Bayram Gelmiş

MUSTAFA SİEL

Geçen yıl ramazan bayramı münasebetiyle kaleme almış olduğum Bayram Gelmiş Neyimize başlıklı yazıda, islam coğrafyasının hali hazırdaki sıkıntılı durumu nedeniyle nasıl bayram kutlayabileceğimizi sorgulamış olmama bazı dostlar serzenişte bulunmuş, durum ne kadar acı olursa olsun bayram bayramdır demişlerdi.

Geçen bir yıllık süre içinde bu sıkıntı ve acılarımız azalmak bir yana çoğaldı. Üstelik geçen yıl bu zamanlar gerek Suriye ve Mısır'da ve gerekse Tunus ve Libya'da süreç İslamın ve Müslümanların lehine doğru gelişme göstermekte iken, şu anda ibre tersine dönmüş görünüyor, en azından zahirde.

Küresel Küfür Güçlerinin Topyekün Saldırıları Sürecinde Ramazan ve Bayram Geçirmek

Özellikle 11 Mayıs 2013'te Hatay'ın Reyhanlı İlçesinde Esed'in yerli işbirlikçilerince gerçekleştirilen bomba yüklü araçla saldırı neticesi 50 küsur kişinin ölmesi ile başlayıp, 31 Mayıs 2013'te Taksim Gezi Parkı başlangıçlı küresel güç odaklarının küresel 28 Şubat saldırısı ile devam eden ve 3 Temmuz'da Mısır'da gerçekleştirilen askeri darbe ile tavan yapan İslam ve Müslümanlar aleyhine saldırılar nedeniyle, yaklaşık 2.5 aydır adeta bu gelişmelere kilitlenmiş haldeyiz. Öyle ki devam etmekte olan bu gergin süreç nedeniyle bu yılki Ramazan ayının pek farkına varamadığımız gibi, Ramazan Bayramının da pek farkına varamayacağız desek abartmış olmayız.

Bu süreçte başta ABD olmak üzere batının ve başta Suudi Arabistan olmak üzere işbirlikçi rejimlerin Suriye'de muhalifler aleyhine dolaylı faaliyetleri ile İran ve Lübnan Hizbullah'ının Esed rejimine direkt askeri destekleri neticesi Suriye direnişi zor günler yaşamakta. Son günlerde Kuzey Suriye'deki en etkin silahlı Kürt hareketi olan PYD'nin Suriye direnişini arkadan vurarak Şanlıurfa'nın Ceylanpınar İlçesi karşısındaki Resuleyn İlçesini ve sınır kapısını ele geçirmesi durumu daha da karmaşıklaştırmış ve zora sokmuş görünüyor.

Mısırda devam eden darbe süreci ve Müslümanların bu sürece olan itirazları, Mısır'ı her an patlamaya hazır bir bomba konumunda tutuyor. Cuntanın Adeviye Meydanında 20 Temmuzda gerçekleştirmiş olduğu katliamda 200 civarında şehit ve 5000'e yakın yaralıya sebep olması, ilerisi için daha kanlı gelişmelerin sinyallerini veriyor.

Tunus'ta yönetimdeki İslamcıları alaşağı etmek için tezgahlandığı açık olan ikinci siyasi cinayetin arkasından, bunu fırsat görüp İslamcıları alaşağı etmek için ayaklanan laiklerin konumu; 1990'lardaki laik kesime karşı derin devletçe gerçekleştirilen faili meçhul! Siyasi cinayetler sonrası ortaya çıkan gelişmeler ve 28 Şubat sürecini anımsatıyor.

Libya'da bir türlü sağlanamayan birlik, laik kesimlerin çok zayıf olduğu bu memlekette, batılıların dış güdümlü laik azınlık yönetimi için umutlanmalarına ve planlar yapmalarına sebep oluyor gibi.

Türkiye'de Ramazan arası vermiş gibi görünen küresel 28 Şubat denemesi olan Gezi Parkı sürecinin tekrar alevlendirileceği ve bir şekilde Tayyib Erdoğan siyaset sahnesinden silinene kadar devam ettirileceği beklentisi genel kabul görmüş durumda.

Kulluk İmtihanımız Öncelikleri Gözetmemizi Gerektirir

Bu kadar hızlı gelişen ve her geçen gün gerginleşen, İslamın ve Müslümanların aleyhine küresel küfür odaklarının top yekün saldırısının olduğu bir konumda, Ramazan'ın ve Bayramın pek farkına varamamamız gayet normal karşılanmalıdır.

Tam tersine, İslam ve Müslümanlar için adeta bir ölüm kalım savaşının verildiği bu sürece ilgisiz kalmak yada yeterli ilgiyi göstermemek suretiyle Ramazan ve bayrama odaklanmak anormal karşılanmalıdır. Çünkü Ramazan ve bayramın tekrarı vardır, bu aydan yeterince faydalanamama nedeniyle kaybedeceklerimiz her zaman telafisi mümkün olan manevi kazanımlardır.

Lakin içinde bulunduğumuz sürecin düşman aktörleri, bizi yok oluşa ya da en azından uzun yıllar başımızı kaldıramayacağımız bir hezimete sürüklemeye çalışmaktadırlar. Bu süreçte kaybedeceklerimizi tekrar kazanmamız çok zor olacağı gibi, bu sürecin telafisi mümkün olmayan ölümcül maddi ve manevi zararlara sebep olması söz konusudur.

