıraktığımız Ramazan'a eriştik. Her Ramazan ayında İsrail’in bir bahane ile Filistin’e saldırmasına, Mescid-i Aksa’da yasaklar uygulayıp, Müslümanlara eziyet etmesine, baskınlarına alışkındık. Gazze de mutlaka saldırıya uğrar, yüreğimiz ağzımızda olaylar büyümeden bitse diye beklerdik. Fakat bu yıl hepsinden farklıydı. Ekim ayından bu yana yaşananlar Filistin’in acı, sürgün, katliam dolu tarihinde bile benzeri görülmemiş boyutlara ulaştı. Yaşanan soykırım atom bombası atılmışçasına yok edilmiş mahalleleri vurmadı sadece. Bombardımanla yok etmek yetmedi bu kez İsrail’e. Zaten her yönden abluka altında olan Gazze, tanklarla kuşatıldı. Hastaneler, okullar, kendi şehrinde mülteci olmuş, defalarca yerinden edilmiş, gidecek hiçbir güvenli nokta bulamayan siviller hedef alındı. Gazze fiili olarak ikiye bölündü ve zaten normal şartlarda da abluka altında olduğundan dışarıdan yardım girmeden yaşamın devam edemeyeceği bu şehre bütün giriş çıkışlar durduruldu. İnsani yardım tırlarının girişine izin verilmedi ve açlık baş gösterdi.
Milyarlarca Müslümanın kutsal ibadet ayında, günün belli saatlerinde aç kalarak geçireceği bu günlerde açlıktan ölmüş bebeklerin görüntülerini gördük. İftar sofralarının şenlikli görüntülerine havadan atılan ve denize düşen yardımları alabilmek için boğulan gençlerin gölgesi düştü. Sahurda ne yiyeceğiz telaşlarına dağıtılan yemeklerden alamadan geri dönen küçük çocukların gözyaşları eşlik etti.
Bir yandan Ramazan ayını sevinmek imanın güzelliğidir, şanına yakışır şekilde hakkını vermek, çocuklara sevdirmek, bu kültürü kaybetmemek gerek diye düşünürken bir yandan yüreğimizin acısıyla hiçbir şey gelmedi içimizden. Ama ümmetin izzeti yine yetişti ve bize doğru yolu gösterdi. Gazze’den gelen Ramazan görüntüleri imanımızı tekrar tazeledi. Derme çatma çadırlarını süslemeye çalışan, yıkılmış evlerin arasında davulcular gezdiren, kalıntılar üzerinde iftar sofraları kuran, cami enkazlarında cemaatle teravih kılan dünyanın en özgür toprağı Gazze’nin Müslümanları bizi yine diriltti. Neyin nasıl olması gerektiğini gösterdi.
Ancak gün gün, saat saat beklediğimiz ateşkes bir türlü gerçekleşmedi ve bu yılın Ramazan ayı Gazze soykırım altındayken geçip gitti. Bayrama erişirken de yine aynı hüzün çöktü yüreğimize. Ama bir baktık ki, yardım tırlarıyla gelen unlardan bayram çörekleri yapılmaya başlanmış Gazze’de. Akıllar almıyor bu ölümü öldürme rutinini. İmanı. İhlası. Şehadet coşkusunu. Sizin de içinizden geçiyordur; en çok Gazze’nin izzetli, imanlı, kahraman halkına gelsin bu bayramın güzelliği, bereketi, coşkusu. Onlar hürmetine yaşamış olalım biz de bu bayramı. Hak edemedik, mahcubuz, kırgınız, kızgınız ve bayram sabahı küslerden önce kendimizle barışmamız gerektiğini biliyoruz. Bayramsa eğer bayramımız mübarek olacak. Bize değilse de size ey Gazze halkı; bayramınız mübarek olsun.