Baykal’ın cehalet siyaseti

Etyen Mahçupyan

Ülkenin en çok kızılan, tepki duyulan kişilerinden biri muhakkak ki Baykal. Laik kesimi temsil etmesi beklenen ve seçim dönemlerinde istense de, istenmese de temsil eden CHP’nin bu yıllanmış başkanından genel bir memnuniyetsizlik var. Oysa Baykal çok başarılı bir lider. Düşünün ki ülke meseleleri üzerine hiçbir fikir beyan etmeyen, olası çözüm imkânlarının önünü kesen, çarşaflı üye kaydı veya Edibali posteri örneklerinde görüldüğü üzere, popülizmi absürt noktalara çekebilen bu siyasetçinin hâlâ yüzde yirmi oyu var. Bu durum Baykal’ın gerçek bir temsil yeteneğine sahip olduğunu ortaya koyuyor. Bu temsilin doğrudan kendisinin beğenilmesine binaen oluşmaması, verilen desteğin daha değersiz olduğunu göstermiyor. Çünkü Baykal aslında laik kesimin çaresizliğini taşıyor ve bu çaresizliğin siyaset arenasındaki tezahürü de doğal olarak siyasetsizlik şeklinde oluyor.

Kısacası karşımızda çok başarılı bir lider var ve başarının sırrı da cehalet üzerinden gelişen bir popülizmin ısrarlı bir biçimde tekrarlanmasında gizli. Çünkü bu ısrar laik kesimin gözünde bir pozisyon olarak görünüyor. İçerik açısından zayıf ve boş olması, Baykal’a olan memnuniyetsizliği açıklıyor. Laik kesimdeki birçok kişi CHP liderini yetersiz ve hatta itici buluyor. Ama ısrar stratejisi bu açığı fazlasıyla kapatıyor. Baykal’ın bilgisizliği müdanasızca taşıyan ısrarlı söylemi laik kesime psikolojik olarak tutunacak bir dal sunuyor.

Böylece laik kesimin kemalist ideolojiyi ve bunun uzantısı olan vesayetçi bir rejimi aşma noktasında yaşamakta olduğu tıkanma, Baykal’ın siyasi hareket alanının genişlemesi ile sonuçlanıyor ve CHP lideri bu alanı laik kesimin nabzına şerbet vermek üzere kullanıyor. Sorun şu ki bu strateji kasıtlı bilgisizliği temel almakta ve bu durum hem CHP’yi hem de dolaylı olarak laik kesimi gülünç bir durumda bırakmakta.

Elliye yakın askerin tutuklanmasının ardından Baykal şöyle demekteydi: “Saygın ve başarılı görevler vermiş insanların böyle birden bire suçlanıyor olması, suçluluklarının altında nelerin yattığıyla ilgili kamuoyunu tatmin edecek açıklamaların yapılamamış olması gerçekten üzüntü vericidir.” Baykal herhalde ne gazete okuyor ne de televizyon izliyor... Muhtemelen CHP yönetiminin tümü bu tür uğraşları vakit kaybı olarak görüyorlar. Aksi halde darbe planlarının detaylarını, bu askerlerin neyle suçlandıklarını bilmemeleri olanaksız. Bu tesbitin ancak bir ‘şaka’ olabileceğini bildiğimize göre, Baykal’ın kendisini ve dolayısıyla laik kesimi ‘kamuoyundan’ ayırdığını, salt kendi söylemi etrafında bir başka kamuoyu varsaydığını anlıyoruz. Baykal kendi bilinçli bilgisizliği sayesinde laik kesimin mütereddit bilgisizliğini kuşatmanın peşinde.

Nitekim bir gün sonraki açıklamasında CHP lideri bir adım ileri giderek Balyoz planı için şöyle konuşuyor: “Resmî bir tatbikat uygulaması, gizli saklı bir şey yok.” Yani Balyoz’da sözü edilenlerin normal ve doğal olduğunu ima ediyor. Bunun anlamı darbenin tümden aklanmasıdır ve buradan hareketle de “böylesine bir operasyon hiçbir demokratik ülkede olmaz” denebiliyor. İronik olan şu ki, zaten Türkiye darbeciler nedeniyle demokratik bir ülke değil ve şu anda demokratik olmaya çalışıyor. Dolayısıyla Baykal’ın “ancak darbe dönemlerinde bu manzaralar ortaya çıkar” sözü doğru... Çünkü Türkiye, hükümetin direndiği bir darbe girişimi döneminden geçmekte.

CHP’nin tüm siyaseti varolan gerçekliği görmezden gelme ve eğer mümkünse tersine çevirme çabasından ibaret. Bu çabanın semere vermesi ise tabii ki bu söylemi anlamlı bulanların ne denli cahil olduklarıyla bağlantılı. Eğer yeterince bilgisiz ve bilgisiz kalmaya da niyetli olan bir seçmen kitlesine sahipseniz gerçekliği böyle uçuk noktalara taşıyabilirsiniz.

Ancak mesele Baykal’ın taktik anlayışıyla sınırlı değil... Çünkü yürütülen strateji aslında bütün bir Cumhuriyet tarihinin ideolojik manipülasyonuyla da tutarlı. Diğer bir deyişle Baykal’ın karşısında bu dönem cahilliği tercih eden bir kitlenin ötesinde, daha baştan bilgisizliği kimliksel tercihin parçası yapmış bir kesim var. Bu ‘özgüvenden’ hareketle Baykal tutuklanan generalleri Malta’ya sürgün edilen ‘Kurtuluş Savaşı’nın önemli şahsiyetlerine’ benzeterek sonunda bunların hepsinin ‘geri döndüğünü’ söylemiş.

Oysa her şeyden önce Malta sürgünleri Kurtuluş Savaşı’nın değil, Ermeni soykırımı suçlamasının ‘önemli şahsiyetleri’. Ayrıca bu kişilerin hepsi geri döndü ama yargılanıp aklanarak değil... Bunun ise üç nedeni vardı. Birincisi, bu kişiler ancak bireysel bir suçla yargılanabilirlerdi ve bunun için somut delillere ihtiyaç vardı. Bunlar istendi ama Türkiye ilgili bilgi ve belgeleri göndermedi. İkincisi, savaş suçlarına ilişkin uluslararası hukuk bir devletin başka bir ülkenin vatandaşına karşı işlediği suçları tanımlıyordu. Oysa Ermeni meselesinde bir devletin bizzat kendi vatandaşına karşı işlediği bir suç söz konusuydu ve hukuk bu nüansı henüz kapsamıyordu. Nihayet üçüncü olarak, o dönemde Türkiye’nin elinde de İngiliz esirler vardı ve İngiltere Malta’dakileri yargılamaktansa kendi esirleriyle değiş tokuş yapmayı tercih etti.

Malta’dakiler başlarına bir şey gelmeden ‘geri döndüler’ ama biz onların ne yaptıklarını biliyoruz... Biz şu an tutuklanan askerlerin ve tabii Baykal’ın da ne yaptığını biliyoruz... CHP liderinin yaptığı şey, gerçekleri gizleme, çarpıtma ve tersine çevirme yoluyla sahte bir gerçekliği, cahil bırakılmış ve cahilliğe razı hale gelmiş bir kesime mal etmekten ibaret. Laik kesim bu ideolojik eşiği geçemedikçe bu ülkede her zaman birkaç tane öyle general ve en az bir tane Baykal olacak ve laikleri da onlar temsil edecektir.

TARAF