Bu nedenle bu tür olağanüstü süreçlerde olağan şeylere değil, olağanüstü şeylere odaklanmak anın farzı, kulluğun öncelikli görevlerindendir.

Nitekim 2.Bakara Suresi 238 ve 239. ayetler ile 4.Nisa Suresi 101'den 103'e kadar olan ayetlerde, korku halinde yaya yada binek üstünde namaz kılınması ve gerektiğinde namazların kısaltılması, ama asla terk edilmemesi emredilmişken; Hendek savaşında göğüs göğüse çatışmaların yaşandığı en kritik günde, peygamberimiz ve ashabının öğle, ikindi ve akşam namazlarını kılamayıp, çatışmaların bitmesinin ardından yatsı namazıyla beraber sırasıyla toptan kıldıkları rivayetlerle sabittir.

Namazın Telafisi Olur, Savaşın - Mağlubiyetin Telafisi Olmaz

Nereden çıktı bu sıkıntılar, ramazanımızı ve bayramımızı zehir ettiler bize, ağız tadıyla ramazan ve bayram geçiremedik diyenlerin çoğunlukta olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Oysa imtihan alanı hayatın tümü olduğu gibi, bu sıkıntı ve zararlar ise imtihanın en kritik aşamaları ve kırılma noktalarıdır. Namazlarımız ile ramazan ve bayram ise, bu zorlu imtihan sürecini, sıkıntı ve zararları göğüsleyelim, kritik aşamalarda ve kırılma noktalarında sapmadan dik durabilelim diye manevi birer destek - rızıktırlar. 2.Bakara Suresi 177. ayette, kulluk imtihanın imandan başlayıp ibadetlere, salih amel ve sabra uzanan bu geniş alanı bir bütün halinde açıklanmıştır.

Hayatın curcunasından, sıkıntı ve sorumluluklardan kaçarak inzivada ibadet etme arzu ve anlayışı islami değildir. Bilakis hayatın curcunasına ve sorumluluklarına dalma ve göğüs germe, bunu başarabilmek için ibadetlerden destek alma arzu ve anlayışıdır İslami olan.  Sadece 73. Müzzemmil Suresini okusak bile rahatlıkla kavrayabiliriz bu gerçeği.

Bu nedenle bu kritik ve gergin süreçte, konuşmalarımızda ve yazılarımızda Ramazan ve bayrama yeterince değinmemiz doğaldır. Ramazan ayında ramazan ve oruca dair yazı yazamadığımız gibi, bayram nedeniyle de bayramla alakalı değil, sürece ilişkin yazmamızda doğal karşılanmalıdır.

Cihadı İbadet, İbadeti Cihad Kılmak

Ramazan ve bayramı gündemimize aldığımızda da, gelişen süreç, Mısır ve Suriye'de Müslümanların yaşadıkları acı ve sıkıntılar bağlamında ele almamız; gelişen süreçle ramazan ve bayramı birlikte mütalaa etmemizde doğru olan tavırdır.

Nitekim ramazanda gerçekleştirilen ümmet iftarları ile teravih sonrası düzenlenen protesto gösterileri bu doğru tavrın sağlıklı açılımlarıdır.

Anormal ve sağlıksız olan, geçmişte ve şimdi her şey güllük gülistanlıkmış gibi, ah nerede o eski ramazanlar – bayramlar söylemleriyle nostalji yüklü yaklaşımların hakim olduğu ramazan ve bayramlar geçirmek / geçirmeye çalışmaktır. Bu imtihanı hayatın bütünü ve cihad odaklı değil, hayatın bazı parçaları ve ibadetler odaklı esas alan geleneksel islam anlayışının çarpık bir yansımasıdır.

Suriye Ve Mısır'da Yaşananlar Türkiye'den Çok Uzak Değildir

Böyle yapanlar Mısır ve Suriye'de olanları uzak ve bizlere ilgisiz görebilirler. Oysa gezi parkı sürecinin bariz olarak ortaya çıkardığı bir gerçek vardır ki; Mısır ve Suriye süreçleri Türkiye halkından ve Müslümanlarından çokta uzakta değildir.

Bizler uyusak ta, deve kuşu gibi başımızı kuma gömsek te; düşman uyumamakta, bizleri avlamak için planlar yapıp fırsatlar kollamaktadır. Bu planlara karşı sadece ibadetlerle korunamayız; bizi koruyacak olan, üzerimize şartlarımız çerçevesinde düşen cihad yükümlülüğünü yerine getirirken ibadetlerimizi cihadımıza destek kılmak ve her daim rabbimize sığınıp ondan yardım talep etmektir. Amenarrasulü diye bilinen 2.Bakara Suresi 284'ten 286'ya kadar olan ayetleri bu açıdan bir kez daha düşünmekte ve bu günlerde sık sık okumakta fayda olduğunu düşünüyorum.

Yüce Rabbimiz geçirmiş olduğumuz ramazan ayı ve tuttuğumuz oruçlarımızı birey, toplum ve ümmet bazında takvamıza ve kurtuluşumuza vesile kılsın, hayatımızı bunlarla bereketlendirsin. Geçireceğimiz Ramazan Bayramını tüm ümmetin için kurtuluşa ve ferahlığa erişmesine vesile kılsın inşaallah.