Ahmet Varol / Yeni Akit
Bayram ve İslam âlemi -1
On bir ayın sultanı mübarek Ramazan ayını geride bırakarak yeni bir Ramazan bayramına girdik. Yüce Allah'ın bu mübarek bayramı da tüm İslam alemi için hayırlara, mutluluklara ve kurtuluşa vesile kılmasını diliyoruz.
Ne yazık ki Müslümanlar olarak bu mübarek bayrama da buruk olarak ve çeşitli sıkıntılar içinde giriyoruz. Başta Gazze ve Filistin'in geneli olmak üzere İslam âleminin değişik bölgelerinde yaşanan krizler, sıkıntılar, baskılar, zulümler, çekilen eziyetler, işkenceler gerçek anlamda bir bayram yaşamamızı, bayramın verdiği huzuru kâmil manada hissetmemizi engelliyor.
Yüce Allah, Ramazan ayının ardından bayram yaşanmasını istemiş, Resûlullah (s.a.s.) da o günün nasıl değerlendirileceğini göstermiş. İçinde bulunduğumuz şartlar ne kadar zor olsa da yine bir bayramımız olmalı.
Ramazan bir eğitim, nefis terbiyesi ve günâhlardan arınma dönemidir. Temennimiz bizim için de öyle olması ve bu eğitimin amaçladığı gerçek arınma ile mübarek Ramazan bayramına ulaşmış olmamızdır. Fakat böyle bir eğitim döneminde kazanılan iyi hasletlerin korunması için de mücadele etmek gerekir.
Ramazan'da güçlendirilmesi gereken en önemli hasletlerden biri de iman kardeşliği bilincidir. Bu bilincin ve onun kazandıracağı duyarlılığın bütün İslâm coğrafyasını kapsaması için de küresel emperyalizmin Müslüman halkları birbirinden ayırmak amacıyla çizdiği sınırları aşmış, bu sınırları zihinlerden tamamen silip atmış olmamız gerekir.
İslam âleminin çok farklı bölgelerinde sıkıntılar ve krizler yaşanıyor. Ancak altı aydan fazla süredir siyonist vahşetin özelde Gazze, genelde işgal altındaki Filistin topraklarının tamamında sürdürdüğü katliam ve yıkım büyük ölçüde gündemi meşgul ettiğinden İslam coğrafyasında yaşanan sorun ve sıkıntıların birçoğu Filistin’de yaşananların gölgesinde kaldı. Ben de şahsen Filistin’de yaşananları okuyucularımıza sıcağı sıcağına aktarmak ve siyonist işgalle işbirliği içindeki medya organlarının dezenformasyon faaliyetlerine karşı bilgilendirme yapmak amacıyla 7 Ekim 2023’te başlayan olayların ardından sürekli Gazze’de ve Filistin’in genelinde yaşanan gelişmelerle ilgili değerlendirmelerde bulunmaya çalıştım. Ancak bayramla birlikte İslam dünyasının diğer bölgelerindeki bazı sıkıntılara da temas ederek ve özet bilgiler vererek en azından birtakım hatırlatmalarda bulunmak istiyorum.
Suriye’de her ne kadar olayların tansiyonu düşmüş görünse de zulüm son bulmuş değil. Ne yazık ki bir yandan Şam’daki yönetimin ve ona arka çıkanların zulüm uygulamaları diğer yandan ülke topraklarının bölünmüşlüğünden kaynaklanan ekonomik ve sosyal sorunlar sürüyor. Bütün bu sıkıntıların devam etmesinin merkezinde ise birtakım siyasi güçlerin bu ülkeyle ve bölgeyle ilgili stratejik hesaplarından vazgeçmemekte ısrarlı davranmalarıdır. O yüzden halkın kendi iradesini özgürce ortaya koyabileceği istikrarlı bir siyasi zeminin oluşmasına imkan sağlayacak sürecin başlatılmasına da razı olmak istemiyorlar. Güven ve istikrarın oluşmaması yurtlarını terk etmek zorunda kalmış yüz binlerce insanın evlerine geri dönmeleri için uygun bir ortamın oluşmasının önünde engel teşkil ediyor. Bu itibarla Suriye halkının mağduriyetini ve bu halk üzerindeki haksızlıkların devam ettiği, henüz bu ülkede bir güven ve istikrar ortamı oluşmadığı gerçeğini unutmamamız gerekiyor.
Zulmün en şiddetli şekilde kendini gösterdiği bölgelerden biri de Doğu Türkistan’dır. Doğu Türkistan da aynen Filistin gibi işgal altındadır. Çin’in bu bölge üzerindeki egemenliği meşru bir egemenlik değil gayri meşru işgaldir. İşgalci Çin yönetimi bu bölge üzerindeki gayri meşru işgalinin ve egemenliğinin devam etmesini sağlamak için bu toprakların asıl sahiplerinin gönüllerindeki özgürlük ve bağımsızlık ateşini söndürme amaçlı zulüm uygulamalarını ve asimilasyon faaliyetlerini sürdürüyor. Ama bir yandan da kendisinin başvurduğu zulüm uygulamalarını gündem dışında tutmak amacıyla yanıltmacı propaganda ve dezenformasyon faaliyetlerini sürdürüyor.