Gökhan Özcan / Yeni Şafak
Bayrama ve içimize doğru
Ramazan-ı Şerif’in son günlerindeyiz, bayram kapıda göründü. İçimiz elbette acıyla kavruluyor ama bu mübarek vakitlerin feyiz ve bereketinden istifade etmek için de gayret içinde olmalıyız. Duaların, niyazların kabul edildiği vakitler bunlar... O samimiyet içinde olarak, kalplerimizi halisane ayarlarda tutarak el açmalı ve yalvarmalıyız Rabbimize. Hem Gazze’deki, Doğu Türkistan’daki kardeşlerimiz için hem aylardır acziyetin en ağırını, en kahır verenini yaşayan kendi insanlıklarımız için... Bir yanımızla bu noktada sabit durmalıyız. Tebessümlerimiz kahkahaya, sohbetlerimiz harala güreleye, sofralarımız ölçüsü kaçmış ziyafetlere, meşguliyetlerimiz unutkanlıklara dönüşmemeli. Derdimizi unutmamalı, mazlumların felahı için boynu bükük niyazlardan geri kalmamalıyız. Bu bayramın tadı biraz kekre olacak, gönlümüz buruk kalacak, sevincimize çokça hüzün karışacak. Çünkü zalim canavarlar, biliyoruz ki bizim bayram tatiline girdiğimiz şu günlerde de kötülüklerinden geri kalmayacak, her şeye rağmen bayramı yaşamaya çalışacak çocukları, mazlum kardeşlerimizi katletmeye, hayatlarını karartmaya, zulmetmeye devam edecekler. Kendimizi kaybetmeyelim, hafızamızı yitirmeyelim, bayram günlerimizi kör unutkanlıklara teslim etmeyelim. Gazze için elimizden ne geliyorsa devam edelim, buna vakit bulalım, destek mesaimizi sürdürelim.
Mümkünse, fiilen hiç kimseye bir faydası olmayan, yeni zamanların diliyle ve hiç sevemediğim bir ifadeyle ‘duyar kasmayalım’, kahır ezberleriyle kopyala yapıştır mesajlar dolaştırmayalım aramızda (bunu aslında hiçbir zaman hiçbir şey için yapmayalım!); kendi has duygularımızı ifade edelim, kendi hüzün cümlelerimizi bulalım, kendi samimi kederimizden bir şeyler denkleştirelim.
“Bizim bayram yapacak bir halimiz mi var!” gibi yılgın, pesimist, kolaycı, ‘söyleyip kaçayım, işime bakayım’ tarzı mesajlarla konuyu sakız etmeyelim. Bu kopyala yapıştır mesajlar aramızda dolaşıyor ama üstümüze ilişmiyor, içimize erişmiyor, gelip geçiyor. Biz kendi hissiyatımızı arayalım.
Bizim elbette bayram yapacak bir halimiz var. Yeter ki bayramı yaşamanın doğru yollarını bulalım. Yardım kuruluşları, bir mazluma, bir yetime, bir yoksuna, bir mahzuna, bir yalnıza, bir muhtaca gönlümüzden gelen bir bayram güzelliği hediye etmemiz için nice imkânlar sunuyor bizlere. Gelin bayramımızı bir mahzun ve mazlum kardeşimizle paylaşalım. Onun bayramı olalım, bayramının sevinci, minik bedeninin bayramlığı, gözyaşının tesellisi, yüzünün gülücüğü, içinin serinliği, aşının katığı, gönlünün dostu, arkadaşı olalım. Bu o kadar kolay ve o kadar içimizi bayram yeri kılacak bir şey ki!
Gündüzleri niyaz edelim, geceleri niyaz edelim, bir on dakika için bile olsa gönülden itikâfa niyet ederek bir camiye, bir mescide girip ah eden bütün kulları için inayetini, çaresizliği bir ateş olup içine çöken bizim gibi bütün kulları için çaresini her şeye kâdir olan Rabbimizden isteyelim. Avuç dolusu, yürek dolusu, yerler ve gökler gibi uçsuz bucaksız rahmetini dileyelim boynumuzu bükerek.
Ve tabii, bayramın hissiyatını da yaşayalım doya doya bir yandan. Muhabbeti aramızda yayalım. Sevgisizliğin nelere yol açtığına, nefretin, haddini bilmezliğin, kural tanımazlığın beşeriyeti nasıl çürüttüğüne bu kadar bariz şahit olurken, içimizdeki en küçük sevgi kırıntısının bile kıymetini bilelim, muhabbetimizi büyütelim. İçimizde yanardağlar da patlasa, muhabbetimizi hiç yitirmeyelim. Çünkü muhabbet rahmet üstüne rahmettir. Kanla, acıyla, zulümle kararan dünyanın tek çaresi, yegâne şifasıdır.