Ahmet Varol / Yeni Akit
Bayram tatili yerine zindan
Mübarek Ramazan ayını geride bırakarak Allah’ın izniyle Ramazan bayramına ulaştık. Bu vesileyle tüm okuyucularımızın ve bütün İslam âleminin Ramazan bayramlarını tebrik ediyor,
Yüce Allah’ın yaptığımız ibadetleri kabul etmesini ve Müslümanları huzurlu bayramlara kavuşturmasını diliyoruz.
İslâm coğrafyasındaki acılar ve sıkıntılar devam ettiğinden Müslümanlar gerçek anlamda bir bayram sevinci yaşamakta zorluk çekiyorlar. Ancak böyle olmasına rağmen yine bayramları anlam ve mesajına uygun bir şekilde heyecanlı ve ümit dolu duygularla ihya etmek gerekmektedir. Böyle yapılması Müslümanların geleceğe yönelik ümit ve heyecanlarını canlı tutmalarına vesile olacaktır.
İslam toplumlarında resmi, ulusal ve benzeri türden bayramlar ülkeden ülkeye farklılık arz etse de İslami bayramlar her tarafta aynıdır. Bunlar da Ramazan ve Kurban bayramlarıdır. Bunlardan ilki, sabrederek ve zorluğuna katlanarak tutulan bir aylık farz orucun hemen akabinde, ikincisi ise bedeni zorlukların yanı sıra, maddi fedakarlıkların da yapıldığı hac farizasının yerine getirilmesine denk gelen günlerdedir.
Müslüman toplumların tümünde, bütün kitlelere mal olmuş, aynı inancı paylaşan tüm insanların kaynaşmalarına ve aralarındaki sevgi bağlarını güçlendirmelerine vesile olan, devletin ve resmi makamların katkı ve teşviklerine bağlı olmaksızın kutlanan bayramlar sadece bu iki hayırlı bayramdır. Diğer bayramların çoğu genellikle bir sınıfın, bir zümrenin, bir resmi makamın, belli bir kesimin veya devletin resmi kuruluşlarının organize ettiği ve yine bu anılan mercilerin anlayışlarına göre şekillenen kutlama günleridir.
Tunus’ta tek adam diktatörlüğünü her alanda hakim kılmaya çalışan Kays Said, ülkedeki İslami camianın ileri gelen fikir adamlarından ve siyasi liderlerinden Raşid El-Gannuşi’yi bayramdan birkaç gün önce zindana gönderdi. Aynı zamanda onun liderliğini yaptığı Nahda Partisi’nin ileri gelenlerinden de birçok kişi tutuklandı. Bu partiye destek verenler üzerindeki takip ve baskı ise artarak devam ediyor.
Nahda Partisi’nin liderlerinin ve mensuplarının zindana atılmasının hiçbir hukuki gerekçesi yok. Tek amaç, diktatörün kendisine muhalefet eden veya edebilecek herkesi susturmak ve daha önce Habib Burgiba ile Zeynelabidin bin Ali’nin hakim kılmış olduğu tek adam diktatörlüğünün aynısını yeniden hakim kılmak istemesi.
Kays Said üstelik böyle bir diktatörlüğü hakim kılma çabalarını “Ulusal Kurtuluş Savaşı” olarak isimlendiriyor. Ülkenin halkına, değerlerine, bu ülkede zulmün son bulması için siyasi ve fikri mücadelelere öncülük edenlere karşı yürütülen ihanet savaşını Ulusal Kurtuluş Savaşı olarak isimlendirmek, Kays Said’in isim ve kavramları çarpıtma konusunda yeni bir sinsiliği olsa gerek. Onun bu şekilde isimleri ve kavramları çarpıtarak kendi zulüm uygulamalarını ve diktatörlüğü hakim kılma oyunlarını meşrulaştırma taktiklerinden daha önce de hakkında yazdığımız muhtelif yazılarımızda söz etmiştik.
Ancak Kays Said’in bu kadar ileri gitmesinin sadece kendi gücüne güvenmesinden kaynaklandığını sanmıyoruz. Bugün dünya genelinde İslamî duyarlılığa ve bilinçlenmeye karşı bir savaş yürütülüyor. Bu savaş farklı bölgelerde farklı şekillerde kendini gösteriyor. Bu savaş İsveç’te Kur’an-ı Kerim yakanlara güya “düşünce özgürlüğü” diye her türlü kolaylığın sağlanmasıyla, Hindistan’da Müslümanlara yönelik saldırılarla, Tunus’ta diktatörlüğe muhalefet etmelerinden dolayı siyasi liderlerin mübarek bayramlarını zindanda geçirmeye mahkum edilmeleriyle kendini gösteriyor.
İsveç’te Kur’an-ı Kerim’i yakanlara müsaade edilmesi “düşünce özgürlüğü” olarak tanımlanırken, Tunus’ta insanlar fikri tavırlarından ve tercihlerinden dolayı zindanlara atılırken kendini “uluslararası toplum” olarak nitelendiren yapının ileri gelenlerinin “düşünce özgürlüğü” diye bir şey akıllarına bile gelmiyor. Çünkü küresel emperyalizm, kendi çıkarlarına hizmet etmeyenlerin, kendisinin İslam’a karşı açtığı savaşa hizmet etmeyenlerin düşüncelerini düşünceden saymıyor.