Öncelikle tüm okuyucularımızın ve bütün İslâm âleminin Ramazan bayramını (Şeker bayramını değil) en içten dileklerimle tebrik ediyor, Yüce Allah'ın bütün İslâm âlemini zulüm rejimlerinden ve işgallerden kurtulacağı bayramlara kavuşturmasını diliyorum.
Bugünkü yazımızın biraz bayram sohbeti havasında olmasını arzuladık. Onun için gündemdeki hadiselerin dışına çıkarak mübarek Ramazan bayramıyla da bağlantılı bazı isimler ve kavramlar üzerinde durmak istiyoruz.
Bazı kesimlerin hâlâ bu mübarek bayramı kendi kafalarına göre adlandırarak “Şeker Bayramı” isminde ısrar etmelerini anlamak zor. Ramazan'da bizimle birlikte olmayanların kalkıp da bayramımıza kendi kafalarına göre isim vermeleri bir tür tecavüz niteliği taşır. Kitleleri yönlendiren organların etkisiyle bu adı kullananların dışındakiler kasten kavramlarımızı ve değerlerimizi tahrif etme amacıyla bu tür isimlendirmelere başvuruyorlar. Onlar eğer ki Ramazan'da bizimle olsalardı bayramın isimlendirmesinde de bizimle olurlardı. Biz de insanlarımızı, Ramazan'da bizimle olmayanların isme tecavüz çabalarına karşı duyarlı olmaya ve onların önlerini kapatmak için birlikte hareket etmeye çağırıyoruz.
Ramazan orucunun ardından idrak edilmesi sebebiyle bu bayram İslâm âleminde yaygın olarak Ramazan bayramı olarak adlandırılıyor. Fakat Arapçada Iydu'l-Fıtr (Fıtır Bayramı) olarak adlandırıldığından bazı Müslüman toplumlarda da bu ad kullanılır. Belki yerel dillere göre kullanılan adlar da vardır. Ama bu adların da genellikle Ramazan ve oruçla bağlantılı olacağını tahmin ediyoruz.
Arapçada kullanılan Fıtr adı günün ilk yemeği veya belli bir süre aç kaldıktan sonra ilk kez yenen yemek anlamına gelir. Bu yüzden orucu açmaya ve oruçtan sonraki ilk yemeğe iftar deniyor. Bununla bağlantılı olarak Ramazan orucundan sonraki bayrama da Fıtr Bayramı (Iydu'l-Fıtr) adı veriliyor. Bu bayram vesilesiyle verilen infak için kullanılan fitre adı da aynı kökten gelir.
Aslında insanlarımızın isimler ve kavramlar konusundaki duyarlılıklarının yetersiz olduğunu kabul etmek zorundayız. Oysa özellikle dinî içerikli kavramlar aynı zamanda bir inanç, itikat ve hayat biçimini ifade eder. Dolayısıyla önemsenmesi gerekir. Başkalarının bizim dinî kavramlarımıza tecavüz etmelerine müsaade etmediğimiz gibi bizim kavramlarımızı da başkalarına peşkeş çekmemeliyiz.
Örneğin hac kavramını ele alalım. Hac, tamamen İslâmî mahiyetli ve Allah rızası için icra edilen bir ibadettir. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur: “Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın.” (Bakara, 2/197) Devamındaki âyette de şöyle buyurulur: “Hac belli aylardadır. Kim bu aylarda haccı kendine farz ederse (ihrama girerse) bilsin ki, hacda kadına yaklaşmak, fenalık ve tartışma yoktur.”
Farz edin ki Hinduların dinî amaçla ziyaret ettikleri bir yer var; “Hindular buraya hac yapmaya geliyor” diyoruz. Olur mu öyle şey? Hinduların dinî yaşayışlarında hac diye bir ibadet olmadığı gibi bizim de hac kavramını bu şekilde yıpratmamız doğru olmaz.
Hıristiyanların Meryem Ana Kilisesi'ne dinî amaçlı ziyaretlerini “hac” olarak nitelendirmemiz, kendi dinî kavramlarımızı yıpratmamız demektir. Kendileri zaten böyle bir ad kullanmıyorlar. Biz de ya onların kullandığı adı ya da dinî ziyaret veya benzeri bir ad kullanalım. Adam dinî amaçla Efes'i, Meryem Ana Kilisesi'ni ziyaret edince Hacı George mu olacak?
Aynı hatanın Mescidi Aksa'nın batı cephesinde yer alan duvar hakkında da yapıldığına şahit oluyoruz. Öncelikle şunu ifade edelim ki bu duvar Aksa'dan bir parçadır ve Müslümanlar tarafından tercih edilmesi gereken adı da Burak Duvarı'dır. Resûlullah'ın isra ve mirac gecesinde kullandığı binek olan Burak'ı buraya bağladığına dair rivayetlere binaen bu ad verilmiştir. Siyonist işgalcilerin “Ağlama Duvarı” adını kullanmaları bizi ilgilendirmez. Onlar bu adı tercih etmekte ısrar ederken ve Burak Duvarı adını kesinlikle ağızlarına almazken bizim insanlarımızın sürekli onların tercih ettiği adı kullanmaları yıpranmışlığın, asimilasyonun ve kültürel yenilginin işaretidir. En önce kültürel zafere ihtiyacımız var ki bu da doğru isimlendirmelerle başlar.
Yahudilerin bu duvarı dinî amaçla ziyaret etmeleri de bir “hac ibadeti” değildir. Bu duvarı belki onlarca kez ziyaret etmiş ve duvarın deliklerine soktuğu kâğıtlarla Rabb'e dileklerini iletmiş Benyamin Netanyahu'ya da “Hacı Netanyahu” diyecek değiliz.
İsim ve kavramları kesinlikle basite almamalıyız. İsimlerle ilgili hatalardan ve yanılgılardan söz etmeye inşallah yarınki bayram sohbetimizde de devam edeceğiz.
VAKİT